Eşler arasındaki bağ; nikâh
Nevzat Laleli
HAY-DER Gen. Başk.
Yuvamız yazı serisi
İnsan hayatının en önemli dönemi gençlik, gençliğin en önemli dönüm noktası hiç şüphesiz evlenmeye karar verebilmek ve uygun bir eş ile evlenebilmektir. Zira fıtraten (yaratılış olarak) bütün canlı varlıklar üremek ve nesillerini dünyaya getirmek isterler. Rabbimiz karşı cinsle bir araya gelebilmelerini sağlayacak, canlılarda ve özellikle insanlarda her türlü cazibe alanlarını yaratmış, adına sevgi veya aşk denilen hislerle donatmış şehvet duyguları vererek birbirlerini arzu etmelerini sağlamıştır.
Ancak yaratıcımız canlı varlıkları ve özellikle de insanı, kendisine akıl gibi bir nimet vermiş olduğundan dolayı başıboş bırakmamış, bu duygu ve hislerin iyi ve doğru yollarla kullanılabilmesi için kurallar koymuştur. İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik, hayatın devamı ve memat’ın (ahiretin) saadetini sağlayabilecek bu kurallara uyulmasıdır.
Eğer karşı cinse duyulan duygu ve şehvet, hiçbir kural tanımadan yerine getirilmek istenirse buna “zina,” bir kurala bağlı olması halinde adına “nikâh” denmektedir. İkisi arasında farkı uzun uzadıya belirtmek mümkünse de şu kadarını söylemek yeterlidir.
Zina’da eşler birbirlerine karşı bir sorumluluk taşımazlar. Bu eylemden kadının hamile kalması da mümkündür ve genellikle doğuracağı çocuğuyla baş başa kalmakta, erkek baba olma sorumluluğunu taşımamaktadır. O, şehvetini tatmin etmiş, bir başka partner bulmanın arayışı içerisine girmiştir.
Günümüzde, zinanın serbest olduğu Batı ülkelerinden; “Fransa’da zina yoluyla doğan çocuk sayısı, nikâh yoluyla doğan çocuk sayısını aşmış bulunmaktadır” Zina mahsulü doğan çocuklar ise hayatları boyunca yana-yakına gerçek babalarını arayacaklardır. Biz de hızla bu çıkmaza doğru gidiyoruz. Zira 26.Eylül.2004’te kabul edilen ve 1.Haziran.2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 227. maddesine göre zina suç olmaktan çıkartılmış ve ülkemizde de yasal hale getirilmiştir.
BİRLEŞMENİN KURALLARI
Nikâh’lı birleşmelerde, evliliklerde eşler, hayatın ve doğacak çocuğun sorumluluğunu birlikte paylaşmakta, çocuk doğduktan sonra kendini doğuran kadına anne, kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan erkeğe de baba demektedir. Çocuk, gençlik (rüşt) çağına gelinceye (kendi ayakları üzerinde duruncaya) kadar bu iki varlığa yani anne ve babaya dayanacak, iyi ve kötü günlerinde onlardan maddi ve manevi destekler alacaktır. Böylece “neslin emniyeti” sağlanmış olacaktır.
Evlenmek, yaratıcımız tarafından teşvik edilmiş, hatta topluma evlendirme görevini vererek ; “bekârlarınızı evlendirin…” buyurmuştur. (Nur suresi 32. ayet)
Peygamberimizin sayısız hadis-i şerifleri ve kendi uygulaması (sünneti) de bu konuda bizlere yol göstermiştir. Şu hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz; “Sizin şerlileriniz, bekârlarınızdır” buyurarak, bekâr kalmayı kötü görmüş, “Evlenen dininin yarısını korumuştur. Diğer yarısı ise Allah’tan korkmaktır” buyurarak biz Ümmetini ikaz ve irşat etmiştir. Ayrıca kendisi de evlenerek, evlenmede ki sünnetini ortaya koymaktadır.
Bu gün ülkemizde inancı kuvvetli olsun zayıf olsun, İslam’ı yaşıyor olsun yaşayamıyor olsun her kes oğulları için bir kıza talip olacağı zaman şu kalıplaşmış sözü söylemektedirler. “Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kızınıza talibiz.” Peygamberin kavli demek evlenmek suretiyle onun yaptığı sünneti demektir.
Evlenmek teşvik edilir hatta emredilirken, insanları nikâhsız birleşmeleri (hayvanlar için bir kural yoktur) men edilmiş (yasaklanmış) hatta buyruk, zina etmeyin diye değil, “zinaya yaklaşmayın” şeklinde gelerek, kötülüğe gidecek yollar da kapatılmıştır. Peygamberimiz; “Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası işitmek, ellerin zinası tutmak, ayakların zinası gitmektir…” buyurarak, zina yolunun nasıl kapatıldığını ortaya koymuştur.
NEREDEN NEREYE GELDİK
Bin yıl İslam’a hizmet etmiş bir milletin evlatlarıydık. Osmanlının yıkılmasının arasından 100 sene bile geçmeden çevremizde fuhuş, zina, kız kaçırma, ırza tecavüz ve bunlara bağlı olarak adam öldürme olayları o kadar artmıştır ki Emniyet Genel Müdürlüğü aylık ve yıllık suç işleme istatistikleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yangın hepimizin kapısına kadar gelmiş ve dayanmıştır. Dün komşumuza veya bir tanıdığımıza yapılan tecavüzün yarın bizim çocuklarımızı da yapılabilir korkusu, her yanımıza kaplamıştır.
Bu felaketin yayılmasında en büyük amil (etken) hiç şüphesiz çocuklarımızın ve gençlerimizin İslam inancından uzak yetiştirilmesidir. Zira materyalist bir düşünceyle yetişen gençler, aile mahremiyeti, eşin kutsallığı, evladın ahlak kurallarına uygun yetiştirilmesi gibi bütün manevi değerleri reddetmekte, hatta bu değerleri çiğnemeyi kendisi için sanki bir kahramanlık kabul etmektedir.
İkinci amil ise 28.Şubat dayatması karma eğitime o günden beri devam edilmesidir. Siz yeni buluğe ermiş kız ve erkeği yan yana getirseniz, zinanın yayılmasını önleyemezsiniz.
Üçüncü sebep “Medya yani gazeteler, dergiler ve TV’lerdir.” Daha çok Rantiyeci ve çıkarcı bir kısım azınlığın elinde bulunan bu gazeteler ile birçoğu kanalizasyona dönen kanallar; haberlerinde, yorumlarında, filmlerinde kendini seyredenleri ve özellikle geçlerimizi tahrik etmekte, fuhşa ve zinaya yönlendirmektedir. Son dönemlerde İnternet de bu koroya katılmış en açık en ahlaksız film ve fotoğrafları hiçbir ahlaki kural tanımadan ulaşabildiği erkek-kadın-çocuk herkese sunmaktadır.
Öte yandan “Nikâh” madden ve manen, “Kaf dağının ardındadır” Bir gencin evlenerek kendini zina afetinden koruyabilmesi, o kadar zor bir olaydır ki birçok genç bu zorluğu aşabileceğine inanmamakta ve şehvet duygularını da bastıramadığı için kendini zina ve fuhşun içerisinde bulmaktadır.