Bir milletin kalkınmasında, şahlanmasında, ilerlemesinde en önemli ve kritik noktanın “eğitim” olduğunu durmadan yazıyoruz. Hatta zaman zaman, “normal eğitimden ziyade üstün ve özel yetenekli bireylerin eğitimine önem vererek, onları devlet sistemimizin kritik ve önemli noktalarında değerlendirelim, ülkenin yeteneklerini heba etmeyelim, eğitimdeki açığımızı belki en kolay yoldan böyle kapatabiliriz” de diyerek pedagojiye çok da uygun olamayabilen öneriler de sunuyoruz.
Milattan önce Çinli filozof Kuan-Tzu’nun şu dizeleri yazmış, zamanında…
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrası ise tasarladığın,
Ama yüz yıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.”
Eğitimin ana öğesi de öğretmenler-muallimler-hocalar…
İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif, “çekirge sürüsü” gibi sert bir ifadeyle eğitim ordusunun ne kadar önemli ve kritik bir öneme sahip olduğunu söylemiştir aslında.
Bilim, teknoloji, kültür, sanat, edebiyat ve eğitimin; ekonomik ve sosyal yaşam standartlarının gerisinde seyrettiği günümüzde Akif’in ta Cumhuriyetin ilk yıllarında söylediği ve “hoca” olarak icra ettiği eğitimle ilgili eleştiri ve önerilerine kulak vermekte fayda var…
İstiklal şairimiz, muallim Mehmet Akif, Safahat’ta, Fatik Kürsüsünde ideal bir eğitimciyi, öğretmeni şöyle tarif ediyor:
"Muallimim’ diyen olmak gerektir imanlı,
Edepli, sonra liyakâtli, sonra vicdanlı.
Bu dördü olmadan olmaz: Vazife, çünkü büyük..."
Vazife çok büyük, en önemli vazife de eğitim ordusuna, eğitim ordusunu yetiştren-yetiştirecek olan devlete, yine devletin eğitim kurumlarına düşüyor.
Öyle bir eğitim ordusu yetiştirilmeli ki, bu büyük vazifeyi, bu büyük yükü kaldırabilecek yetenekte olmalı…
Mehmet Akif, ideal bir öğretmende bulunması gereken dört hasleti sıralıyor…
Önce “imanlı” olacak… Milli ve manevi değerlere bağlı ve hassas olacak. Yüreğinden rahmet fışkıracak, güzel huylu olacak, salih ameller işleyecek, tavır ve davranışlarıyla öğrencilerine örnek olacak, idealleri olacak…
Yetmez… “Edepli” olacak… Söz ve davranışlarıyla haddini bilecek, büyüğüne küçüğüne nasıl davranılacağını bilecek, örnek bir karakter sahibi olacak, iyi bir insan olarak öğrencilerine ve çevresine örnek olacak.
“Liyâkatli” olacak; görev bilinciyle kendini iyi yetiştirip ya da yetiştirilip, görevinde ehliyet ve bilgi sahibi olacak, alanında uzman olacak, mesleğini ve görevini en iyi bir şekilde yapabilecek seviyede bilgi ve görgü sahibi olacak. Ve, alanında yeniliklere, yeni gelişmelere açık olacak, bunları takip edecek, uygulayacak.
Ve “Vicdanlı” olacak…
Diğerlerine; arkadaşlarına, insanlara, doğaya, hayvanlara, çevresine karşı merhametli, şefkatli olacak. Görevinin her aşamasında “vicdanın” sesini dinleyecek. Doğruyu-yanlışı ayırt edebilecek bilgiye, görgüye, tecrübeye sahip olacak.
Milletlerin, devletlerin geleceklerinde en önemli husus "eğitim". "Eğitim"in ihmal edildiği bir milletin, dolayısıyla devletin geleceğinin olmadığını yaşanmış örneklerden bilmekteyiz. Eğitimin de ana unsurunun “eğitim ordusu” olduğunun bilincinde olarak; alanında iyi eğitilmiş, alanına hakim, yeniliklere açık, mesleğini ve muhataplarını (çocukları-gençleri-milletini) seven, vatanına, milletine bağlı, milli ve manevi değerlerine önem veren-hassas olan, idealist, ehliyetli, vicdanlı, çocukları-gençleri dinleyen, onları dikkate alan ve önemseyen, çocukları-gençlere gelecek çağlara hazırlayabilecek öğretmenler yetiştirmemiz; maddi-manevi olarak onların her daim yanında olmamız, yüreklendirmemiz, motive etmemiz gerekiyor…
Hani, her zaman denir ya… Öğretmenlik bir fedakarlık mesleğidir diye…
Doğrudur…
Öğretmenlik, önce bir fedakarlık mesleğidir; aynı zamanda bir heyecan, bir motivasyon, bir ideal mesleğidir de...
“İdeallerinizi, motivasyonunuzu, heyecanınızı kaybettiyseniz…”
İşte o zaman Allah’a emanet…
"Eğitim ordumuz" önemli, basit ve önemsiz sebeplerle onları ideallerinden, motivasyonlarından, heyecanlarından koparmayalım...
Ya da... "Eğitim ordumuz", haklı olabilecekleri basit ve önemsiz sebep ve gerekçelerle, ideallerinden, motivasyonlarından, heyecanlarından kopmasınlar..
Hoşça kalın...