Haşhaşlar Gelincik Açarken
Bana evvelleri anlatır haşhaş bakışlı tarlaları,
Dünleri, bugünleri yaşanmışlıkları yaşanacakları…
Gece gündüz selamlar güneşi, ay ve yıldızları,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Hitit güneşinin altındayım, uygarlıklar parlıyor,
İmparator İkinci Mürşil sarp Kale’den gürlüyor,
Boy verince ekinler, gelin olup Nevbahar’ı süslüyor,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Frigya’nın başkenti bağırıyor, oyulmuş kayalardan,
Synnada hüküm sürüyor, sessizliğin yaylasından,
Mevsimlerin gizemli gölgesinde dertleşiyor zaman,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Çok şey var dile dökülmeyen, medet umar yarınlardan,
Sığınıp Karahisar’ın surlarına, tutunup yaşamın ucundan,
Binlerce yıl öncesinin kral hazinesi, yeri bulunamadan,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Kırkgöz köprüsünün altından coşkun aktı suları,
Kırk odalı inlerin kovukları, kayaların oyukları,
Taşır, uygarlığa uzanan binlerce yıllık kalıntıları,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Sönmüş kayalarında son demde, yanar bir ışık,
Yansıyor sessizce uzaklardan, gelir saçı dolaşık,
Şifalar içinde suyu, soğuk ve buharlarıyla karışık,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Geçer gözümün önünden binlerce yıllık yaşananlar,
Lidyalılar, kral yolunu yaparlar, ilk parayı bulanlar,
Romalılar, mermerlerle döşenmiş şehirleri kuranlar,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Haşhaşlar bilgeliği, şifayı, derdi devayı hatırlatır,
Ezelin sabrına erer, acelesiz atadan oğula mirastır,
Sormadan kendi anlatır hikâyesini satır satır,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Gün bir yandan, yel bir yandan sarınca çağlarını,
Türkülerle yaşatır hasreti, acıları, kara sevdalarını
Emirdağlı Ezop bir başka anlatır masallarını,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Selçuklu Devleti, Sahipata Beyliği, Eşrefoğulları,
Sırasıyla Germiyanoğulları, Karamanoğulları,
Büyüyerek gelişti Osmanlılar, taşarken pınarları,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Kaptırır coşkusuna her zaman kendini baharın,
Sararken, Eber sarısı, papatyalar, çeşit otların,
Efsaneleri çığrışır durur, yorgun argın ve yalın,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Dumanlı dağlarında uçuşur kuşlar, koşar atlar,
Yeli çarpar gölüne, köyüne; aşındırır rüzgârlar,
Çayırlarındaki çiğ örtüsüne yansıdıkça yıldızlar,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Toplarken zamanı elimle, mevsimler değişiyor,
Yıkılırken koskoca imparator, toprakları ağlıyor,
Zafere gebe Kocatepe; sancılı, doğumu zor,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Görürüm umutları kırılan her dalın bakışında,
Bir çığlık koparır savaşların doruklarında,
Dolaşır ‘’Kurtuluş ‘’ diye eğri büğrü sokaklarında,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Üşümüş ümitlerini, yitik düşlerini savura savura,
Meydanı bırakmaz, çapulcuya, düşmana gâvura,
Kovalar kafasına vura vura, kavuşurken huzura,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Her sonun başlangıcında umutla doğmuş şafaklar,
Savaşların içinde kavrulan yiğitler, analar, çocuklar,
Kuruluyor Cumhuriyet, yeniden doğuyor Afyonkarahisar,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Hayat sunuluyor, havada, suda, ekmekte, aşta,
Çiçekte, börtü böcekte, ağaçta, dalda yaprakta,
Gamzelerine dolan yağmurların bereketi toprakta,
Mor beyaza bürünür haşhaşlar, gelincik açarken.
Mürşide OKLU AYHAN