Geçtiğimiz haftalarda “Afyon Adı Nereden Geliyor?’’ demiş ve açıklamaya çalışmıştım.
Yazımızın çıkış noktası yurtdışında yaşayan hemşehrilerimizin bazen karşı karşıya kaldıkları yanlış anlamalardı.
Bu haftaki yazımızda yabancılarda, bu yanlış anlamalara sebeb olan etkenlerden birini aktaracağım.
Geceyarısı Ekspresi (Midnight Ekxpress) adlı filmi zannederim duymayanımız yoktur. 1978’te çekilen ve 2 Oscar alan film konusu itibariyle Türkiye’de geçer. Amerikalı bir turist olan Bill Hayes 1970 yılında turist olarak geldiği Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı için tutuklanır ve ceza alır. Önce Sağmalcılar cezaevine oradan da İmralı Cezaevine yollanır. Burada yatarken bir yolunu bulup kaçar veya kaçırılır. Geri döndüğü Amerika’da cezaevi günlerini anlatan bir kitap yayınlar. Türk adaletini ve emniyet güçlerini yerden yere vuran bu kitap daha sonra Oliver Stone tarafından senaryolaştırılır ve filme çekilir, fakat kitaptakinden de fazla abartıyla. Öyle ki yıllar sonra Bill Hayes gazetelere verdiği bir demeçte şöyle der “Ben, Türk cezaevlerinde geçirdiğim beş yılı objektif biçimde anlatan bir kitap yazmıştım, ama senarist Oliver Stone bu öyküden son derece ürkütücü bir Türkiye ile canavar görünümlü Türkler çıkardı"( 1)
Çevrildiği yıllarda, gösterildiği ülkelerde Türk düşmanlığını körükleyen film uzun yıllar ülkemizin başını ağrıtır.
Gelelim yine o yıllarda Amerika’da Türk düşmanlığını körükleyen bir kitaba. Bizim için ilginç olan kitabın başlangıç noktasını ve hatta ilk cümlesini Afyonkarahisar’ın oluşturması.
ABD Newsday gazetesi muhabirleri Robert Greene, Knut Royce ve Les Payne 1972 yılında Türkiye'ye gelerek ilimizde uzun bir süre araştırmada bulunurlar. Haşhaş ekim yasağının gündemde olduğu o günlerde köylerimizde özelliklede merkez ilçemize bağlı Değirmendere köyünde halkla görüşürler, çekim yaparlar. Haşhaşın tarlaya ekiminden, sakızının çıkarılmasına, hamur işlerinde kullanılmasına kadar pek çok konuda bilgi edinirler.
Gazeteciler ABD’ye döndükten sonra edindikleri izlenimleri dizi yazı şeklinde gazetelerinde yayınlarlar. Daha sonra bu yazı dizisi 1974 yılında kitap olarak basılır. Kitabın adı ‘’The Heroin Trail’’ yani Eroin Yolu. 1974 yılında dünyanın en büyük gazetecilik ödülü olan ‘’Pulitzer Ödülü’’ ne layık görülür. Nedendir bilinmez genelde yapıldığı gibi bu tip yayınlar film olsun, kitap olsun mutlaka bir yerlerden ödül alır ve çok satması, okunması sağlanır.
İşte birazcık okuyan Amerikalılarda Afyon kelimesinin vereceği izlenim az çok bu kitaptan edindiği bilgilerdir. Kitabın Afyonkarahisar’la ilgili kısımlarının kısaca özetini verelim.Öncelikle dediğimiz gibi kitabın başlangıç cümlesi dikkat çekici;
AFYON
Her şeyin başladığı yer.
Afyon...
Afyon haşhaşın en önemli şehri. Bu işi yapmak burada son derece doğal.
Şehrin ortasında duran kayalık dağ ve en tepesindeki harap, eski kale, afyon çiftçileri tarafından “Afyon Kara Hisar” – Haşhaş dağının siyah kalesi olarak isimlendirilir.
