SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Kimi zaman kimi kavramlar toplumsal ihtiyaçlar nedeniyle öne çıkabilmektedir. Örneğin bir ülkenin güvenlik sorunu varsa kamu politikaları ve sosyal duyarlılık doğal olarak bu tarafa kayabilmektedir. Bu durumun sürdürülebilirliği ihtiyaç arzetmesine bağlıdır. Çünkü insanlar zaman içerisinde mevcut durumu kanıksamaktadırlar ve ilk zamandaki hassasiyetlerini koruyamazlar. Söz gelimi covid-19 sürecini takip bakımından ilk zamanlardaki toplumsal hassasiyet azalmıştır.
Devlet yönetiminde ise bu fevkalade önemlidir. Eğer yeni ve heyecan uyandıran, elbette insan hayatına dokunan projeler ortaya koyamazsanız bir süre sonra inandırıcılığınız ortadan kalkar. Söz gelimi Sovyetlerin temsil ettiği komünizm böyledir ve bir aşamada domino taşı gibi yıkılmıştır. Çünkü ilk başlarda bir toplumsal, hatta kamusal ihtiyaç olan ve inanılan değerler zaman içerisinde statükoyu koruma aracına dönüşmüş ve insanların inancı ve güvenini ortadan kaldırmıştır.
Devlet felsefesi toplumsal ihtiyaçları takip etmezse, zaman içerisinde çürümeye mahkûm olur. Savaş zamanı insanları motive edebilirsiniz belki ama her savaş bir gün bitecektir. Savaş bitince devlet aynı kurallarla hatta aynı kişiler tarafından idare edilemez. Bu kuralları devlet felsefesi haline getirirseniz de sonucu komünizm gibi olur. Türkiye’nin yakın geçmişte yaşadığı sıkışmışlığın nedeni de budur. Zira ilk aşamada 1920’li 40’lı yıllardaki politikaların, ikinci aşamada soğuk savaş dönemi NATO’cu politikaların toplumsal olarak karşılık bulamaması ve iflas etmesi bu yüzdendir.
Mevcut statükodan faydalananlar önünüze koydukları akla hayale gelmez kutsallarla toplumu bir yere kadar ikna edebilirler ama, toplumun ezici çoğunluğunun karnı buna toktur. Ancak statükodan beslenenlerin kurduğu düzeni tersine çevirmek de içerisinde çok ciddi riskler barındırmaktadır. 27 Mayıs darbesinde başbakanın kellesi bu yüzden alınmıştır. 15 Temmuzun içerisinde barındırdığı risk ise 27 Mayısla filan kıyaslanmaz.
Politika yapıcılar, toplumsal ihtiyaçları takip edebildikleri ölçüde başarı elde edebileceklerdir. Mevcut durumun devamı için değil, gerçek durumu takip ettikleri ölçüde... Bundan kastımız da popülizm değildir. Bir başka deyişle politikacılar için kamuoyu duyarlılığı tek başına ölçü olmamalıdır. Zira kamuoyu pek çok şekilde manipüle edilebilmektedir. Kamuoyu duyarlılığı ise sizin öncülük ettiğiniz manipülasyonunun adıdır ve kalıcı değildir. Bu kural kullandığınız araçlar bakımından da değişmez. Batının öncülük ettiği demokrasi gibi kavramlar da böyledir, kutsal değerler de… Örneğin bu anlamda Türkiye’de sağlık politikası sonuç vermiş ve uzun dönemde haklı politik getiri de sağlamıştır. Mevcut politika yapıcıların başarısının altındaki sır da budur. Ama bugün evrildiği ve benim de konjonktürel olarak doğru bulduğum; güvenlikçi, devletçi hatta milliyetçi-ulusalcı politika sürdürülebilir değildir.
Geçmişteki bu durum geçmişte kalmış ve bitmiş değildir. Bugün için de konjonktürel olarak ihtiyaç kabul edilen sözgelimi güvenlik merkezli devlet politikaları devletin felsefesine yerleştirilirse, bu endişeler ortadan kalktığında devam ettirilemez. Aslında bu durum sosyal tarafı olan bütün ilişkileri de ilgilendirir. Din kuralları bile böyledir. Şüphesiz Allah'ın hükümlerini değiştirmekten bahsetmiyorum. Allah'ın hükümlerini yorumlamaktan bahsediyorum. İçtihat müessesesi bu yüzden vardır. Örf ve âdetin din kurallarını şekillendirmedeki rolü bu yüzden kabul edilmektedir. Dindeki mübah alan bu yüzden bu kadar geniştir.