Nevzat Dede
Sevgili kardeşlerim,
Peygamber, Allah tarafından seçilmiş, insanlara Allah’ın buyruklarını ulaştıran ve o buyrukları kendisi uygulayarak bizlere örnek olan insanlardır.
Aklımıza gelebilecek bütün iyilikleri yaparak bizlere örnek oldukları gibi, aklınıza gelebilecek bütün kötülüklerden de kaçınarak yine bizlere örnek olmuşlardır.
Peygamberimizin söylediği güzel sözlere; “Hadis-i Şerifler” yaptıklarına da “Sünnet” denmektedir.
Peygamberimizin güzel sözlerinden birisi “Çalışanın hakkını, alnının teri kurumadan veriniz” sözüdür.
Bir işiniz var. Bu işi (Bahçenizde bahçıvan, musluğunuzu değiştiren tesisatçı, evinizi temizleyen temizlikçi gibi…) yapacak birisini buldunuz ve işin yapılmasını istediniz.
Adam da uğraşmış, didinmiş. Sizin verdiğiniz işi yapmış. Akşam olmuş ve işi paydos etmişsiniz. İşte şimdi sıra bu adama ücretini vermeye gelmiştir. Çünkü onun da evinde eşi ve çocukları vardır ve onlar kendisinden yiyecek, içecek ve giyecek bir şeyler beklemektedirler.
Peygamberimizin sözüne dikkat ederseniz o, “çalışanın hakkını…” diyor.
O anda aynı şartlarda diğer çalışanlara ne kadar veriliyorsa siz de bu adama da o kadar vereceksiniz. Bu adam ücretleri bilmiyor diye daha az verirseniz, adamın hakkı sizin üzerinize geçer ve bu hakkı ödemeden sizi kesinlikle cennete almazlar.
Sonra “alnın teri kurumadan…” buyuruyor.
Adama “Bu git, yarın gel…” diyerek, ücretini erteleyemezsiniz. Hemen ödeme yapabilmek için hazırlıklı olmalısınız.
Görüyor musunuz, sevgili kardeşlerim,
Sadece Peygamberimizin bu Hadis-i Şerifi bile işimizin bereketi artırır, işçi - işveren barışı sağlanır, işsizlik ortadan kalkar, üretim artar ve biz borçlu ülke olmaktan kurtuluruz.
HER KESE HAKKI VERİLMELİ
Bir adamın biraz kırılacak odunu varmış.
Eskiden odunları elinde balta veya nacak bulunan adamlar kırarlardı.
Birisini bulmuş ve onunla pazarlık ederek (anlaşarak) odunlarını kırmasını istemiş. Ancak bu arada bir “aylak adamın” bu pazarlıktan haberi olmuş.
Bu aylak adam odun kırılırken oduncunun karşısına geçmiş ve oduncu baltasını hızla oduna indirirken ağzından çıkardığı “Hınh…” sözünü birlikte söylemeye başlamış.
Oduncunu her “hınh” dediğinde, adamda aynen onun gibi “hınh” dermiş.
Vakit ilerlemiş ve akşam olmuş, odunlar da kırılmış. Sıra ücretini almaya gelmiş.
İşveren oduncunun ücretini ödemek için oduncunu yanına gelince, bu adam;
“Ben de…” dedi. “Oduncu ile birlikte hınh dedim. Ona manen destek oldum. Benim de hakkımı da verin” diyerek para istemiş.
Ne dediler ne yaptılarsa adamın para istemesinden vazgeçirememişler.
İş kadıya (mahkemeye) aksetmiş. Kadı efendi de Nasrettin Hoca imiş.
Hoca önce bu aylak adamı dinlemiş. Sonra da işvereni ve oduncuyu… Bu arada Kadı, kafasını sallamış, dudağını bükmüş ve işverene dönerek;
“Sen oduncuya hakkını vermiş miydin?” demiş.
“Evet…” demiş, işveren. Sonra kadı oduncuya dönerek;
“Ey oduncu… Şu aldığın paraları bana ver bakalım”
Oduncu da şaşkınlık işaretleri görünmüş. Acaba Kadı Efendi benim paralarımı ne yapacak? diye düşünmüş. Ama paraları vermezlik de edememiş.
Kadı efendi oduncudan paraları almış ve aylak adamı da yanına çağırmış. Oduncuya;
“Sen iki elini birleştirerek avuçlarını aç bakalım” dedi. Aylak adama ise;
“Sen de kulaklarını iyi aç bakalım” demiş.
Sonra kendi elini biraz yukarıya kaldırarak, elinde tuttuğu madeni paraları oduncunun avuçlarına bırakmaya başlamış.
Paralar birbiri üzerine düştükçe şıngır şıngır diye sesler çıkarıyorlarmış.
Kadı Efendi elinde ki paralar bitirince, oduncuya;
“Sen hakkını aldın mı, oğlum?” demiş. Oduncu da;
“Evet. Efendim…” diye cevap vermiş. Sıra aylak adama gelmiş. Ona da,
“Sen de paraların sesini duydun mu?” diye seslenmiş. O da;
“Evet. Duydum, efendim” diye cevap vermiş. Kadı bu sefer;
“Öyleyse, sen de hakkını aldın, şimdi…” demiş.
“Odun kırılırken hınh diyenin hakkı, ücret ödenirken paraların sesini dinlemektir” diyerek, duruşmayı sonlandırmış.