Afyon, bin seneye yakın zamandır haşhaş üretiminin kalesidir. Çıplak şehir, yazları kuru fırın sıcağı, kışları muhteşem güzellikteki karı ve buz gibi esintisiyle bilinir.
Fakir toprağında, ancak dayanıklı ürünler yetişir. Haşhaş da az bulunur dayanaklıkta bir üründür.
90.000 çiftçi Afyon’da ve Anadolu’nun diğer yerlerinde bu işten geçimini sağlamaktadır.
Haşhaşın yağını yemeklerinde, yapraklarını salatada, tohumunu ekmek yapımında ve kabuğunu da hayvan yeminde kullanırlar. Sadece Afyon sakızını kullanmazlar.
Bunu iki şekilde satarlar.
Kanunlar çerçevesinde devlete ilaç yapımında kullanılmak üzere...
Diğer şekilde de kaçakçılara...
Devlete gramını (1972 senesi fiyatları) 7.47 dolara satarken, kaçakçılara gramına 20 sent fazlasıyla satarlar.
Üçte ikisini kanunsuz olarak satarlar. Ellerine ortalama senede 300 dolar geçer. Afyon sakızı değişime uğradıktan sonra baz morfin ve daha sonrada eroine dönüşür. Bu şekilde New York sokaklarında gramı 113,000 dolara çıkar.
Anadolu’da Haşhaşın ilk üretimi, milattan sonra 1070. (Bu bilgi yanlış, milattan önceye ait bulunan sikkelerde haşhaş kabartması görülmektedir.)
Amerika’da yaklaşık senelik eroin tüketimi, 10 tondur. Bunu çoğu verimli tarlalara sahip olan Türkiye’den gelir.
30. Haziran 1971 senesinde Türkiye ve ABD arasında yapılan görüşmeler neticesinde, haşhaş üretiminin durdurulmasına karar verilir. Son hasat 1972 senesinde alınır. Yapılan şartlı anlaşmada, Amerika 1973 senesinden başlanmak üzere 3 sene içinde Türkiye’ye 35,000.000 para ödeyecek, bundan böyle Türkiye, ilaç yapımında kullanılmak üzere gerekli eroin ve morfini, diğer ülkelerden alacaktı.
Bu ülkeler, Yugoslavya, İran, Afganistan ve Hindistan’dı. Nixon Yönetimi, anlaşmanın eroinin yolunu kesmekte büyük bir adım olduğunu söylüyordu. Fakat bir sürü Türk, eroini kendi problemleri olarak görmüyor, bir çok yetkili, üretimin durdurulması isteniyorsa Amerikanın 400,000.000 dolar gibi bir parayı ödemesi gerektiğini düşünüyordu.
Afyon’un Tarım Müdürü İbrahim Sarıcal, çiftçilere yardım yapılabilmesi için 400,000.000 doların gerekli olduğunu, aksi taktirde geçimlerini sağlayamayan çiftçinin üretime gizli şekilde devam edeceklerini ve durdurmanın da mümkün olmayacağını söylüyordu.
ABD bu miktarı çok fazla bulup, reddederken Beyaz Saray ılımlı yaklaşıyordu. Bu kadar hayati bir konuda kısıtlamaya gidilmemesi gerektiğini belirtiyordu. Neticede anlaşma imzalandı. Bunda Amerika’nın, Türkiye’ye yaptığı ekonomik ve askeri yardımların etkisi büyüktü.
Türkiye, Avrupa’daki en büyük askeri güce sahipti. 1948 senesinden beri ABD yardım ediyordu. Türkiye’nin coğrafi olarak önemli bir yeri vardı.
Amerika, Türkiye’ye 3 milyar dolardan fazla ekonomik ve askeri yardımda bulunmuştu. Fakat bu yardımlarından haşhaş üreticileri faydalanamamışlardı.
