Afyonkarahisar Türküleri
Günlerdir dilimden düşmeyen Afyonkarahisar türküleri var, bazen bütün sözleri aklımda sazıyla melodisiyle bazen de bir nakarat yeri dönüp duruyor dilimin ucunda. Ta yıllar önce hafızamda yer etmiş, sonra aklımın bir kıyısında sinmiş kalmış türküler… Durup dururken takılmadı tabi ki. Afyonkarahisar Belediyesince hazırlanan, Kültür Bakanlığı Mahalli Sanatçısı Ömer Yarşi’nin ağabeyi Ali Yarşi’yi anma programını prömiyer (ilk gösteri) videodan izledim. Ondan sonra takılanlar takıldı işte. Büyük usta Ali Yarşi ( Rahmetle anıyorum) Afyonkarahisar folkloruna yıllarca büyük hizmet vermiş ve ciddi katkılarda bulunmuş, Ömer Yarşi’de ağabeyinin yanında yetişmiş, değerli mahalli sanatçı ile yapılmış bir programdı izlediğim.
Ömer Yarşi’nin sazından ve sesinden dinlediğim, Abdullah Uuçelik’ten alınan, Muzaffer Sarısözen’in derleyip notaya aldığı ‘’Afiyon’un aman aman ortasında galesi de var galesi aman ’’ türküsünü yöresel ağızla, kuru saz eşliğinde öyle bir söyledi ki zihnimdeki Afyon türküleri üşüştü birden. ’’Üzerinde aman vardır, gızlar gulesi de var gulesi/ Zümrüt gibi aman aman yeşillenmiş ovası da var ovası aman .’’ Seni senden alıp götürüyor o zümrüt ovaya, özleminle baş başa bırakıveriyor sılaya. Ne kadar özlemişim meğer memleketimin türkülerini. ‘’ Ay karanlık aman gece vurdular beni de vay beni/ Yârin yazmasına sardılar beni.’’ Vuruluyorsunuz türküyle beraber, sazın tellerine, türkünün sözlerine... Mahalli Sanatçımız, rengârenk mahalli kıyafeti ile tam bir efe görünümünde.
Yine Abdullah Uuçelik’ten alınan Muzaffer Sarısözen’in derlediği ‘’Mendilim dalda kaldı, Gözlerim yolda kaldı’’ türküsünü çalıp söylerken ‘’Eyvahlar olsun, olsun da kadehler dolsun’’ sözleri sizi alıp götürüyor bilmediğiniz hikâyelerin, bilmediğiniz pişmanlıklarına. Mutlaka her türkünün bir hikâyesi var, durduk yerde türkü olmuyor eserler.
Afyonkarahisar türkülerinin pek çoğunu Hafız - Mevlithan Abdullah Uluçelik derlemiş ve Mahalli sanatçımız bu türküleri Ankara radyosu Yurttan Sesler Korosunda ( Yurttan Sesler Korosunun kurucusu ve yöneticisi Muzaffer Sarısözen’in derlediği, notaya aldığı Afyonkarahisar türkülerini) seslendirmiştir. Afyonkarahisarlı mahalli sanatçımız Abdullah Uluçelik ’in on yedi türküsü kayıt altına alınmış.
‘’Dam başına da ası da goymuş galbırı ‘’ türküsü eskiden damatla sağdıcının beraber kaşıkla oynadığını öğreniyorum anlattıklarından Ömer Yahşi’nin. Daha sonra damatla sağdıcın yerini sırasıyla diğer misafirler alarak oynadığını. Afyonkarahisar düğünlerin adeta milli marşı olan , ‘’Dam başına ası da goymuş galbırı’’ türküsünden başka ‘’Hezin hezin gir gapıdan’’, ‘’Uzun olur imaretin selvisi’’ gibi türküler kırık havaları kaşıkla oynanarak canlı kalmış. Yeni nesil ne bilsin orijinal Afyon türkülerini. Onlar sanıyor ki duydukları dinledikleri türküler sadece bunlar. Karahisar Kalesi yıkılır gelir’’ de unutulmayan türküler arasında. Zaten düğünlerde çalınıp oynanan birkaç kırık hava türküsünden başka pek Afyon türküleri söylenmiyor. Oysa Afyonkarahisar’ın türkü ve zeybek oyunları kültürü çok geniştir. Çevresinde ki bölgelerden esinlenmiş, olsa da (Örneğin Konya’dan kaşık, Ege’den zeybek) kendine has oyunları türkülerinde zeybekle kaşığı bütünleştirmiştir. Efelerin sırt sırta kamalarla oynadığı ‘’Efelerin uşağı, gevşek bağlar kuşağı’’ gibi unutulmaya yüz tutan geleneksel türkümüzden biri de kadınların kına gecelerinde geline kına yakılırken tef eşliğinde söyledikleri ‘’Kınası karılır tasta/ Oğlan evi pek havasta/Kız anası kara kara yasta ‘’ türküsü. Artık kına geceleri salonlarda yapıldığı için kadınların tefleri eşliğinde uzun yıllardır söylediği bu türküyü söylemiyor, başka türkülerle geçiştiriliyor. ‘’Afyonkarahisar kırık havaları kıvırtılarak dansöz gibi oynanmaz’’ diyor Ömer Yahşi.
