KEDİ BEŞİĞİ...

Abone Ol
KEDİ BEŞİĞİ

Çocukken yıllarca oynadığımız ip oyununun bir diğer adının da kedi beşiği olduğunu öğrendim.  İki elimizin arasına belli bir şekilde doladığımız  ipi  sırayla farklı  desenlere  dönüştürerek birbirimizin elinden alırdık. File, su yolu, baklava dilimi, havuç dilimi vb. desenler oluşurdu. Desen hep dönüşürdü. Tek kural şuydu , ip hiç düğüm olmamalı, dolaşmamalıydı.  Bir tür “İP” li iletişimdi. Düğümlenmeden, sırayla, düşünerek oynanan bu İP ya da kedi beşiği oyunu biz insanların dünyadaki varoluş yürüyüşünü de  açıklıyor bir bakıma . “İnsan etkin bir ilişkiler dizisidir. Kedi beşiği çatışmalı olmayan bir ilişkisellik yaratma şablonudur. İçerisinde dayanışma ve uyum kadar , rekabet ve mücadeleyi barındırır.  “ İnsan gerilim hattı üzerinde kedi beşiğinde yaşayan bir varlık “(Donna Haraway). Tabiatla ve bütün canlılarla birlikte varoluşumuz  İP oyununda (kedi beşiği) olduğu gibi dolaşmadan, düğümlenmeden (akıcı ve takıntısız), sırayla ve akılla davrandığımızda tüm taraflar için sürdürülebilir oluyor.



Korku bizi düğümlüyor. “Korku satın almamak lazım”. Ki  İnsan geleceğe ve ölüme aynı anda  yürürmüş. 

Dünya tarihi ne yazık ki  salgınlarla dolu. İşte birkaç örnek;

* 542’de Mısır’da başlayan bir salgının o zamanki ismiyle Konstantinople’a  (bugün ki  İstanbul)  ulaşmasıyla günde 5-10 bir kişinin hayatını kaybetmiş,

* Millattan önce 1157’de ölen V. Ramses de dahil Mısır mumyalarının çoğunda  çiçek hastalığı izlerine rastlanmış,

* 1348 İtalya Floransa ‘da başlayan veba salgını ile Avrupa 3 yıl içinde nüfusunun 3 te birini yani 24 milyon insanı yitirmiş.

* Avrupa’ da ki son  veba salgını 1720’de yaşanmış,

*1918 İspanyol gribi virüsü dünya nüfusunun yarısını etkilemiş,  20-50 milyon arasında insanın ölümüne yol açmış.

* Covid 19 gribi  virüsü nedeniyle yaklaşık bir yıl içinde dünyada 29 milyon kişi öldü.  Son 8 ay içinde  Türkiye’de ise 267 bin  insan virüse yakalandı ve 7 bini  yaşamını yitirirken 260 bin kişi iyileşti.

Covid 19 demişken şu haberi de siz sevgili okurlarımızla paylaşalım; İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy: “Bu iddialar kanıtlanmış değil ancak her hastalık döneminde ortaya atılıyor. Koronavirüs hayvan kökenli. Hayvan kökenli bir virüsün insana bulaşmasını, ardından hastalık oluşturmasını sağlayacaksınız, bu da yetmeyecek insandan insana geçmesini ayarlayacaksınız. Laboratuvarda bunu yapacak bir teknoloji ve gelişmişliğe sahip ülke ve ispatı varsa ortaya konulsun. Virüsler için her şeyi düşünebilirsiniz ancak pratikte henüz böyle bir çalışmayı hayata geçirecek teknoloji ve bilimsel yeterliliğe sahip ülke olmadığını biliyoruz. Hastalığın ölüm oranı yüzde 2 seviyesinde. Yani virüs bulaşan 100 kişiden sadece 2’si yaşamını kaybediyor. Ölüm oranı ve hızı, SARS, MERS ve kuş gribinden daha az. Ancak asıl sorun sosyal medya üzerinden yaratılan algı”. Ne demiştik Korku bizi düğümlüyor. “Korku satın almamak lazım”.

