Nevzat Laleli
HAY-DER Gen. Başk.

       Yuvamız yazı serisi                                                               

                 Evlilik; iki ayrı cinsin kendi kararları ile hayatlarını birleştirmeleri ve bir arada yaşamaları demektir. Çünkü ister erkek ister kadın olsun hayatlarının bütün dönemlerinde ihtiyaçlarının karşılanmasını isterler. Bu ihtiyaçlar, bizzat kendilerinden kaynaklanabildiği gibi kendi dışından kaynaklanabilir.

Allah (c.c) ilk insanı yani Hazreti Âdem’i yarattı. Hz. Âdem cennette olduğu ve ihtiyaçlarının karşılanmasında hiçbir zorluk çekmediği halde bir ruhi yalnızlığın içerisinde olduğunu bilen Allah, ona eş olması için Hazreti Havva validemizi yarattı. Böylece ilk evli çift meydana geldi. Bunların yer yüzüne gönderilmeleri ve evlenerek çoğalmaları sebebiyle de bu gün yeryüzünde bulunan altı milyara yakın insan oluştu. Allah’ın (c.c) koymuş olduğu bu ilahi kanun kıyamete kadar devam edecek ve bundan sonra dünyaya gelecek insanlar da yine iki ayrı cinsin evlenmesiyle yaratılacaklardır.
 

EŞ DE TERCİH

 

Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Kadın şu dört hasleti için nikâhlanır… Malı, asaleti, güzelliği ve dini. Sen dindar olanına bak”.(Ebu Hureyre r.a) buyurmuştur.

Peygamberimizin dikkatimizi çektiği din, insanın dünya görüşü demektir. Bir başka ifadeyle kim, dünyada işlerini hangi ölçülere göre yapıyorsa o ölçüler onun dini demektir.

Asr-ı Saadette insanlar evleneceği kimsede iman, güzel ahlak, edep ve terbiye gibi manevi değerleri ararken, bu gün gençlik, güzellik, zenginlik, makam, mevki, mallar, katlar, yatlar aramakta, maddeye dayalı kurulan yuvalar yine madde ve menfaat için yıkılmaktadır.

Birbirlerine uygun iki insanın bir araya gelmesinde mutlu bir hayat, ayrı dünyaların insanlarının bir araya gelmesinden ömür boyu mutsuzluk oluşmaktadır. Büyük ümitlerle ve maddi imkânların birleştirilmesi ile kurulan yuvaların yıkılması ile karı ve kocanın yanı sıra çocuklar etkilenmekte ve perişan olmaktadırlar. Boşanan eşleri adı “dul”a çıkmakta ve bu gün toplumumuzda ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulmaktadır.
 

EVLENMEK AMA NASIL

 

         Evlenme, birlikte hayat süreceği karşı cinsten bir insan için karar vermektir ve hayatın en önemli dönüm noktasıdır. Evlenmeye verilecek karar sizi, ya hayat boyunca mutlu edecek veya mutsuz bir hayatın içerisinde çırpınıp duracaksınız. Çevrenizde birçok mutlu çiftler olmakla birlikte, birbiriyle geçinemeyen mutsuz çiftler de görürsünüz. Mutlu çiftleri takdir ederken, mutsuz çiftlerin bu mutsuzluklarındaki sebebi araştırırsanız, onların birbirleriyle aynı dünya görüşünü paylaşmadıklarını görürsünüz. Biri Dünya’da yaşarken diğeri sanki Mars’ta yaşamaktadır. 20–30 sene birlikte güzel güzel anlaşarak yaşayan bazı çiftlerin sonradan birbirleriyle geçinemez olmaları, eşlerden birinin dünya görüşünde değişiklik olmasındandır. Mutlu bir evlilik bu fikri değişiklikle yıkılmaya doğru gitmektedir.

Bu nedenle eşler birbirleriyle fikrî uyum içerisinde olmalı ve aynı dünya görüşünü paylaşmalıdır. Evlilik öncesi araştırmalarda eşler birbirlerindeki önemli özelliklerin tespit etmeli ve evlenmeye karar verirken aklı ön plana çıkarmalıdır. Adına sevgi veya aşk denilen hissi duygular, bu karara karıştırılmamalıdır.