1972 senesinde çiftçilerin eline Türk Hükümetinden geçen para 2,200.000 dolar civarındaydı. Kaçakçılara yaptıkları satışlardan ise 5,000.000 dolar.
DEĞİRMENDERE KÖYÜNE ZİYARET
Değirmendere, Afyon şehrine 22 km uzaklıkta, 700 nüfuslu bir köy. Elektriği olmayan, yolları toprak bu köyde halkın tek manzarası haşhaş ekili alanlar.
1972 Haziranında oradaydık. Saat 04:30 da kalkıp, ilk kahvaltılarını peynir, ekmek ve çayla yapıyorlar.
6:30 da tarlada çalışmaya başlayan kadınların işi öğlen bittiğinde, öğlen uykusu için köye geri dönülüyor.
Erkekler, vakitlerini sohbet ederek, kağıt oynayarak ve çay içerek geçiriyorlar. Ama konuşmalarımız sırasında, kadınların tarlada isteyerek ve zevkle çalıştıklarını, onların ezilmiş olduklarını düşünmediklerini öğrendik. Adetleri böyleydi.
Kadının erkeklerle aynı ortamda olmaması dinlerine de daha uygun bir yaşam şekliydi. Üstelik % 90 suçlar kadınlar yüzünden çıkmaktaydı.
35 senedir Türk Kanunlarına göre peçe takmak yasaktı. Fakat köyde 15 yaş ve üstündeki bütün kadınlar kapalıydı. Üstlerine uzun bluzlar, altlarına da çuval benzeri, geniş pantolonlar (şalvar) giyiyorlardı.
Köy ilk defa bir gazeteci tarafından ziyaret ediliyordu.
Köyün Muhtarı Faruk Erhan ile uzun uzun sohbet ediyoruz. Bize çay, haşhaş tohumundan yapılmış ekmek ikram ediyorlar ve hiç bir zararı olmadığını da ekliyorlar.
Türkiye’de haşhaş üretiminin durdurulmasına karşın, hala bir çok ülkede neden ekiminin yapıldığını anlamadıklarını, Suriye’de develerin karnında bu işin kaçakçılığının nasıl yapıldığını duyduklarını söylediler.
Haşhaşın sigara alışkanlığı gibi olduğunu, iyi kalitesi bulunmazsa daha düşük kalitesine razı olunacağını düşünüyorlardı.
Esas olan, Türkiye’de yetişen Afyon’un diğer yerlerde yetişenlere göre çok daha yüksek ve saf morfin içerdiğiydi.
Fransa’da işlenen Afyon, eroin haline geldikten sonra Amerika’ya geçiyordu...
Afyon şehri Tarım teknisyenlerinden bir başka görevli, “neden bizi cezalandırıyorsunuz. Amerika çocuklarını korumak istiyorsa, yasa çıkarmalı ve içeri eroini sokanları yakalayıp, cezalandırmalı” diyordu.
Bir başkası “senelerdir yetiştiriyoruz ama hiç tadını bilmeyiz” diyordu.
Çiftçiler, tohumları sakladıklarını, mecbur kalırlarsa tekrar ekime başlayabileceklerini söylediler. Saklı olan tohumları gösterdiler.
ABD görevlileri, bazı kaynaklardan aldıkları bilgiler neticesinde, saklı olan haşhaşın eninde sonunda Amerika’ya gireceğini öğrendiler. Bunu önlemek için satın almayı düşündüler.
Bunun için Anadolu’nun saklı olan haşhaşın bulunması lazımdı. Kimse ne kadar haşhaşın saklı olduğu hakkında tam bilgiye sahip olmamakla birlikte, en az 50 tonun 1972 senesinde alınan hasattan, ek olarak 180 tonun da muhtelif çiftliklerde, mağaralarda saklı olduğunu tahmin ediliyordu. Bir kısmının “Baz Morfin” haline getirilmiş olarak saklandığının, büyük kısmının ise ham olduğunu belirtiyorlardı
Saklı Haşhaşı bulmakta kanunlar yetersiz kalıyordu. Köylüler ve çiftçiler için geleneklerinin, adetlerinin daha mühim olduğu kesindi. Zaten haşhaş toplayıcıları mallarını korumak için her yolu deniyorlar. Bilgi verenleri en kötü şekilde cezalandırıyorlardı.
