İŞİ VERME, TAKİP VE SONUÇ ALMA
Meselelerin (sorunların) çözülmesinde işin ehlini bularak o işin ona verilmesi için çalışmalar yapmak gerekir. Bu araştırmalar, değişik kişi ve kuruluşlara sorularak bulunur veya toplantılarla araştırılır. İşin özellikleri, şartları belirlenir ve iş tevdi edilir (verilir).
Bir işin belirtilen şartlarına uygun olarak yapılması gerekir. Zamanında yapılmayan ve teslim edilmeyen iş yapılmış olsa da kabule uygun değildir. Zira o işle bağlantılı birçok iş bu işteki gecikmeden dolayı gecikmiş olabilir. Bu durum ise büyük bir zaman ve para kaybına sebep olabilir. Hele bu iş toplumun saadet ve selameti için yapılacak işlerden ise o zaman kayıplar daha da büyüyecektir.
Ülkemizde uygulamalara hiç dikkat ettiniz mi? Bir üst makam bir alt makama; “Şunu, şunu şöyle yapınız
ve durumdan bilgi veriniz (!)” gibi talimatlar gönderir. Fakat genellikle bu işlerin hiç biri yapılmaz. Onun için dir ki ülkemiz her sahada geri kalmıştır. Bir işin yapılmasında, ayrıntılar olarak gördüğümüz ama sonuçta o işin yapılıp yapılmamasına sebep olan küçük şeyler vardır. İşte o küçük şeyler sebebiyle işin sonucunu alınamaz.
DEVRİM OTOMOBİLİ
1960 ihtilalinden sonra, askeri konseyin başında Orgeneral Cemal Gürsel vardır. Nereden fikir aldılarsa almışlar, İstanbul üniversitesi, Mühendislik fakültesi, Makine mühendisliği bölümüne “Devrim” adında ilk Türk otomobilinin yapılması talimatını vermişlerdir. Bunlar rotatip olarak yapılacak otomobillerdir. Eğer iyi netice alınırsa seri üretime geçilecektir.
O günlerde Mühendislik bölümünde bu konuların uzmanı en popüler isim Profesör Doktor Necmettin Erbakan’dır. Üniversite bu görevi Prof. Dr. Erbakan’a verir. Hocamız bu otomobillerin yapılabileceği bir imalathane araştırır ve Eskişehir TCDD’nin makine imalat atölyesinin uygun olduğunu görür ve hemen işe başlar. Zannederim 2 adet otomobil motorunun yüzde 80’i, diğer aksamının yüzde yüzü itibariyle imalat 1-1,5 yıl içinde gerçekleştirilir. Otomobillerin denemeleri yapılır ve halkın huzuruna çıkarılmalarında bir sakınca olmadığı raporundan sonra Ankara’ya gitmek üzere tren katarına yüklenir.
Bu otomobiller eski kömür ocaklı lokomotiflerle Ankara’ya geleceğinden lokomotif bacasından çıkan kıvılcımlarla otomobillerin yanmaması için de tedbir olarak, otomobillerin benzin depolarındaki benzin boşaltılır.
Bir Cumhuriyet bayramının geçit resminde otomobillerin biri halkın huzuruna çıkartılır ve geçit resmine iştirak ettirilir. Otomobil çalıştırılır, 50-100 metre yol alır ve stop eder. Ne kadar uğraşılmışsa da artık çalıştırılamaz. Ve otomobil gösterisi programdan çıkartılır. Meğer otomobilin çalışmamasının sebebi deposuna benzinin konmayışıymış.
Koskoca otomobil imal ediliyor ama bir küçük ayrıntı, otomobile benzin konması unutulduğu için otomobil yok sayılıyor. Ve “Devrim otomobilleri” çürümeye terk ediliyor.
TAKİBİN ÖNEMİ
Bir iş verildikten sonra o işe ait ana ve tali (ikinci derecedeki) işler, işi veren tarafından sıkı bir takibe alınmalıdır. İşin tamamlanabilmesi için gerekli bütün girdiler (ham madde, malzeme, imalat safhası, finansmanı, enerji durumu, pazar durumu, stok durumu gibi) tam ve zamanında o işin yanında bulundurulmalıdır. Bunlardan birisinin zamanında imalat yanında hazır olmaması o işin gecikmesine, hatta yapılamamasına sebep olacağı bilinmelidir.