Uzun yıllar olmuş dinlememişim yöremin kendine has güzelliklerle dolu yalın türkülerini. Günümüzde, türkülerin elektronik türkü şeklinde icra edildiğini, hızlarının gereksiz yere arttırıldığını, sözlerinin değiştirildiğini görüyoruz. Geniş türkü repertuarına sahip Afyonkarahisar’ın ilçelerinin, kasaba, köylerinin birbirinden güzel türküleri yüzden fazladır. Bu sayı küçümsenmeyecek bir rakamdır. Çoğu kıyıda köşede kalmış, hatıralardan çıkmış görünüyor. ‘’A gız senin adın Dudu’’, Arküstü’ne kurakoymuş çıkrığı’’ Arpalıktan arpa biçer’’, ‘’Ayşe’nin evleri yayla yolunda’’ ‘’Çeşmenize güğüm koydum’’ ‘’Feracem dört duvarda’’, ‘’Kaçındasın Ümmü gelin kaçında’’, Kayalar katmer olsa’’, ‘’Mezar arasında harman olur mu?’’ ‘’Sandıklı yolunda buldum on para’’, ‘’Yatsıya varmadan güveyi kuyarlar’’, ‘’Yine dağlar yeşillendi’’ ‘’Çorabını ördüğüm’’ ‘’Harman yeri yaş yeri’’, ‘’İslamoğlu’’, ‘’İnce Memed’’, ‘’Kara da koçun boynuzu’’, ‘’Yüce dağ başında bir top kar idim’’ gibi daha pek çok türkümüzü çoğumuz duymadık, duyduysak ta unuttuk.
Hâlbuki türkülerimiz, yüreğimizin dili, başımızın sevda yelidir. Anadır, bacıdır, kardeştir, gurbete gidip te gelmeyen oğul, hasret çeken yavukludur. Anadolu’dur. Yaşama sevincinden, ölüm acısına kadar, vefayı, vefasızlığı, hasreti, sevgiyi, inancı, direnci, aşkı, kahramanlığı türkülerle dile getirmişiz, türkülere dökmüşüz. Kültürümüzün hasıdır türküler. ‘’Ah bu türküler, köy türküleri/ Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak/ Hilesiz hurdasız çırılçıplak… ‘’Ah bu türküler/ Türkülerimiz/ Ana sütü gibi candan/Ana sütü gibi temiz/ Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla/ Köyümüz köylümüz memleketimiz.’’ Şair Bedri Eyüpoğlu’nun mısraları çok güzel anlatıyor türkülerimizi. ‘’Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,/ Ayak seslerinden tanırım./ Ne zaman bir köy türküsü duysam/ Şairliğimden utanırım…’’ Türküler binlerce yıldır Dede Korkut’tan, Pir Sultan’a, Karacaoğlan’dan, Âşık Veysel’e yakılmış, çığırılmış, çalınmış, söylenmiştir.
Gönlüm istiyor ki; unutulmaya yüz tutmuş türkülerimizi ve oyunlarımızı yeniden kayıt altına alarak, orijinal haliyle kuru saz eşliğinde mahalli sanatçıların sesinden canlandırılsa. Gelecek nesillerimize bütün doğallığı ile aktarılsa. Yerel televizyonlarımızdan, radyolarımızdan sık sık dinleyebilsek. ‘’Ah bu türküler/ Türkülerimiz. Nasıl unutur nasıl? / Ömründe bir kez olsun / Halk türküsü dinleyen…’’
.