Emniyet Genel Müdürü Orhan Erbuğ, Afyon işinin karlı bir ticaret ve çok para getirdiği için bir çok kişiye cazip geldiğini söylüyordu.
Amerika Kanun uygulayıcılarının problemlerini biliyor fakat saklı olan haşhaşın, yeraltından çıkarması gerektiğini belirtiyorlardı.
Saklı olan haşhaşa ulaşılıp, satın alınırsa bu kesinlikle herkesin bilgisi dahilinde olmayacaktı.
Afyon sakızının, Türkiye’de aşağı yukarı gramı 10 dolar civarındaydı. 230 ton sakız bu fiyattan alınırsa, 4,600.000 dolar gibi bir para ödenecekti.
Eğer eroin olarak alındığı düşünülürse bu fiyat Amerika sokaklarında 5 milyar dolar civarında olacaktı. Bu rakamlar, bize kaçakçıların ve bu işin içindeki diğerlerinin ne kadar kazanç içinde olduğu hakkında bilgi de veriyordu. (Kitapta bazı isimlerde veriliyor)
Türkiye, haşhaş üretimini kontrol ve mücadelede başarısızdı.
Başarısızlığın belli başlı nedenleri;
Afyon Bölgesindeki belgelerde 73,079 kişinin haşhaş üretim izni olduğu kayıtlıyken, Ankara’daki belgelerde ise sadece 3,249 kişinin kaydı bulunuyordu. 1972 senesinde 100 kişilik bir ekip, Afyon Bölgesinin ve tarlaların ölçümünü yapmış. Bunu sadece 11 araç ve 2 ay gibi (arabayla ulaşılamayacak dağ köyleri, tepeler vs dahil) bir zamana sığdırmışlardı. Devlette görevli olan Hulusi Özenç’in, aynı tarihlerde sahibi olduğu tarlaları kiraya verdiği ve haşhaş üretiminden kazanç elde ettiği belirtiliyordu.
Bir başka gerçekte, Türkiye’de haşhaş üretiminin durdurulması için çiftçilere verilecek Amerikan yardımının tamamen, Amerikan Halkının vergileriyle ödendiğiydi. 1970 senesinde Anadolu’nun dokuz bölgesinde yapılan üretimden 60 metrik ton haşhaş elde edildi. 1971 senesindeki üretimden elde edilen haşhaş, 149 ton. Ve son yıl olan 1972 senesinde de 75 ton ürün alındı. Rakamlar tartışmalara neden oluyordu. Son senedeki (1972) yağışlar, düşük ürün alınmasına sebep gibi gözükürken. Bunun tam tersini savunan yetkililer de vardı.
Çiftçiler eğer haşhaş üretemeyeceklerse nasıl geçimlerini sağlayacaklardı. Haşhaşın yerine buğday üretimi gündemdeydi. Fakat bir sürü yetkili, buğdaydan gelecek paranın, haşhaş ile aynı olmayacağı ve çiftçiyi tatmin etmeyeceği görüşündeydi.
Kimine göre ise, zaten çok sıcak ve suyun az olduğu bu bölgelerde verim alınamayacağıydı. Çiftçinin yasağı kesinlikle dinlemeyeceği ve hapse girmek pahasına üretime devam edeceği yetkililerce söylenmekteydi.
Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü, Afyondaki tarlalarda bize yardım ve eşlik etmek üzere Gündüz Göktepe’yi tanıştırmıştı. Bir ücret ödememiz gerekmediğini de eklediler.