1974–75 yıllarında başlanan, Türkiye “Ağır Sanayi” hamlesinde “Her ile bir fabrika” sloganı ile yola çıkılmışken, büyük ilçelerden Ankara’ya gelen heyetler kendi ilçelerine de fabrika kurulmasını isteyince işin şekli “Her ilçeye de bir fabrika” programına dönüşür. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Bağlı kuruluşların yapacakları yatırımların yanı sıra, Uçak sanayi, Ağır iş makineleri sanayi, Enerji imalatın sağlayacak makine imalat fabrikaları, elektronik cihazların üretileceği fabrikalar olmak üzere 200 ağır Sanayi fabrikası ile yüzlerce Organize Sanayi bölgeleri ve Küçük sanayi siteleri kurulmasına başlarlar.
Bakanlıklar arası Ekonomik kurul başkanı da olan o günün Başbakan yardımcısı Prof Dr. Necmettin Erbakan, fabrika kuruluşlarını baştan sona birer birer takip eder. Ankara, Ulus’ta bulunan eski TBMM meclisi karşısında ki, şimdiki adı Devlet konuk evinin salonlarında her 15-20 gün de toplantılar yapılır. Toplantılara, başta Baş bakan yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere “Ağır Sanayi hamlesine” katılan Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Çimento Sanayi, Şeker Sanayi, Azot Sanayi, Sümerbank, Seka, Uçak sanayi, Türk Motor Sanayi, Takım Tezgâhları Sanayi, Türkiye Elektromekanik Sanayi, Elektronik Sanayi ve Devlet Sanayi ve İşçi Bankası Genel müdür ve diğer yetkililer katılırlar.
Her bir Genel Müdür, bir evvelki toplantıda alınan kararlardan ne kadarı yerine getirilmiş, ne kadarı yapılamamış anlatır. Bunlar gözden geçirilir, yapılamayan işlerde engeller tespit edilir ve hemen oracıkta talimat verilir. (mesela, arsa temininde tapu kadastro yetkilileri de o toplantıdadır ve kendilerinden arsa tahsisinde gerekli çalışmaların yapılması istenir)
MKEK eski Genel Müdürü Recai Baturalp paşa’nın şu itirafı olan “MKEK olarak bizim başlattığımız yatırımlar yürümüyor ama Ağır Sanayi Hamlesi yatırımları hızla ilerliyor” fevkalade güzeldir. Hiç şüphesiz bu itiraf, işin takibinin nasıl yapıldığı ile ilgilidir.
İNTAC
İşin tamamlanması demektir. Eğer işler en uygun insanlara verilmişse (en ucuz yapanlara demiyorum) sıkı bir şekilde de takip edilmişse sonuçta o iş tamamlanacak ve üretime başlayacaktır. İşte bir işin neticelenmesine İntac denmektedir.
“Ağır Sanayi hamlesini” yapan hükümeti yıkabilmek için Rantiyeciler, bunların gazete ve televizyonları, vicdanları satılmış bazı siyasiler ve işçilerin sırtından geçinen işçi sendika patronları elele verdiler ve çalışmaya başlarlar. Önce Ecevit- Erbakan hükümetini Ecevit’i istifa ettirerek yıkarlar. 1975 erken seçimlerine gidilir. MSP Milli Selamet Partisinin milletvekili sayısını 48 den 24’e düşürürler. Ama MSP siz hükümet kurulamadığı için MSP gene hükümetin bir kanadı olur ve “Ağır Sanayi hamlesi” hızla yürütülür.
Ancak bu kere de “Güneş Motel” oyunlarıyla hükümeti yıkarlar. MSP’nin artık hükümette yer almadığı 1977 sonunda 200 Ağır sanayi fabrikasının 70 tanesi çalışmaya başlamış, kalan 130 tanesi ise programlandığı şekilde işletmeye açılacaktır.
Fakat. Heyhat. O günden buyana “Ağır Sanayi fabrikalarının” bir tanesini bile bırakmazlar, yok ederler. Çalışan ve kârlı durumdaki bütün kuruluşlarımızı “biz yapamıyoruz, gelin siz yapın” mantığıyla ve “özelleştiriyoruz” adıyla yabancı sermayeye devrederler.