Bir şey hakkında karar verirken, hele bu evlilik gibi çok önemli bir konu ise mutlaka akılla ölçüp tartmalı ve karar ondan sonra verilmelidir. Hislerle verilen kararlar ya da karar vermede hislerin öne çıkartılması, verilen kararın isabetli olmadığı tarafları acılar içerisine düşürünce görülmektedir. Zira hislerle verilen kararlar, çoğu zaman isabetli değildirler.

Gençler genellikle; “evleneceğim insanı kendim görecek, onunla tanışacak ancak ondan sonra evlenmemeye karar vereceğim” demektedirler. Elbette hiçbir evlenme metodunda evlenecek iki insanın birbirini görmesi engellenmemiştir.

EVLENECEĞİ KIZI GÖRMEK
Bir genç peygamberimize gelerek; “Ben falanca hanımla evleneceğim, ne dersiniz, ya Rasulullah.” deyince, Peygamberimiz; “Onu gördün mü?” diye sormuştur. “Görmedim ama güzel diyorlar” deyince, yine “Onu gördün mü?” diye sormuş. Gencin, “Görmem biraz zor demesi üzerine” de; Peygamberimiz bir kere daha, “Onu gördün mü?” diyerek sorusunu üç kere tekrarlamıştır. Bu tekrarlar, evlenecek eşlerin birbirlerini görmeleri ve tanımalarının, dinimizde ne kadar önemli yeri olduğunu göstermektedir.

Evlenecek insanların birbirlerini görmeleri ve tanımaları evlenmeye karar verirken önemli bir husustur. Ancak buradan tehlikeli sahalara girilmemelidir. “Biz, birlikte gezeceğiz, birlikte seyahatlere çıkacağız, kalabalıklardan köşe bucak kaçacak yalnız kalmaya çalışacağız, güleceğiz, oynayacağız.” diyenler, yanlış bir sahada at koşturduklarının farkına evlendikten sonraki birkaç yıl içinde varmaktadırlar.

Bu uygun olmayan sahaya “flört etmek” denmektedir. Bu dönem eşlerin birbirlerine karşı davranışları ve birbirlerini algılamaları hep “hissi” olmaktadır. Bu dönemde gençler, karşı tarafın kendisini beğenmesini istediğinden birbirlerine daha güzel-yakışıklı, daha zengin, daha uyumlu bir çift gibi görünme gayreti içine girmektedirler.

Bu arada yaratıcımızın karşı iki cinse verdiği cazibe gücü, çalışmaya başlamış ve gençler arasında bir sevgi ve/veya aşk oluşmaya başlamıştır. Adına ister sevgi, ister aşk deyin bu duygular, hissi duygulardır. Ve bundan sonra verilecek evlenme kararı, bu hislerin tesiri altında verilecek” demektir.

FLÖRT METODU

Hissi duyguların tesiri altında evlenenler, çoğu zaman mutlu olamamaktadır. “Cicim ayları” geçtikten ve her bir eş normal yaşayışa dönmekte, eşlerden her biri birer “şok” yaşamakta, göz de büyütülen insanın meğer ne kadar normal olduğu, hatta flört esnasında göremediği kusur ve hatalarının bulunduğu görmekte, bin bir ümit ve maddi imkânlarla kurulan yuva çatırdamaya başlamakta ve hatta yıkılmaktadır.

Bu ifadelerimizin en büyük delili D.İ.E  (Devlet İstatistik Enstitüsü)nün yıllık boşanma istatistiklerinde, yıllık boşananların yüzde 80’inin flört metoduyla evlenenlerde olduğunun tespit edilmesidir.

Bizim milli değerlerimiz, evlenmenin hissi duygularla kararlaştırılmasını değil, aklın öne çıkartılarak “evlenmenin akılla karar verilmesi” metodunu ortaya koymuş ve böylece eşleri, çocukları, bütün bir aileyi ve hatta toplumu korumuştur.