Bir gün sonra Afyon’a gitmek üzere yola çıkacaktık. Gündüz Göktepe, bizi evine davet etti. Evinde hamile olan karısıyla tanıştık. Sohbet sırasında, düşük maaşından (aylık 100 dolardan az) bahis açarak, bizden yardımlarına karşılık günlük 50 dolar ücret alacağını belirtti.
Afyon’a vardığımızda bizden, daha sonra tanıştıracağı ve bize yardım edecek olan ziraat uzmanı Mehmet Hulusi Özenç’e, verilmek üzere 1,000 Türk Lirası (70 dolar) aldı. Özenç hiç İngilizce konuşmuyordu. Göktepe, kendisine hiç güvenmeyen Özençle bizim yalnız kalmamamıza özen göstermesine karşılık, bir fırsatını bulan Özenç, bize yardım etmekten memnun olacağın belirterek, verdiğimiz 600 Türk lirası için teşekkür etti. Bunu Türkçe olarak söylerken bir yandan da suratımızı dikkatle inceliyordu. Cevaben 1000 Türk Lirasını Göktepe’ye verdiğimizi söyledik.
Özenç, Köylülere yeni tarım yöntemlerini öğretiyordu. Görevi olan bu iş içinde köylülerden (çeyrek dönüme 5 lira) ücret almaktaydı. “Her işin bir karşılığı vardır” diyordu omuzlarını silkerek ..
Daha sonra Göktepe’den, Afyon ekimiyle ilgili (miktar vs gibi) istediğimiz bilgiler, uzun uğraşlardan sonra elde ettiğini ve ev adresini de yazdığı bir notla birlikte İstanbul’da elimize ulaştı.
Afyon’da kaldığımız süre içerisinde, Baz morfin kuryeliği yapan birisiyle de görüştük. Kaldığımız otelde görüştüğümüz kişi bize, büyük patronların malı almak için bölgeye kamyon gönderdiğini anlattı.
Kamyon, patronun bölgedeki adamının sahibi olduğu benzin istasyonunda park ediyor ve ertesi gün baz morfin yüklü olarak bölgeden gelecek kamyonu bekliyordu. Gizli bölmelere yerleştirilen ve gece yapılan yüklemeden sonra, kamyon lahana ve pırasayla dolduruluyordu. Patronlar baz morfin dışında lahana ve pırasadan da para kazanıyorlardı.’’ ( 2)
Kitabın geri kalan sayfalarında Afyon’un uyuşturucuya dönüşmesi ve Türkiye’den Fransa’ya oradan da Amerika’ya uzanan yolculuğu anlatılmakta.
Yukardaki satırlarda okuduğunuz gibi Amerikalılar kendilerini sıkıntıya sokan uyuşturucu tehlikesinin çiftçimizin Haşhaş ekmesinden kaynaklandığını düşünüyorlar. Ama çok ilginçtir bizde haşhaş ekim yasağı isteyen ABD, aynı yıllarda Güneydoğu Asya'da tam tersini yapıyordu. Ve bugünde Afyon üreticisi Afganistan’ın büyük bir kısmı Amerikan İşgalinde.
1972 yılında yasaklanan Haşhaş ekimi, 1974 Temmuz ayında serbest. bırakılır. Fakat artık eskisi gibi kapsül çizmek yasaktır. Özellikle 1979 yılında Bolvadin ilçemizde TMO’ne bağlı Alkoloid Fabrikası açılmasıyla birlikte sakız almakta tarihe karışır. Yine 1972 yılında çekilen ve Avrupa’da ve ülkemiz sinemalarında da gösterilen Fransız- İtalyan ortak yapımı olan ‘’Aşk ve Afyon‘’ isimli filmde Afyon kaçakçılığını anlatmakta ve büyük bir bölümüde ülkemizde çekilmiştir.
İşte size Afyon deyince akıllara gelecek iki yayın.
KAYNAK:
1-Yeni Şafak Gazetesi 03-05-2004 tarihli nüshası
2-The Heroin Trail-Newsday İnc.1974