O FİLMİ İZLEDİM...

Abone Ol


Hep endişe etmişimdir böyle kişiliklerden… Ancak yine yaptığım küçük araştırma sonucu elde ettiğim bilgi, yönetmenin İslami duyarlılığı olduğu yönünde idi… Mutlu oldum doğrusu… Ellili yaşlarda (57) ve belli ki; mesleğinin zirvesinde… Film yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olarak oluşturulmuş… İlmek ilmek işlenmiş, her ayrıntı düşünülmüş izlenimi veriyor. Film senaryosu oluşturulurken Diyanet de dâhil olmak üzere diğer ülke otoritelerine danışılmış… Bu da önemli bir hassasiyet elbette… Diyanet de bir takım eleştiriler getirmekle birlikte filmin izlenmesinde bir sakınca olmadığını bildirdi zaten…

Filmin başında dikkatimi çeken bir şey de izleyenlerin sayısındaki belirgin azlık idi. Muhtemelen seyirci dezenformasyondan etkilendi. Yarım saat önce gitmeme rağmen bilet sıkıntısı çekmedim. Zaten 15-20 kişi ancak vardı salonda. En azından Türkiye’de hasılat rekorları kıracak gibi gözükmüyor. Suudi Arabistan ve Mısır yasaklamış filmi. Ne olur değil mi taraflar böyle bir konuya siyaset bulaştırmasalar… Neyse konumuz bu değil, biz devam edelim izlenimlere…

Filmi izlemeye başlamadan önce beni şaşırtan ilk şey filmin süresi oldu. Zira 3.5 saatlik bir filmden bahsedildi ama ara dâhil 3 saat 10 dk’da sona erdi film... Daha önceden bilgim olmadığından ‘Çağrı” gibi ‘bütün bir film’ beklerken, film küt diye bitince diğer bir şaşkınlığı yaşadım. Zira film Efendimizin bütün hayatını değil sadece çocukluğunu anlatıyormuş meğer… Bir seri imiş… Bir başka deyişle en az bir tane daha olacak… Ya da iki tane…

Tabii tartışmanın başında filmin ‘Şii’ inancına göre yapılıp yapılmadığı endişesi geliyor. Öyle anlaşılıyor ki; yorumlar film izlenmeden yapılmış… Zira filmde îtikadî hiçbir vurgu yok. Hz. Ömer, Hz. Osman Hz. Ebu Bekir (r.a) karakterlerinin filmde olmaması gayet doğal. Çünkü film tarihsel olarak henüz o aşamaya getirilmiş değil… Efendimizin henüz 12 yaşlarında ve keçi çobanı olarak gösteriliyor. Efendimizin (bu arada benim de) çobanlık yaptığı biliniyor zaten… Hz. Ali de yok zaten filmde… Birkaç figür öne çıkarılmış… Birisi Ebu Talip, bir diğeri Efendimizin dedesi Abdülmuttalip, annesi Amine, Ebu Leheb, Sufyan… gibi.

Belirgin bir şekilde öne çıkan ise, Ebu Talip… Malum Ebu Talip Hz. Ali Efendimizin babası… Bu yüzden midir öne çıkarılması bilinmez… Ama o kadar da olsun demek lazım. Tabii komplo olmayacaksa şöyle bir izlenim de edindim. Ebu Talip bir miktar Şii-alevi anlayışında resmedilmiş olan Hz. Ali (r.a) figürünü anımsatıyor. Daha fazlası yok…

Ebu Talibin filmde öne çıkarılmış olması bir tercih elbette… Bunun nedeni Hz. Ali Efendimizin babası olması mümkün ama, Ebu Talibin de Efendimizin hayatında önemli bir yere sahip olduğunu göz ardı etmemek gerek… Bir de Müslüman olup olmadığı konusunda bir tartışma var Şii ve Sünni anlayışı arasında… Şiiler Müslüman olduğunu kabul ettiklerinden filmde de böyle bir imaj çizilmiş… Ama zaten İslam henüz inmeye başlamamıştı o dönemde… Dolayısıyla çok yersiz bir değerlendirme diye de düşünülebilir. Zaten Sünni kaynaklarda da geçen bilgi babasının ölmesi nedeniyle Ebu Talibin sürekli Efendimize sahip çıktığı yönünde… Sünni kaynaklarda Ebu Talip’in Müslüman olmadan öldüğü yönündeki iddia kuvvetli olsa da, son anda şehadet getirdiği yöndeki rivayetler de muteberdir. Efendimize bu kadar arka çıkmış birisine Allah’ın hidayet nasip etmiş olmasını da beklemek doğru olur diye düşünüyorum.

Filmdeki tüm oyuncuların Müslüman kökenli olması da ayrıca önemli… Zira isim listesinden böyle olduğu anlaşılıyor. Hiç birisi de tanınmış değil… Öyle olsaydı wikipedi link verirdi diye düşünüyorum. Oysa çağrı filminde Hz. Hamza karakteri Anthony Quinn tarafından ve gayet başarılı bir şekilde canlandırılmıştı. Burada da roller genellikle başarılı…

Az da olsa amatörce sahneler var… Halime’nin kurumuş göğsünden süt gelmesi gibi mesela… Hiçbir hazırlık bilgisi sunulmadan STV ya da TGRT dizilerindekine benzer bir şekilde canlandırılmış… Çok amatör geldi bana… Bir de kilim desenleri dikkatimi çekti… Herhalde o zamanlar bugünkü gibi kilimler yokmuştur diye düşündüm… Efendimizin içerisinde gösterildiği askıdaki ‘salıncak’ da öyle… Dönemi yansıttığını hiç sanmıyorum.

