BU DÜŞÜŞ NEREYE…
Siyasetle, ticaretle uğraşan ve makam mevki peşinde koşuşturan akademisyen; siyasetle uğraşan asker ya da yargı mensubu gibidir. Görevini hakkıyla eda edemez. Bu bakımdan askerin 'apolitik' olması gerektiği gibi akademisyenin de biraz apolitik ve asosyal olmasında fayda vardır. Askerin vazifesi nasıl siyaset değil ülke savunması ise, akademisyenin vazifesi de mesleğine odaklanarak düşünce üretmektir. Aksi halde etraftan gelen seslere sağır olması, kör olması mümkün olmaz. Bir başka deyişle verdiği karar ya da hüküm bilimsel değil duygusal olur.
Neden sizce bir akademisyen kendisini siyasetçiye beğendirmeye, onunla iyi geçinmeye çalışır acaba... Böyle bir durumda atandığında özerk davranması mümkün müdür... Veya siyasetçinin bir talebini geri çevirmesi... Oysa bizim kültürümüzde ilim ehli 'devletlu'lerin ayağına gitmez, onlardan talimat almaz. Tam tersine mülkiye sınıfı ilim-irfan ehlini ziyaret eder işini ve ona danışarak yapar, duasını-talimatını ister. Böyle olmayınca bir yandan batı standartlarında özerk bir üniversite oluşturmak mümkün olmuyor, bir yandan da ilim ehli olması gerekenler siyasetçilerin izni ve icazetine tabi olduğundan ilmin ve ilim adamının itibarı beş paralık oluyor.
Bir gün Fatih Sultan Mehmet bir medreseye müdahale etmek istemiş de bütün ilmiye sınıfı kazan kaldırmış... 'Eğer talebini geri çekmezsen hepimiz bu ülkeyi terkeder, ilme ilim adamına değer veren ülkeye gideriz' diye karşı çıkmışlar. Şimdikiler yapabilir mi sizce... Yapabilenler bu ülkede değil zaten… Ya da siyasetçi kendisine karşı çıkan bir bilim adamı karşısında geri adım atmak zorunda bırakılabilir mi... Tabii hakiki ilmiye ve mülkiye sınıfından bahsediyorum. Şimdilerde hiç birisi söz sahibi değil... Bilimi doçentlik-profluk'tan ibaret zannedenler kendilerine söz hakkı verilse bunu da kendilerine yontarlar merak etmeyin... Şimdikilerin kahir ekseriyeti de öyle zaten... Dostları onları sürekli alış-verişte görüyor.
Elbette bu değerlendirme siyasetin önemsiz bir kurum olduğunu göstermez. Tam tersine böylesine önemsiz bir kurumun kifayetsiz, ehliyetsiz, üstelik ihtiraslı kimseler elinde ne hâle geldiğinin fotoğrafıdır ortaya konmaya çalışan... Hz. Ali Efendimizin çok kayda değer bir tesbiti vardır. Kendisine 'at ne işe yarar' diye sorulduğunda, siyasetten-yöneticilikten kaçmaya...' diye cevap vermiş... Peki başka ne işe yarar diye sorulduğunda ise; 'ehil olmayanlar işbaşına geldiğinde onların üzerine sürmeye...' dermiş... Böyle bakmak gerek elbette... Ama ya korkup siniyoruz işte… Hiç değilse pasif tepki verebilmeliyiz diye düşünüyorum; siyasetçiye de, ona alan açan akademiyaya da… Sorumluluk almak ateşten gömlek gibidir oysa... Bir o kadar da gerekli... Eğer rant peşindeyseniz ortada bir başka açıdan ele alınması gereken bir durum vardır pek tabii olarak...
Tabi bilen-anlayan için bilim, kültür, sanat adamı olmak çok kıymetli… sizin ve söz sahipleri için… Zira belki politikacı iken milyonlar sizi alkışlar ve bir o kadar attığınız palavralar karşılık bulur ama, kimsenin göremediği detayları gören ilim irfan adamını yanıltmanız fevkalade güçtür. Böyle olduğunuzda etrafınızda size (sahte) itibarı olan bir ton insan olmaz elbette… Hatta bazen hiç kimse… Konu biraz da ‘kalibre’ ile ilgilidir. zira… O halde sormak lazım; bu gidiş-düşüş nereye…
Mesele haddi bilmekle ilgilidir. Had dediğiniz şeye öyle elle temas da edilemez… Beş duyunun en az bir tık ilerisine geçmelisiniz. ‘Talip olduğunuz’ sürece de bu ‘en az’ mesafeyi hiçbir zaman katedemezsiniz.