İslam söz konusu olduğu zaman, din adamı, ruhbanlık, dinde reform, din görevlisi gibi kavramlar reddedilen bir şeydir. Önce bu kavramların tarifini verelim. Din adamı: Dinin ‘temsilinin’ bir sınıfa, bir meslek grubuna has görülmesi, adeta ihale edilmesidir. Hâlbuki İslam’da herkesin İslam’ı temsil etmesi emredilir. Toplum bu emri esas almıyorsa ihale etmiştir; alsaydı kebair günah sektörleri olmazdı. İslam’da öne çıkan vasıflı kişinin tanımı din görevlisi vs. değil; Âlim, Müftü, İmam, Müezzindir. Ruhbanlık: Muharref Hıristiyanlıktaki papazlara verilen ad olup, din adamı tarifi ile ruhbanlık yaklaşık eş anlamlıdır. Dinde reform: İslam’ın (hâşâ), yeniden biçimlendirilmesi, açıkçası değiştirilmesidir. Din görevlisi: İslam’ın icrasına taalluk eden bir vazifenin bir kişiye has kılınması; ilgili kişinin, “bütün işinin bu icra ile sınırlı” olması. O sınırdan ötesini bilen, soran yok.     

 

    Konuyu her türlü dedikoduya kapatmak için şunu söyleyelim: Her bir kişi, lehinde ve aleyhinde olan şeyleri birisine sorsa bile, sağlamasını kendisi yapıp, doğruyu bulmakla mükelleftir. Bu zorluğu bizzat kendisi aşmayan kişilerin çözüm veya biat adresi ruhbanlık, açıkta veya merdiven altı bir meslek grubudur. Bu tespit ile kimlerin ruhbanlık peşinden gitmiş olduğunu izah ettik. Şimdi de bizzat ruhban yetiştirmenin nasıl ve kim olduğuna bakalım…

 

    Nüfusunun 100’de 80’den fazlası Müslüman olduğu var sayılan dünyanın her hangi bir coğrafyasında, eğitim sistemi belirli bir seviyeden sonra, mesleğe yönelik ortalama on farklı düzenleme ile devam eder. Bunlardan dokuzunda, “İslam Dini” adı altında bir ders yoksa eğitim sürecindekilerin onda dokuzu İslami bilgiden mahrumdur. Çünkü İslam; başka bir adla, din kültürü vs. ile kendinin adlandırılmasını kabul etmez. İslam coğrafyalarında eğitim süreçlerindeki gençler; ya topçu-ya popçu, dünya vatandaşı, vatansız dünya vatandaşı, doğduğun yere değil-doyduğun yere git, mantığında yetişiyor. Yani “vatanın rûyi zemin, milletin nev-i beşer.” Böylece nüfusun onda dokuzu eğitim marifeti ile geçim belası adına ülkesinde veya dünyada kayboldu. Hani vatan sevgisi imandandı!  

 

     Gelelim o onda birlik kesime…  Andığımız coğrafyalarda eğitim alan miktarın onda biri kadarı da İslam’ın rengini alan, dine taalluk eden, fenden de uzak olmayan, diğer dokuzunda olmayacak derecede din yoğunluklu eğitim alıyor. Bu onda birlik eğitimi alanlar, dine taalluk den bütün pozisyonlarda vazife alıyor.

 

    İslam’ı öğretme konusunda, eğitim sürecinin bir kesimine olabildiğince, diğer dokuz kesime kayıtsız kalmak, o bir ile dokuzun arasına kesin bir çizgi çekmektir. Ruhbanlık burada başlıyor. İslam’ın az bilinmesini, İslam kabul etmez. Fazla mal göz çıkarmazmış; fazla İslam mı göz çıkaracak?

 

    Bir İslam coğrafyasında, İslam dini kesin çizgilerle, onda birine en üst düzeyde verilirken (veriliyor mu, orası dursun), diğer onda dokuz kesime “İslam Dini” adı altında ve farzı ayn (mutlak bilinecekler) derecesinde verilmiyorsa orada din, hasletten (fıtrattan) değil, meslekten veriliyordur…

 

      Ya dinde reform? Zaten Allah’a tanrı, İslam’a kültür demek, şapa şeker demek gibidir ki, bu tür bir reform, uygulamada değil (o çok zordur), pratikte reformun en kalıcı şeklidir.

 

     İlk, orta, lisede; ilmihal bilgisi düzeyinde olan din derslerinin adı sadece İslam Dini, içeriği de sadece ilmihal ve siyeri Nebi ile sınırlı değilse o ders yok hükmündedir. İslam’ın, ‘İslam’ diye adlandırılması farzdır. Reddettiğimiz ABD mahkemelerinde şöyle bir yemin şekli vardır: “ Sadece doğruları söyleyeceğime, doğrudan başka hiçbir şey söylemeyeceğime and içerim.” Söz konusu İslam ise; “sadece İslam dini okutacağıma, ilgili derse başka bir şey sokmayacağıma söz veririm” kuralı geçerlidir! Ayrıca laiklik, Kemalizm, modernizm vs. okutmak istiyorsun; o da senin bileceğin iş. Elmalarla armutlar, İslam’a ait olanla olmayan, aynı derste toplanamaz! Doğru olanı bilelim; bundan ötesi herkesin kendi tercihi. Elmalarla armutlar toplandığı an, ya da; İslam, güya kesin çizgilerle belli bir kesime verildi ve diğer dokuz kesimin okuduğu dersin içine başka şeyler sokulup, adı da değiştirildiği an, o coğrafyanın ruhbanlık testi pozitif çıkmıştır. Birileri “ruhbanlığı bile” istemiyor; oraya girmiyoruz.