Bence en amatör olan sahne ise, Efendimizin kervanla gittiği bir beldede putperestlerin yaşadıkları kıtlık nedeniyle kadınları kurban edip güneş tanrısına yalvarmaları sonucu dev dalgaların sürükleyip getirdiği balık bereketi idi. Sahne aslında gayet başarılı idi ve bunun putperestlerin yalvar-yakarlarından değil de Efendimizin bereketinden olduğu anlaşılıyordu. Ne var ki serpilen balıkların tamamı ‘sazan’dı. Az çok bilirim. Sazan bir tatlı su balığıdır, bu yüzden denizde yaşamaz… Nasıl olduysa bunu göz ardı etmişler. Ayrıca, en azından ben, Efendimizin hayatında-çocukluğunda böyle bir mucize olduğunu bilmiyorum. Okuduğum siyer kitaplarında rastlamadım. Şii kaynaklarında geçip geçmediği konusunda ise bir bilgim yok maalesef…

Filmde bu süreçte öğrendiğim bir şey de; flashback: Sinema ve edebiyatta bir anlatım tekniği olarak geriye dönüşü ifade ediyormuş... Zira filmin başında Hz. Hamza figürü de var. Bir süre sonra Fil vakasına geri dönüş yapılıyor ve üç saat sonra aynı noktaya geldiğinde film bitiyor. Anlaşılan ikinci seri buradan devam edecek…

Tabii filmde en tartışmalı olan konulardan birisi de Efendimizin suretine ilişkin… İslam âlimleri bunun resmedilmesini-gösterilmesini doğru bulmuyor. İlla da günümüzde; birçok insan kutsanmakta iken, Efendimizin resmedilmesi-gösterilmesi insanları şirke sokar. Hz. Ali’nin resmedildiği figür de böyle değil mi… Bu yüzden gösterilmemesi en doğrusu… Filmde de gösterilmiyor zaten… Ya uzaktan çekim, ya arkadan çekim… Bazen de profilden… Yüzü kapalı, ya da dumanlar içerisinde (olmazsa olmazdı zaten… Filmde çok fazla mucize sahnesi var ve bence bu sahneler çok da başarılı değil) gösterildiği de var. Benim görebildiğim sadece bir sahnede yan profilden ‘çocuk’ olarak yüzünün belli olduğu şeklinde idi. Ses yok. Konuşmaları yazılı olarak verilmiş… Ben şahsen önemli bir sorun olduğunu düşünmüyorum.

Film ana sahneleri gayet profesyonelce yapılmış. Özellikle de ilk dakikalardaki Fil vakası bence şimdiye kadar yapılanların en başarılısı… Doğal olarak bir miktar animasyon kullanılmış ama sahnenin sonunda ‘yenik ekin yapraklarına döndüklerini’ görmek çok güç değil…

Filmde dikkatimi çeken bir özellik de kadınların öne çıkarılması idi. Kimi zaman, belki müşrik olduğu için, kıyafetlerin ‘standart’ olmadığı sahneler vardı. Bu kısmen de olsa Amine, Halime ve Süveybe için de geçerli idi.

Yahudilerin Efendimizi ele geçirme çabalarını anlatan bölüm de siyer kitaplarında pek yer almayan diğer bir sahne idi. Aslında film önemli ölçüde Yahudilerin kendi kaynaklarından doğduğunu öğrendikleri Efendimizi, kimi zaman dilenci kıyafetinde, kimi zaman da silahlı saldırılarla ele geçirilmeye çalışılıyor. Buradaki figürü de Teodor Herzl’e benzettim doğrusu…

Çok özgün bir müzik göremedim. Hollywood filmi müzikleri gibi idi müzikler… Birkaç sahnede modern müziğin içerisine serpiştirilmiş belli belirsiz salavatı şerifeler ya da ‘musiki’ tınıları da yok değil.

Efendimizin süt annesi olacak olan Halime’nin devesinin kaçış sahnesi profesyonelce ama biraz korkutucu idi. Zira satılan ve kesilecek olan deve ipini koparıp kaçıyor ama deve ortalığı karıp katıyor, bir sürü insanı ezip geçiyor. Mucize; Efendimize süt anne olacak olan Halime’nin devenin peşinden koşması nedeniyle devenin Efendimizin bulunduğu yere Halime’yi götürmesi idi… İslam’ın barışçı ruhuyla pek uyuşmamış diye düşündüm.

Netice; bu eleştirilere rağmen filmde Şii propagandası filan yok… Genel olarak da başarılı olduğu söylenebilir. İçerisinde peygamber sevgisi olanların gözlerinin yaşaracağı sahneler de az değil… Muhtemelen içerisinde Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali gibi sahabelerin bulunduğu ikinci filmi beklemek lazım bence... O zaman daha sağlıklı değerlendirme yapabiliriz diye düşünüyorum.