BU DA BENİM GÖZÜMDEN 28 ŞUBAT

Abone Ol


Neredeyse 20 yıl olmuş. Ne kadar da hızlı geçmiş meğer… Aktörlerin hiç birisi yok ortalıklarda… Kimisi dar-ı bekada, kimisi mahkeme kapılarında… Zor zamanda konuşmak nasıl “zorsa”, güçlü iken adil olmak da o kadar güç… Olamadılar, adil davranamadılar, kendilerine emanet edilen silahı memleketin öz evlatlarına çevirdiler. O kadar da çok işbirlikçileri varmış ki… Kimisi darbecileri şakşakladı, kimisi mağdurlarla aynı karede görünmek istemedi, kimisi de aramıza ajan olarak girip yalan yanlış bilgileri götürdü ihanet çetelerine… Öyle ya, hiç bitmeyecekti, sembolik olarak bin yıl bile telaffuz edilmişti.

Ama o da ne… Oyun çabuk “gameover” olmuştu. Nedenini “ve mekeru”yu bilenler biliyor elbette… İhmal ile imhal arasındaki farkı bilenler de öyle… Aslında kıyameti kendileri davet etmişlerdi… Yorgan gitmiş ama kavga daha yeni başlamıştı. Sürece katkıda bulunanlar, pastadan daha fazla pay alabilmek için aç kurtlar gibi saldırdılargörünüşteki iktidar sahiplerine… Onların da eli mahkumdu tabii… Teşekkür için patronların ayağına gitmek bir tarafa, haraç-mezat verilen ihaleler cabası idi…

Deve amudu ile götürülürken yol kazası oldu. “fasa-fiso” olan Mercedes’in içinden çıkanlar siyasi ilişkinin boyutunu deşifre ederken, ardarda mantar gibi türeyen “bankacıklar”, hizmetin karşılığı olarak ikram ediliyordu. İşbirliği öylesine ileri gitmişti ki; kel alaka, fodul, üstelik ebleh generaller bu bankaların yönetim kurullarında imza karşılığı büyük taltiflere mazhar oluyorlardı. General ve bankacı… Öyle mi… Öyle maalesef…

Bu ülkenin 17’lerden çekeceği varmış… 17 Kasım, 17 Aralık, 17 Ağustos…“Silahsız-silahlı kuvvetler”uluslararası ortaklarıyla deniz üssünde kirli planları üzerinde çalışırken depremin merkez üssünde yerle yeksan olmuşlardı… Her nasılsa artık… Belki de tesadüftür. Ama öyle oldu… Sünnetullahtan bihaber olanlar “senin adaletine güvenmiyoruz” demişlerdi inanmadıkları tanrılarına…Öyle ya ölümün anlamını nereden bilebilirlerdi ki… Mevlana değillerdi ya ölümün aslında “düğün gecesi” olduğunu görebilsin… Can’ım benim, bir milim ilerleme yok, hala aynı yerdesin…

Devlet hiç de öyle deniz filan değilmiş… O da bir yere kadar… Bitti işte… Aradan daha beş yıl bile geçmemişti oysa… Oluşan puslu havadan istifade ne var ne yok götürülünce, gerçek depreme muhatap olacakkenbürokrasideki partnerler vasıtasıyla Merkez Bankasının da içini boşaltmışlardı. Birkaç günde zenginliklerini üçe katlamışlardı. Sahip oldukları bankalar da işlevini tamamlamıştı.Paraları çuvallara doldurup bir gecede bankaların içini boşalttılar. Öyle ya; banka batsa da koskoca devlet garantisi vardı. Sindirilmiş, üstelik olup bitenden habersiz kuru kalabalıklar ne yapabilirlerdi ki… Bir de siyasi miyopi diye bir şey vardı… Unutulur gidilirdi… Ama gel gör ki; gerçek depremin önce ekonomik depreme arkasından da siyasi depreme yol açacağını nereden bilebilirlerdi ki…

Onlar için yeni bir dönem başlamıştı hesabını verecekleri. Bin yıl denmişti ama daha beşinci yılda hesaplar tersine dönmüştü. Şimdi tutuksuz da olsalar hesap veriyorlar. Umarım yeni bir yol kazasına kurban gitmez.