DERVİŞLİK OLSAYDI TAC İLE HIRKA...
Derviş, "Yüce Allah’a yakın olma yolunda çabalayan, güzel ahlak sahibi bir mü’min olabilmek için maneviyat yoluna düşen insan demektir. Bu amaçla, tasavvuf yoluna bağlanan kişilere denir." diye tanımlanır...
Hoca Ahmet Yesevi’nin dervişi olan Taptuk Emre’ye bağlanıp “derviş” olmaya çalışan, Yunus Emre “Dervişlik olaydı taç ile hırka; biz dahi alırdık otuza kırka” der. Demek istiyor ki “Dervişlik taç ile hırkadan ibaret değildir.” Yani derviş kıyafeti giyilince derviş olunmuyor.
Yunus Emre, “Tacın içinde baş, hırkanın içinde yürek olduğu zaman derviş derviş olur” demek istiyor.
Tacın içinde baş, hırkanın içinde yürek… Ve belki de gerçek bir mürşid, -Hoca Ahmet Yesevi, Ahi Evran, Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Şeyh Edebali-doğru bir yol…
Siyasallaşan, dünyevileşen, gerçek yollarından ve amaçlarından sapan ve bu nedenle gerçek görevlerini bırakıp başka işlerle meşgul olan yapılardan “derviş” çıkar mı?..
Çıkmaz.
“Döğene elsiz gerek
Söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek”
Dizelerinden sonra Yunus “Sen derviş olamazsın” diyerek noktayı koyuyor.
Ve aynı şiirde Yunus, zamane dervişlerine şu dizelerle kızgınlığını ifade ediyor:
“Dilin ile şakırsın
Çok mailer okursun
Vara yoğa kakırsın
Sen derviş olamazsın…”
Yani; “İyi laf yaparsın, çok süslü sözler edersin, her şeye bağırır çağırırsın, sen derviş olamazsın…”
Büyük sufilerden Cüneyd-i Bağdâdî’nin dayısı ve mürşidi, Mâruf-u Kerhî’nin talebesi Seri es-Sâkatî nin menakıb kitaplarına giren bir menkıbesi çok anlamlıdır.
“””Kendisi, şöyle dermiş:
-Bir kere elhamdülillah dediğim için, otuz senedir istiğfar etmekteyim.
-Bu nasıl olur? denilince, Serî es-Sâkatî başından geçen şu olayı anlatırmış:
-Bir keresinde Bağdat’ta büyük bir yangın çıkmıştı. Yolda beni karşılayan bir adam; “Üstad, dedi, çarşıda yangın çıktı, ama merak etme, senin dükkân yangından kurtuldu.
Ben de, bu habere sevinerek gayrı ihtiyari;
-Elhamdülillah, dedim. Müslümanların başına bir felâket geldiği vakitte kendim için hayırlı olana dikkat ederek “Elhamdülillah” dediğim için, otuz senedir pişmanlık duyuyorum, tevbe ediyorum.”””
Nasıl bir hassasiyet…
Ahir zamanda böyle bir veli, böyle bir derviş gördünüz mü?
Ve kendimize dönelim. Hatta kendisini “derviş” olarak tanımlayan, “dervişlik yoluna girdiğini düşünen” kardeşlerimiz…Biz, hepimiz, ve kendim, ben… Özeleştiri yapalım, eleştiri yapalım, kendimizi sorgulayalım, tabi olduğumuz, belki de biat ettiğimiz, lider bildiğimiz şahsiyetleri sorgulayalım, değerlendirelim…
Böyle bir olayda nasıl bir tavır sergilerdik; refleks halinde ağzımızdan çıkan bir söz için 30 yıl içimiz yanar mıydı?
Aslında, bu yazımda “Derviş” hikayeleri ve sözlerini paylaşmak istiyordum Ama, “gerçek dervişlik yoluna” girdik, çıkamadık. Bir sonraki yazımızda inşallah “derviş” hikayelerini, sözlerini paylaşalım…
Devam edeceğiz.
idrisozek@gmail.com