DESTEK DEDİĞİNİZ BORÇLANDIRMA MI?
Kıymetli arkadaşlar, değerli basın mensupları;
Türkiye, haftalardır çok vahim iddialarla, suçlamalarla ve skandallarla sallanıyor.
Her biri bir Susurluk kazasına bedel konular sadece ülkemizin değil, tüm dünya kamuoyunun gündemini meşgul ediyor Ama ne yazık ki bu yaşananlar karşısında iktidar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya ve 'görmedik, duymadık, bilmiyoruz' demeye devam ediyor.
Soruyorum; sizce Türkiye’de iktidar, mafya ve illegal işler denkleminde iç içe geçmiş bu iddialar mı daha vahim, yoksa bu iddialar karşısında kılını kıpırdatacak bir tane yetkilinin olmaması mı? Yoksa daha da vahimi; Sayın Erdoğan'ın günlerce sessiz kaldıktan sonra, partisinin grup toplantısında yaptığı ve milletimizi sukutuhayale uğratan, hepimizi daha da endişelendiren, kaygıya sevk eden açıklamaları mıdır?
Karar ve Takdir Milletindir!
Bugün kriminalize işleri meşrulaştıranlar, meşru talepleri ise kriminalize etme derdine düşmüş durumdalar. Ortada ekonomiden adalete, eğitimden dış politikaya her alanda yaşanan bir kriz var ve bu iktidarın artık ülkeyi yönetme kabiliyetini kaybettiği de aşikar!
Böylesine bir atmosferde, gayet tabii olarak sandığı işaret edenler, "operasyon yapıyorlar" diye yaftalanırsa burada büyük bir problem ve şaşkınlık var demektir! Bu sürecin en sarih çözüm yolu; elbette Türkiye’nin ciddi bir zihniyet değişimine gitmesidir. Metal yorgunluğu ve ondan da ileri mental yorgunluğu ile yıpranan bu iktidarın ise zihniyetini artık değiştirmeyeceği ayan beyan ortadadır.
Öyle anlaşılıyor ki karşı karşıya kaldığımız bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesine kurulacak seçim sandıkları vesile olacaktır Yine öyle anlaşılıyor ki mahkemelerin, savcıların, araştırma ve soruşturma komisyonlarının üstlenmesi gereken sorumluluk, sandık başına giden milletimizin omuzlarında olacak ve hükmü aziz milletimiz verecektir. Ayrıca 6 haziranda Güney de Belediye ve Afyon da muhtarlık şeçimleri vardı. Milletimiz demokratik hakkını kullanarak sandığa gitti ve oyunu kullandı. Akpınar "Milletimizin iradesi tecelli etmiştir. Bize düşen bu karara saygı duymaktır. Bu sebeple güney seçimlerinin milletimiz ve ülkemiz adına hayırlı olmasını temenni ediyor, sandıktan çıkan sonucun kardeşliğinin pekişmesine vesile olmasını diliyorum." değerlendirmesinde bulundu. Büyüme, Vatandaşa Ne Zaman Yansıyacak?
Değerli arkadaşlar
Bir latife olarak ifade edeyim; adeta "Tayyip Bey'i Üzmeyen İstatistikler Kurumu" olarak görev ifa eden TÜİK, Türkiye’nin büyüme oranlarını açıkladı. TÜİK rakamlarına göre Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte %7 büyümüş. Bakınız; sadece 2020 yılında, 99 bin 588 dükkan ve 40 bin 735 şirket kapandı. İcra dairelerindeki dosyaların sayısı 23 milyona ulaştı. Günde 24 bin 650 yeni icra-iflas dosyası açılıyor. Dolar 8.50, Euro 10.40, gram altın ise 520 lira civarında seyrediyor. İşsizlik zirve yapmış, ülkede her dört gençten birisi işsiz vaziyette ama bu beylere göre Türkiye ekonomisi büyüyormuş! Sormak istiyorum; bu ekonomi, bu şartlarda nasıl ve kim için büyüyor? Vatandaş için mi, bir avuç 'ihale avcıları' için mi? Ve yine soruyoruz; tüketim odaklı, krediye dayalı, istihdam yaratmayan bu "obez ve hormonlu büyüme" vatandaşın cebine ve sofrasına ne zaman yansıyacak?
Destek Dediğiniz Borçlandırma mı?