 Modern insan yağmur ormanlarını işgal ederek, dev şehirler kurarak, iklim değişikliklerine yol açarak virüs trafiğini hızlandırdı. Teknolojik ilerlemenin sonucu belki de biyolojik istikrarsızlıktır (Andrew Nikiforuk) .  Oysa biliyoruz ki “yeryüzünün bir kabuktan yeşillenmesine, mayalanmaya, oksitlenmeye, sindirim sistemimize kadar her yerde sayısız mahlukatın işlevi var” (Zübeyde Çakır).  Princeton Üniversitesinden Bonnie Bassler; “bedenimiz trilyonlarca hücreden oluşuyor ama bu hücre sayısının 10 katı kadar bakteri var vücudumuzda. Yani hücrecilik yapacaksak en iyi ihtimalle %10 insanız”.

“Teknolojinin imkanları son 40 yılda kabuslarımızı aştı” (Zübeyde Çakır). Tüfek icat oldu mertlik bozuldu dermiş Köroğlu, teknoloji icat oldu insanlık bozuldu desek abartmış olur muyuz? Kalabalık şehirler, şehirlerde kuleler, rezidanslar, avm ler…kalabalık, kalabalık, kalabalık ve bu kalabalıklarda yapayalnızlaşmış  biz insancıklar…bizler…Medeniyet ve kültür insanın tahripkar duygularını frenlemesiyle gelişmiştir. Koskacaman ve kalabalık şehirlerde yapayalnız ve yabancılaşmış, bir ekrana gözlerini kilitilemiş halde - yaratılışın en son ve en incelikli yaratığı  insan-  bırakın tahripkarı üretken bile değildir, olsa olsa sömürülmüştür; hem ruhen hem  bedenen.   

 

Bizi bilen bilir bilmeyende kendi gibi bilir der Mevlâna. İyi günde kötü günde   içimizdeki hastalık korkusunu gıdasız bırakalım ve onun esiri olmadan bakalım insanlara ve dünyaya. Tedbir ve takdir…Tedbiri alalım ve lâkin  takdirin Allah’tan olduğunu hep hatırlayalım.

Virüs sürekli şekil değiştiriyor deniliyor . Virüse bir etkimiz olamaz belki ancak etki alanımızda olan bir şey var; bağışıklık sistemimiz (immün sistem) . Bağışıklık sistemimiz vücudumuzun adeta ordusudur. Onu güçlü ve dinç tutan şeyler bol su, yeterli uyku, güneş, taze ve yeterli  yiyecek, temiz hava,  ruhsal kuvvet ve umuttur. Unutmadan komedi filmlerine ve mizaha yakın olun. Gülmek bağışıklık sistemimizi besliyor. DİKKAT!!!! gülümsemek bulaşıcıdır

“ Belki de böyle online ve uzak durmanın deniz suyu içmeye benzediğini fark eder, gökyüzüne karşı, tek başına yaşamaktan usanırız ve evlerimizden çıktığımızda dostlarımızın göğün altında ışıl ışıl gülümseyen yüzünü görmek , serin imbatlar gibi onlarda ferahlamak isteriz” (Zübeyde Çakır).

Sevgiyle huzurla, umutla kalın…

 

 

Cedel” kelimesi sözlükte, ipi sağlamca bükmek, birisini sert bir yere düşürmek, düşmanlık ya da tartışmada çetin olmak, cephe almak; yıldırmak ya da usandırmak, kanıta kanıtla karşılık vermek yahut da bir fikri aşırı ölçüde ve kavga edercesine savunmak gibi anlamlara gelmektedir.19 Öte taraftan “cedel” kelimesi, özü itibariyle çekişmeye muktedir olmak, sözü peşi peşine yetiştirmek ve karşı tarafı evirip çevirmek anlamına da gelmektedir.20 “Çünkü cedelin öncülleri, insan zihninin ilk bakışta kavrayabildiği “kesin” ve “mantıksal” olarak doğrulanmış önermelerden değil de, daha çok “olasılık” ifade eden ve “zanna” dayalı birtakım önermelerden oluşmaktadır. Bu nedenle cedeli kıyas, kesin sonuç veren kıyas gibi felsefi ve bilimsel tartışmalarda kullanılan bir kıyas türü değildir. Bu açıdan değerlendirildiğinde cedel, bilgi değeri ve kuruluş amacı bakımından kesin sonuç veren kıyastan ayrıldığı gibi, beş sanatın diğer türleri olan söylev (hatâbe), mantıksal yanılgı (safsata) ve şiirden de ayrılmaktadır.