ALTINTOPLA OYNAMAK

Abone Ol
ALTINTOPLA OYNAMAK



Nevzat Dede 

Çocuklarla… yazı serisi                                                           nevzatlaleli@gmail.com

 

Sevgili çocuklar,

 

Bildiğiniz gibi altın çok kıymetli bir madendir. Hemen arkasından gümüş gelir.

 

Annenizin bileğinde ki bilezikler, boynunda kolye genellikle altından yapılmaktadır.

 

Sarraf ve kuyumcu dükkânlarının vitrinlerinde ışıl ışıl parlayan altın bilezikleri veya kolyeleri görmüşsünüzdür.

 

Kâğıt para kullanılmadan önce altın para ve gümüş para kullanılırdı ve çalışan insanlara emeğinin karşılığı olarak altın para verilirdi.

 

Altının diğer bir özelliği ise gayet ağır olmasıdır. Aynı büyüklükte bir demirden bile ağır gelmesidir.

 

Bir başka kıymet (değer) de hiç şüphesiz yeni doğan küçük kardeşlerinizdir. Onların değeri, elbette altın da olsa cansız bir madenden çok daha fazladır.

 

Hem altını ve hem de bir bebeği bir arada düşündünüz mü hiç?

 

Atalarımız, dedelerimiz bu iki değeri bir arada düşünmüşler ve ikisini de kapsayan (içine alan) ortak bir ad vermişler ve küçüklere “Altıntop” demişlerdir.

 

Altıntop, “Benim evladım (çocuğum) her şeyden değerlidir” demektir.

 

 

 

 

Ana ve babanın gözünde işte evlat bu kadar değerlidir. Bu iki büyüğümüz yani anne ve babamız gerekirse evlatları için her şeylerini hatta canlarını bile verirler.

 

Onun içindir ki dinimiz; “Ana ve babanın hakkı ödenemez” buyurmuştur.

 

ALTINTOPU YANLIŞ ANLAMAK

 

Anlatırlar ki, zengin bir aile, hemen bitişiğinde ki fakir aileden sürekli gelen gülüşmeleri, şen ve şakrak sesleri hayretle karşılar, “Niçin bizim ailemiz de komşularımız gibi şen ve şakrak değildir?” diye üzülürmüş.

 

Bir gün böyle, üç gün böyle, beş gün böyle…

 

Artık bir gün zengin evin babası; “Ben bu komşumun neden bu kadar neşeli olduğunu öğrenmem lazım” diyerek, komşunun evine gitmiş ve kapısını çalmış.

 

“Komşum…” demiş. “Sizden sürekli gülme ve kahkaha sesleri gelmektedir. Bunun sebebi nedir?” diye sormuş. Komşu da;

 

“Ha… O sesler mi?” demiş. “Bizim bir altıntopumuz var. O topu ben hanıma atarım, hanım bana atar. Bu esnada da bizden, sizin duyduğunuz o sesler çıkmaktadır” demiş.

 

Adam zengin ya... Altıntopun sözü mü olur?

 

Hemen ertesi gün hemen sarrafa giderek, kendilerine “şöyle okkalıca” bir altıntop yapıp hazırlamasını istemiş.

 

Akşam eve dönerken de sarrafın yaptığı altıntopu alıp evine götürmüş. Evde hanımına;

 

“Bak hanım. Meğer komşularımızın bu şen, şakrak halleri, onların böyle bir altıntopla oyun oynuyor olmalarıymış” demiş. “Ben de bir tane yaptırdım. Artık bizim de altıntopumuz var. Haydi, onunla oynayalım.”

 

Adam hayli ağır olan altıntopu hanımına atmış. Kadın altıntopu tutamamış, top ayağına çarparak onun ayağını kırmış.

 

Zengin karı koca bir türlü becerip de evlerinde neşeyi sağlayamamışlar.

 

Neşeden vazgeçtik, evin hanımının ayağı kırılınca bu sefer evde bir matem (yas) havası da esmeye başlamış.

 

Ertesi gün adam tekrar bitişik komşusuna tekrar giderek durumu anlatmış ve;

 

“Bizim ev, şimdi eskisinden daha kasvetli (üzüntülü)” demiş. “Allah aşkına” siz bu şen ve şakrak havayı nasıl sağladınız, demiş.

 

Komşu gülümsemiş;

 

“Ne yaptın ki eviniz daha çok üzüntüye boğuldu?” demiş.

 

Zengin komşu yaptıklarını anlatmış. Mutlu komşu gülmeye başlamış.

 

“İlahi, komşum…” demiş. Altıntop dediğim bizim küçük bebeğimizdir.

 

Ben bebeği hanıma veririm, hanım bana verir. Böylece evimize tarifi imkânsız bir neşe dolar” demiş.

 

Sevgili çocuklar,

 

Her şeyi hatta mutluluğu bile malda, servette arayanlar, çok geçmeden yanıldıklarını anlarlar. Ama o esnada kendilerine veya çevrelerine bir zarar vermişlerdir.

 

İkinci önemli nokta da  “Anne ve babanın gözünde evlat bir türlü büyümemesi… İsterse evlat 60 yaşına gelsin, hep o anne ve babanın çocuğu olarak kalırmış.

 

Üçüncü incelik, anne ve babalarımız bize bu kadar değer verdikleri halde bizim onlara ne kadar değer vermemiz lazım? Onu da varın siz hesaplayın.