Bildiğiniz üzere yaklaşık bir buçuk yıldır bir pandemi süreci ile karşı karşıyayız.
Evet; doğru, yanlış, bazen de hatalı tedbir kararları alınıyor da peki bu tedbirler karşısında gerekli ve yeterli destekler veriliyor mu? Maalesef hayır! Toplumun hemen hemen her kesimi büyük bir mağduriyet yaşıyor ama özellikle de esnafımız, servis şoförlerimiz, çay üreticilerimiz, kahvehaneler, kantincilerimiz ve günlük yevmiye ile çalışan tüm işçi kardeşlerimiz adeta mahvoldu! Hal böyleyken Sn. Erdoğan “salgının başladığı günden bugüne halka 661 milyar TL destek verdiklerini” söylüyor. Ya, bu paranın 315 milyar TL’si banka kredisi, 219 milyar TL’si borç erteleme, 25 milyar TL’si de vergi indirimi… Eski borcu bir şekilde ödetmeye "yapılandırma", milleti yeni borç yükünün altına sokmaya da "nefes kredisi" adını verdiler! Kredi, bir borçlanma çeşididir ve asla hibe veya destek değildir! Borcu borçla kapatmanın faturası ise çok ağır olacaktır! Ve hiç kimsenin, vatandaşın artık arşa ulaşan feryadı karşısında somut destek paketleri açıklamak yerine kelime oyunlarıyla milletin gözünü boyamaya hakkı yoktur! Nimeti Paylaşanlar, Külfeti Paylaşanlara Destek Olmalı Bu durumla alakalı OECD, 2021 yılına ilişkin küresel ekonomik görünüm raporunda "Türkiye, hane halkına ve işletmelere doğrudan yardımın en az yapıldığı ülkelerden birisidir." diyor. IMF’nin Mali İzleme Raporu’na göre de gelişmiş ülkeler, milli gelirlerinin %16’sından fazla miktarda 'doğrudan destek' uyguladı.
Gelişmekte olan diğer ülkelerin ortalaması ise %4. Ancak Türkiye’de bu oran sadece ama sadece %2 Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan "yıl sonunda destek tutarının 183 milyar TL’ye ulaşacağını" ifade ediyor. Bu rakam dahi milli gelirin ancak %3,2’sine tekabül ediyor ve hala hem gelişmiş ülkelerin hem de gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının altında kalıyor. İktidar, '-mış gibi yaparak' millete destek vermiş olmuyor, milletin derdine derman olmuyor; bunu bilmek mecburiyetindedir! Millet yaşadığını biliyor; evinin kirasını ve faturalarını dahi aylardır ödeyemiyor.
Esnaf, aylardır kapalı kalan ekmek teknesini tekrar nasıl ayağa kaldıracağının cevabını bekliyor. İnsanımız; nimeti paylaşanların, külfeti paylaşanlara artık bir nebze de olsa destek olmasını bekliyor.
"Mantıksız Yasaklar ve Tutarsız Kararnameler Ülkesi"
Pazartesi akşamı Sn. Cumhurbaşkanı, haziran ayı boyunca uygulanacak 'normalleşme' takvimini açıkladı. Evet, zor bir dönemden geçiyoruz. Evet, bazı kararları ve tedbirleri almak gerekiyor! Evet, hep birlikte bazı sıkıntıları elbette yaşayacağız. Ama insanlar artık bıktı, usandı ve yoruldu; son dakika açıklanan kararlardan, Sn. Erdoğan'ın pazartesi günleri yapacağı açıklamayı merakla beklemekten, ardından yayınlanan ve her defasında kafa karışıklığına sebep olan kararnamelerden... Açıklanan tedbirlerdeki mantık hataları ve yaşanan öngörülemezlik dönemi nedeniyle hakikaten yoruldu millet. Adeta "mantıksız yasaklar ve tutarsız kararnameler ülkesi" haline geldik. Millet artık soruyor; mesela neden pazar günleri yine yasak? Neden sokağa çıkma kısıtlama saati 21.00'den 22.00'ye alındı? Şimdiye kadar neden 21.00'di de şimdi 22.00? Kabine'nin hangi saiklerle hareket ettiğini ve neye göre karar verdiğini anlayabilmiş değiliz. İktidar, sadece genelge yayınlamak yerine yayınladığı genelgelerdeki kararların alınış sebeplerinin mantıklı açıklamalarını da yapmalı ve insanlarımızın aklındaki soru işaretlerini gidermelidir.
