Büyük Ortadoğu Projesinin ortağı kim?
‘Hayatın olağan akışı’ diye bir kavram vardır. Eğer hayatın olağan akışına uymayan bir durum söz konusu ise, bir şeyler sizin öngördüğünüz gibi değil demektir. Bu, ön kabullerinizde problem olduğu anlamına da gelir. Bu durum hakikate talip olan kimsenin ön kabullerini mercek altına almasını gerektirir. Zira belli ki bir yerde yanılıyor. Ön kabulün ön yargıdan farklı olduğunu, kişilerin ön kabullerinin makul, önyargılarının ise gayri makul olduğunu da not edelim. Söz gelimi faizin haram, zekâtın farz olduğu bilgisi bir ön kabuldür.
Durumu örnekler yardımıyla açıklamaya çalışalım. Hz. Osman Medine’nin kıtlık zamanında ve Hz. Ömer Halife iken, kervanındaki malları tacirlerin yüksek fiyat tekliflerine rağmen onlara satmaması üzerine tacirler Hz. Osman’ı halifeye şikâyet etmişler. Hz. Ömer (r.a) Osman b. Affan’ın (r.a) böyle bir şey yapmayacağını bildiği halde denetlemeye gittiğinde gördüğü şey kendisini doğrulamış… Hz. Ömer de biliyor ki; böyle bir durumda Hz. Osman’ın para hesabı yapması olayın doğasına aykırı… Nitekim gördüğü şey; Hz. Osman’ın kervandaki malları, hatta kervanı taşıyan develeri keserek etlerini ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor olduğu idi. Öyle ya; Allah’tan daha fazla fiyatı kim verebilir ki...
Günümüzden örnek verelim: FETÖ elebaşı kabul edilen zat; uzun yıllardır Amerika’da yaşamaktadır. Dünyanın bugün birinci sıradaki emperyal gücü olan Amerika eğer birisine sahip çıkıyorsa, burada hayatın olağan akışına aykırı bir durum var demektir. Bir başka deyişle kılıf her ne olursa olsun, eğer önünüz bir emperyal güç tarafından açılıyorsa bir planın parçasısınız demektir. Şimdi bu emperyal güç hangi sebebe binaen FETÖ yapılanmasını destekler. Üzerinde düşünmek gerekmez mi…
Konuyu Türkiye gibi fevkalade kritik bir ülkeyle arasını bozmaya kadar götürecek noktaya taşıyıp adamını korumaya devam ettiğine göre hesabı devam ediyor demektir. Çünkü Amerika çıkarı bittiğinde kullandığı adamları yüzüstü bırakmakta hiçbir beis görmez. En son Afganistan’da tekrarladı bunu…
Bir başka örnek verelim. Cumhurbaşkanının geçmişte ‘faiz bir dünya gerçeğidir’ şeklindeki beyanatı uzun yıllar istismar edildi. Aslında dillendirilmeyen şey; faizi kabul ettiği ve kafir olduğu idi. Şimdi faiz gibi Kur’an’da ‘Allah ve Rasulüne savaş ilanı’ olarak nitelendirilen şey hangi sebebe binaen geçmişi bilinen bir kimse tarafından kabul edişmiş olsun. Burada da bir terslik yani ‘hayatın olağan akışına’ aykırılık bir durum yok mudur?
Böylesine açık bir beyanat belli ki başka anlamlar içeriyor. Sözgelimi İsrail bölgenin realitesi, Esed Suriye’nin gerçeği, Amerika’nın dünya üzerindeki nüfuzu bir realite dediğinizde onları ve yaptıklarını kabul mü etmiş oluyorsunuz. Karşıda silahlı bir insan var ve sizi öldürmek için pusu kurmuşsa bu ‘realite’yi göz ardı edebilir misiniz?
Dünyayı yönetme iddiasındaki İsrail Cumhurbaşkanını azarlarken, ‘dünya beşten büyük’ derken faizin de içerisinde olduğu tam da bu düzene karşı çıkmıyor mu Cumhurbaşkanı... Ejderhayla dans edilir mi hiç… Ama siz dans etmek bir yana ejderhanın ayağına basıyorsunuz. Ama siz hala işbirlikçilikle suçlanıyorsunuz. Bir anormallik yok mu durumda…
İslam ekonomisi ve finansı üzerine kafa yoran şahsen ben de aynı şeyi söylüyorum. Dünyada ekonomilerin yüzde 90’ından fazlası kapitalizmin kontrolünde ve faiz, ekonominin değil ama kapitalizmin realitesi-vazgeçilmezi… Bu durumu görmeniz ve buna göre pozisyon almanız faizi kabul etmek değil, onunla mücadele etmede strateji belirleme amaçlıdır. Öyle ya; düşmanınızı tanımadan onunla nasıl mücadele edeceksiniz.
Gelelim ‘saded’e, yani Büyük Ortadoğu Projesi’ne… B.O.P. adı üstünde bir toplumsal-siyasal dizayn projesi… Bir başka deyişle Sovyetlerin yıkılmasıyla etki alanını genişletme hesabındaki Amerika’nın post modern sömürü düzeni… Kimisi artık deşifre de olmuş olan dikta yönetimlerini bertaraf edip adı geçen sömürü düzeni kurma peşindeki Amerika’nın, liderleri değiştirip orta vadede bu bölgedeki çıkarlarını, bir başka deyişle varlık nedenini devam ettirme düşüncesinin bir parçası… Artık son kullanım tarihi geçmiş olan Mübarek, Saddam, Kaddafi gibi dikta yönetimleri bertaraf edildi. Mısır’da aynen Türkiye’de (54. Hükümet) olduğu gibi halkı temsil eden irade sadece bir yıl iktidarda kalabildi.
