Tarım Politikamız-2

Abone Ol

Geçen hafta ‘vesselam’ diyerek konuyu bitirmiştim ama çeşitli geri dönüşler nedeniyle bu yazıyı da kaleme alma ihtiyacı hissettim. Doğal olarak muhataplar konuyu ‘hükümet’ ile ilişkilendirmekte, ‘nerede yanlış yapıldı’ anlamına gelen serzenişlerde bulunmaktadır. Elbette konu güncel olarak hükümet politikalarıyla ilgilidir ama, ben şahsen konuyu ‘politik’ zeminde tartışmak istemiyorum. Zira malum olduğu üzere politik konularda herkesin kendisini ikna edecek bir düşüncesi vardır. Nitekim ata sözlerimize de girmiş; ‘siyasetten, diyanetten ve tababetten herkes anlarmış...’ Bu yüzden bugünkü sorumluları da ilgilendirecek şekilde konuyu ‘makro’ düzeyde değerlendirmeye çalışacağım.

Şahsen hem fiilen hem de akademik olarak işin içerisinde bulunmuş birisi olarak tarım-hayvancılık ve tarıma dayalı sanayiinin bir ülkenin kalkınmasında fevkalade önemli olduğu kanaatindeyim. Yine kanaatimce bu konuda örnek ülke, geçen hafta da bahsettiğim üzere, Hollanda’dır. Bir karşılaştırma yapalım isterseniz. Malum olduğu üzere bu ülke yaklaşık olarak bizim Konya ilimiz büyüklüğündedir. Nüfusu da 17 milyon civarında... Hollanda’nın gayri safi hasılası ile Türkiye’ninki birbirine çok yakın... Resmi rakamlara göre Türkiye’nin 2023 GSYH’si 1.118, ilginç bir şekilde Hollanda’nınki de 1.118... Ancak malum nüfus 1/5 oranında... Daha da ilginç olanı ise Hollanda’nın 2023 ihracatı 949,983 milyar dolar iken, Türkiye’ninki 255,777 milyar dolar. Bir başka deyişle; nüfusu Türkiye’nin beşte biri kadarken, ihracat 3.8 katı... Yine aynı yıl Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı 26,49 milyar dolarken, Türkiye’nin 19’da biri kadar büyüklüğü olan Hollanda’nın tarımsal ürün ihracatı Türkiye’nin yaklaşık beş katı kadardır; 123.8 Euro... (Euro dolar kuru dikkate alındığında 136.2 milyar dolara tekabül etmektedir).

Bütün bunları kendisi ürettiği için de bir tarım ‘üssü’ değil Hollanda... Tarımla ticareti birleştirmiş... Söz gelimi yumurta üretiminde söz sahibi olan Afyon olmasına rağmen, Afyon’dan ve elbette dünyanın pek çok yerinden yaptığı ithalatla oluşturduğu ‘ağ’ sayesinde adeta dünyanın borsası olmuş durumda... İşte bu bir politikadır. Bizdeki politikanın örneği ise 1990’lı yıllarda çay fiyatı ile ilgili olandır. Her biri fiyatı, sanki kendi cebinden veriyormuş gibi yükseltirken, daha tecrübeli olan; ‘o kaç verirse ben beş ya da on TL fazlasını vereceğim’ diyerek noktayı koymuştu. Bunun adı da politikasızlık ya da popülizm...

Başka örnekler de var elbette... İsrail bunlardan birisi ama ben yukarıdaki örnekten hareketle Türkiye için değerlendirmeler yapmak istiyorum. Dikkat ederseniz Hollanda tarım ürünleri ihracatında bile Türkiye’nin toplam ihracatının yarısından fazlasına sahip... Fevkalade güçlü bir potansiyeli olan Türkiye’nin ‘politik’ tercihlere kurban ettiği tarımda geçmişte de günümüzde de sınıfta kaldığı bir başka realite... 1996’daki AB ile yapılan gümrük birliği kapsamına bile alınmayan Türkiye, 2000’li yıllara kadar ‘destekleme alımı’ adı altında ‘ikna’ edilmiştir. 2001 krizi ile Kemal Derviş ve IMF politikaları ile destekleme alımları da sınırlanınca, sudan çıkmış balığa döndü adeta... Oysa Türkiye Hollanda örneğinde olduğu gibi bölgenin değil dünyanın tarım ambarı olabilirdi. Ne var ki; politikasızlık bahsettiğimiz yıllarda ziraat ve veteriner fakültesi mezunlarının iş bulmasını bile sağlayamıyordu... ‘Milletin Efendisi’ denilerek gururu okşanan ‘köylü’nün oyu bile değersizleştirilerek kimi zaman tartışma konusu olmuştur.

Her ne kadar günümüzde ‘neo-liberal’ politikalar egemense de; ‘regülasyon’ da bir politikadır. Bir başka deyişle toplum yararına olmak üzere devletin teşvik edici, kısıtlayıcı ve yönlendirici araçları harekete geçirmesi mümkündür. Nasıl ki; devlet toplum yararı gereği ‘vergi’ adı altında kişisel mal varlıklarına el koyabiliyorsa, onun kadar olmasa da benzer-paralel bir ‘planlama’ tarım ve hayvancılık konusunda da yapılabilir.

Çok ciddi bir tarım potansiyeli olan ülkemizde 2001 krizinin etkisi azaldığı yıllardan itibaren bu konuda çeşitli adımlar atılmışsa da, ‘politik’ tercihler hala baskın gözüküyor. Bir nesil sonrası bakımından neler yapılabileceği şimdiden planlanmazsa, ‘kendi kendine yeter’ olduğu savı da yakında karşılıksız kalacak...