Vicdanlarınıza Soruyorum
Kıymetli arkadaşlar; şimdi sizlere bir misal verecek ve vicdanlarınıza çok insani bir soru soracağım. Hadi, pandemi süreci boyunca bugüne kadar yaşanılan tüm mağduriyetleri bir kenara bıraktık diyelim. Sn. Cumhurbaşkanı haziran ayı boyunca pazar günleri kısıtlama olacağını açıkladı. Haziran ayında dört pazar günü var. Günlük yevmiye ile çalışan ve o günkü kazandığıyla evine ekmek götüren bir vatandaşımızı düşünelim; misal, bir restaurantta garsonluk yapan biri... Günlük 100 lira kazandığını varsayalım, sadece bir ayda 400 lira açığı olacak. Allah rızası için soruyorum; bu 400 lira açık nasıl kapanacak?
İktidardakiler için 400 lira para değil, biliyoruz da ya akşam olunca yastığa başınızı koyduğunuzda hiç mi aklınıza bu insanlar gelmiyor? Devlet yönetme sorumluluğunu taşımak, bunun gibi milyonlarca insanımızın yaşadığı sıkıntının içine dert olmasını gerektirir.
İktidarda bulunmak üniversiteden binlerce liralık borçla çıkan, yıllarca işsiz kalan ve atanmak için sınava giren gençlerimizin 360 lira KPSS parasını nasıl denkleştireceğinin sıkıntısını yüreğinde hissetmeyi gerektirir. Tabii nerede böyle sorumluluk duygusunu omuzlarında hissedenler. Nerede öyle yürek… Nerede siz?
Türkiye'nin Her Alanda 'Normalleşmeye' İhtiyacı Var
Akpınar ;Yaklaşık bir buçuk yıldır yaşadığımız pandemi döneminde belirli aralıklarla "normalleşme" takvimi açıklandı ve süreç devam ediyor. Saadet Partisi olarak özellikle son 5-6 yıldır her fırsatta ve her zeminde Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı olduğu vurgusunu yapıyoruz. Evet; siyasetten ekonomiye, adaletten toplumsal hayatımıza varıncaya dek her alanda ve her anlamda bir normalleşme iklimine büyük ihtiyaç duymaktayız.
Kutuplaşmalara son verecek, adalete olan güveni yeniden tesis edecek, toplumsal hayatımızdaki yaşanan ahlaki yozlaşmaya set çekecek bir iklime, Türkiye'nin ihtiyacı var.
İhtiyacımız olan; inat değil karşılıklı itimat, hesaplaşma değil helalleşme, kutuplaşma değil kucaklaşmadır! Bugün gerekli olan şey Kanal İstanbul'da ısrar etmek değil “Kalan İstanbul”a sahip çıkmaktır. Marmara'da ortaya çıkan deniz salyalarının verdiği uyarıyı dikkate almaktır.
Gün; gökdelen sevdasından, beton ve asfalt ısrarından vazgeçip Uzungöl'e, İkizdere'ye, Saroz Körfezine, Salda Gölüne, Kaz Dağlarına; güzelim memleketimizin ağacına, suyuna, toprağına, tarihi ve doğal güzelliklerine hep birlikte sahip çıkma günüdür Normalleşme için yapılacak şey; kürsülerden 'bunlar daha iyi günleriniz, yarın daha neler olacak' tehditleri savurmak değil, ülkemizin aydınlık yarınlarını ve daha güzel günlerini inşa etmek için bir araya gelmektir. Ülkesini, bayrağını, devletini ve milletini seven bir insanın atacağı adım; seçim hesapları uğruna toplumsal fay hatlarını sürekli derinleştirmek ve gerginleştirmek değil, milletin geçimine odaklanmaktır. Yersiz, gereksiz ve hiç kimseye faydası olmayan tartışmalarla vakit kaybetmek yerine işe ve aşa odaklanmaktır. Memleketimizi yangın yerine çevirmek isteyenlere verilecek en güzel cevap da milletin mutfağındaki, cebindeki, çarşı-pazardaki yangını söndürmek olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, basın toplantımıza son verirken başta iktidar olmak üzere herkesi ve her kesimi, ülkemizin "normalleşmesine" vesile olacak adımları atmaya, bu sürece katkıda bulunmaya davet ediyor; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Bunlar da ilginizi çekebilir