Diğerlerine göre çok daha fazla demokrasi geleneği olan Türkiye için ise ince bir strateji izlendi. Artık umut vermeyen eski siyasetçiler 2001 krizinden sonra tasfiye olunca, bütün bendleri yıkarak gelen bir lidere karşı kısa vadede seslerini çıkaramadılar. Ama peşine kendi adamlarını takmayı da ihmal etmediler; FETÖ… 28 Şubat’ta açık açık darbecilerin yanında yer alan FETÖ, bütün gücüyle hükümetin arkasında olur muydu başka türlü...
Evet; 2011 seçimlerine kadar, FETÖ yapılanması hassas dengeler nedeniyle siyaset müessesesi tarafından kamuoyu gündemine taşınmamıştır. Zira hamlenin zamanlaması bir strateji meselesidir. Nitekim seçimin hemen akabinde başlayan dershane tartışmaları olacakların da habercisiydi. Belki ‘banane Amerika’dan’ diyerek bu stratejiyi uygulamadığı için merhum Erbakan altı ay bile çalıştırılmadı. Yine Erdoğan’ın o dönemde yadırganan Mursi'ye ‘demokrasi’ tavsiyesi gelecek olan tehdidi savuşturmaya dönüktü. Ya da herkesin seçime angaje olduğu 2011'de ‘maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürüleri’ benzetmesiyle uyarıda bulunan lider (M. Nurettin COŞAN) işte mevzubahis tehdide dikkat çekmişti.
Kritik-analitik, taktik-stratejik hamleler vardır. Eğer bu adımları zamanında atamazsanız ne kadar güçlü olursanız olun, düşmanın bir oyunu ile ağa takılırsınız. Olayın özü gerçekte önemli ölçüde ‘zamanlama’ ile ilgilidir. Ancak bu şekilde rakibin-düşmanın oyununu boşa çıkarmanız mümkün olur. Güçlü olmanız yetmez; strateji de bilmeniz gerekir. Sözgelimi güçlü bir bedene sahip bir güreşçiyi, iyi oyun bilen bir rakip, zamanında yaptığı oyun bozucu hamlelerle alt edebilir. Dünyanın ikinci en güçlü ordusuna sahip Rusya strateji hatası nedeniyle Ukrayna'da sonuç elde edemiyor.
Konu elbette aynı zamanda vizyon işi, yani birkaç hamle sonrasını görebilmekle ilgilidir. İşte tam da bu yüzden herkes lider olamıyor ya da liderliğini devam ettiremiyor. Eğer birkaç hamle sonrasını göremezseniz, bir başka deyişle önünüze konan şeye teşne olursanız yem olursunuz. Hani FETÖ, 17-25 Aralık’ta ‘yolsuzluk’ demişti ya… Gerçekte bir sonraki hamle için bir kılıftı. Ve karşı hamle ile boşa çıkarıldı. İşte bu stratejidir. Ya da çok yakın zamanda yaşanan döviz operasyonunun ‘kur korumalı mevduat’ ile durdurulması… Bir anlamda şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir şeydir bu iş…
Şu soruları sorun kendinize… Mesela neden Amerika ya da memleketteki uzantısı FETÖ, Muhsin Yazıcıoğlu’na suikast düzenlemiştir. Veya neden 28 Şubat sonrası yurtdışına çıkan FETÖ ele başı korunmuş da, hicret etmek zorunda kalan bir başkası (Rahmetli M. Es’ad COŞAN) suikastle şehid edilmiştir.
Ve neden sayısını bilmediğimiz FETÖ kumpaslarıyla tutuklanmak istenen, MİT tırları baskını ile uluslararası teröre destek verdiği algısı oluşturulan, ameliyat masasında tutuklanmak istenmesi ve daha bilediğimiz nice suikast girişimlerine maruz kalan, bütün bunlar başarısız olunca da kanlı 15 Temmuz darbe girişimi ile indirilmek istenen Sayın Erdoğan mı BOP’un, yani yeni post modern-sömürgeci düzenin ortağı, işbirlikçisi, eş başkanı…. Cevabı merhum Erbakan bırakalım; hadi ordan…
Bu bahsettiklerimiz ve elbette burada yazamadığımız onca şey; memleket için tehdidin nereden geldiğini ortaya koymuyor mu... Türkiye’de BOP yapılanmasının temsilcisi sayın cumhurbaşkanı değil FETÖ’dür ve kendi kazdığı kuyuya düşmüştür. Onların bir planı varsa Allah’ın da bir planı vardır elbette…
Son not olarak şunu söylemek isterim ki; amacım kimseyi ikna etmek değil… ‘Erdoğan BOP’un eş başkanı’ ön yargısından (ön kabul denemez buna, olsa da gözden geçirmeyi gerektirir) hareket edenlerin ikna olmasını beklemiyorum. Dahası böyle bir görevim de yok. Bir de tabii siyasi angajmanınız varsa, konuyu anlamanız mümkün olmaz. Vesselam…