HALKIN FARKINDA(SIZ)LIĞI
Elbette insanların bir kısmı da siyasete soğuk... Yani imkânları olduğu halde politikayla ilgilenmiyor. Buna siyaset biliminde "depolitizasyon" deniyor. Yani politikadan "kendi isteğiyle" uzaklaşma... Bu durum daha çok batı ülkelerinde görülmekte... Zira bu ülkelerde politik hareketliliğin ve siyasi partilerin sayısı son derece azdır. Hatta bazı ülkelerde sadece iki parti söz konusu... Bir başka deyişle, bu ülkelerde siyasi dengeler öylesine oturmuş ki, böyle bir hak olduğu halde ikiden fazla parti kurulma ihtiyacı doğmamış... Örneğin ABD'de sadece iki parti var. İngiltere’de de üç tane. Bizde ise seçimlere katılan parti sayısı 20-25’ten az olmuyor. Bir o kadar da adını-sanını duymadıklarımız var. Bu yüzden yönetimde istikrarı sağlamak için % 10 baraj konmuş. Baraj oranı tartışmalı ama şimdilik bu konu yazımızın kapsamında değil. Gelişmiş ülkelerde siyasi ilginin düşüklüğünün nedeni, bir taraftan siyasetin zeminin oturmuş olması iken, diğer taraftan da siyasi partilerin programları arasında ciddi farkların bulunmamasıdır.
Buradan anlaşıldığı üzere gelişmiş ülkelerde siyasi ilgisizlik daha çok "gönüllülük" esasına dayanırken, gelişmişlik düzeyi düşük ülkelerde bunun sebebi, gelirin düşüklüğü nedeniyle gelişmeleri takip etme zemini ve zamanı olmamasıdır. Yapılan bilimsel araştırmalar da bu sonucu vermektedir. Kişi başına gelirin 10.000 doları aşmaması halinde kişilerin siyasetle ilgilenmesi güçleşmekte... Türkiye’de ortalama gelir böyle olsa da, gelir dağılımındaki dengesizlik, yukarıdaki yığınlara neden olmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, fıtratında siyasete eğilimi olanlar, gelir düzeyleri düşük de olsa, kendi çapında ve bir düzeyde siyasetle ilgilekteler. Ancak doğal olarak tetkiklerindeki isabet oranı son derece düşük... Zira kurumsal yapının henüz oluşmadığı, bir anlamda "egemenlik" mücadelesinin sürdüğü, birden fazla "güç odağının" söz sahibi olmak için birbiriyle mücadele ettiği, "açık" ve "gizli," "yazılı" ve "yazılı olmayan" anayasaya sahip, seçim sonuçlarının tatmin etmediği ama siyasal ağırlığı olduğunu düşünenlerin hala varlığını sürdürdüğü,hükümet ve cumhurbaşkanların bilgisi dışında ya da onlara rağmen oluşturulan kurumların ülkenin stratejik noktalarına hakim olduğu gibi bilgilerin,yukarıda bahsi geçen halk kitlelerinin bilme imkanı söz konusu değildir.
Bu ülkelerdeki eğitim sisteminin bilgi beceri ve yeteneklerin ortaya çıkarılması ve bunların sergilenmesi için değil, tektipleştirilmek suretiyle beyinleri formatlanan yürüyen robotların üretilmesine dönük olduğunu bu sessiz çoğunluğun anlaması neredeyse hiçbir zaman mümkün değildir. Yani bir taraftan "beyin yıkama" politikasıyla halkın düşünmesi engellenirken, diğer taraftan bilinçli bir şekilde "cahil" bırakılmaktalar... Korkutma ve tehdit de işin cabası...
Ezcümle; devletin oluşturduğu imkânlarından sonuna kadar faydalanmış belki yüzde 20 kadar oligarşik kesim bir tarafa, ezici çoğunluk ya cahil bırakılmakta, ya korkutulmakta, ya da ellerindeki büyük basın gücü kullanılmak suretiyle manipüle edilmektedir. Elindeki güçlü medya ile öyle bilinmesini arzu ettiği şeyleri bu kesimlerin servis etmiş olabileceğini, medyanın, medya okur-yazarlığının ne olduğundan habersiz geniş halk kitleleri inandırılabilmektedir. Bazen başaramamış olsalar da; başarılı olmuş, Türkiye'de dünyada onlarca-yüzlerce örneği vardır. Ama bu arada ülkenin kaybettiği milyar dolarların bu mihrakların cebine kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı olarak aktığı belki aradan on yıllar geçtiğinde anlaşılabilmekte…
Oyunun bozulabilmesinin temeli de bu farkındalığın, yani kişilerin lehine ya da aleyhine olan şeylerin ne olduğunu bilmelerine bağlıdır. Unutulmaması gereken bir gerçek de en iyi yatırımın insana olan yatırım olduğudur. İşbirlikçilerin en önemli avantajı da bu…