DİNİN KANAYAN YARASI: HURAFELER
Kutsal Kitabımız Kur’an’da ve sahih sünnette yeri olmaksızın ibadetlere bir şey ilave etmek bid’atti. Hurafe de, dinde yeri olmayan, Kitap ve sahih sünnete dayanmayan yanlış uygulamalar, adetlerdir. Toplumumuzda özellikle eski Şamanist kültürden kaynaklanan adetler, sanki dinin bir parçasıymış gibi algılanmış ve bu yanlış uygulamalar maalesef günümüzde de devam etmektedir. Tabii bunlara ilaveler de yapılmış, başka kültürlerden de yanlış uygulamalar ithal edilmiştir. Hurafeler genelde çocuksu inanışlardır. Töredir diye yapılan eylemlerde bile hurafe görülmektedir. Gelenek ve göreneklerle karışmış hurafeler de vardır. İşin acı olan tarafı şu ki, halkımızın önemli bir kesimi hurafelere inanmakta ve uygulamaya devam etmektedir. Değerli okurlar, İslam Dinini doğru kaynaklardan öğrenmeliyiz. Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet asıl kaynaklarımız olmakla birlikte, bu iki kaynağa dayanan alimlerin eserleri de bize ışık tutmalıdır. Günümüzde bazı şarlatanlar çıkıyor, abuk sabuk şeyler söylüyorlar, ne Kur’an’da ne de sahih hadislerde olmayan konuları ciddi ciddi toplumla paylaşıyorlar. Katolik rahipleri gibi bir çırpıda affediyorlar (günah çıkarma gibi..) yine onların cennetten arsa verdikleri gibi bol bol cennetten tapu dağıtıyorlar, diğer türlü de çok küçük şeylere cehennem zebanisi kesiliyorlar. Cennet de cehennem de sadece Allah’ın iradesindedir. Bunları söyleyenler önce kendilerini kurtarsınlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dahi, kızı Hz. Fatıma’ya: ‘’Kızım babam Peygamber diye güvenme’’ diyor..
Şimdi dinde yeri olmayan, toplumumuzda çok yaygın olan hurafelerden bir kısmını sıralayalım:
– Allah’ı bırakıp türbe, yatır gibi yerlerden, medfun bulunan şahıslardan medet ummak. Bir yatırın mezar taşına mum yakıp, dilek tutmak,
– Sünnet olan çocuğun acısının azalacağına inanılarak sünnet olma anında annesi ve diğer hanımlar tarafından oklava çevirmek,
– Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbek bağını keserek cami avlusuna bırakmak,
– Konuşmayan çocukların konuşabilmesi için cuma namazından sonra müezzin tarafından cami anahtarını çocuğun ağzına sokup çıkarmak,
– Yürümeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından ilk çıkan kişiye ipi kestirmek,
– Küçük çocukların üzerinden atlanıldığında boylarının kısa olacağına inanmak,
– Çocuğu olmayanlara çocukları olması için deve dili veya etini yedirmek,
– Çocuk doğan eve 40 gün süre ile et alınmaması gerektiğine inanmak,
– Yeni doğan çocuğun kırkı çıkmadan evden çıkarılmaması gerektiğine inanmak,
– Boyu ölçülen çocuğun cüce kalacağına inanmak,
– Gelinin kucağına erkek çocuk verilince çocuğunun erkek olacağına inanmak,
– Lohusa kadının herhangi bir şeyden zarar görmemesi inancıyla, bulunduğu yere süpürge, soğan, sarımsak asmak, yastığının altına iğne, bıçak gibi şeyler koymak,
– Lohusa kadını kırkı çıkana kadar yalnız bırakmamak,
– Hamile kadınların saçlarını kesmemeleri gerektiğine inanmak,
– Nikah esnasında gelin ve damadın birbirlerinin ayağına basması halinde, önce basanın sözünün geçeceğine inanmak,
– Gelin ve damadın üzerine para, üzüm, şeker ve leblebi gibi şeyler atıp, kapıda küp testi kırmak.
– Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak, mendil veya eşarp sallatmak,
– Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul edilmesi,
– İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, gece vakti tırnak kesmek, cuma ve arefe günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak,
– Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak,
– Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak,
– Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını, bir belanın defedileceğine işaret saymak,
– Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak,
– Cenazenin 7. 40. 52. gecesi ile ölüm yıldönümünde mevlit okutmak,
– Cenazenin alkışlarla uğurlanması, cenazenin arkasından slogan atmak ve çiçek serpmek, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak, kefen arasına dua, ayet ve vasiyetname koymak, ölen kimse için arefe günü kurban kesmek,
– Hastanın başı üzerinde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek,
– Dileğin kabulü için ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, türbe ziyaretlerinden, türbede yatanlardan şifa beklemek,
– Hıdrellez günü sahile gidilerek, kuma veya toprağa ev, araba veya kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride onlara sahip olunacağına inanmak,
– Camiye girerken cami duvarını öpmek,
– Tekke ve türbelerde kurban kesmek, türbe ve tekkelerden şifa beklemek, mum yakmak, el yüz sürmek,
– Kahve falına bakmak, falcılara, büyücülere gitmek,
– Ay ve güneş tutulmasında silah atmak, teneke çalmak.
Evet bunları daha da sıralayabiliriz. Işık tutması açısından önemli bir kısmını ifade etmeye çalıştık. .Peki;hurafesiz ve bid’atsiz bir dini yaşamak için çözüm nedir?
ÇÖZÜM: Hurafe ve bid’atların terk ve tedavisinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) in yaşayışı ve tavsiyeleri yani sünnet-i seniyyesi en büyük yardımcımızdır. İslâm tarihi bunun örnekleriyle doludur. Nitekim bizzat Peygamber Efendimiz de bizlere Veda Hutbesinde şu tavsiyede bulunmuştur: “Size iki emanet bırakıyorum, bunlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmaz, (hurafe ve yanlışa kapılmaz) sapıklığa düşmezsiniz; bu iki emanet Allah’ın kitabı Kur’an ve benim sünnet-i seniyyemdir..!”
Bid’ate ve hurafeye bulaşmadan dinimizi saf, temiz olarak yaşayabilme ümidiyle..
Lokman ÖZKUL
İlahiyatçı-Yazatr
lokmanozkul@gmail.com