Günümüzde hemen her ülkede kendi çapında bir tarım sektörü vardır. Aslında geçmişte neredeyse tek sektör olan tarım, sanayii ve hizmet sektörünün gelişmesiyle gayri safi hasıla bakımından geriye düşmüştür. Parasal değerdeki bu azalma hükümetler nezdindeki ihmallerle birleşince sektördeki çalışan sayısı da iyice azalmıştır. Gelişmiş ülkeler bu sorunu kendilerine has yöntemlerle çözmüşken, tarım Türkiye’de uzun yıllar adeta kendi haline bırakılmıştır.
Avrupa Birliğinin ortak tarım ve balıkçılık politikası vardır mesela... Bu politikalar vasıtasıyla tarıma çeşitli standartlar ve teşvikler getirilmiştir. Çok yakın zamana kadar tarım için AB nezdinde yapılan mali yardımlar bütçedeki en büyük kalemi oluşturuyordu. ABD’de tarım arazisinin bölünmesine getirilen kısıtlamalar ve oluşturulan büyük çaplı çiftlikler bu ülkede tarıma ilgiyi artırmıştır. ABD dünyadaki en büyük tarım ihracatçısı ülkedir. Hollanda, nisbeten küçük olan topraklarını tarıma dayalı ticaretle birleştirerek birçok sektörde dünya sıralamasındadır. Tarımsal ürün ihracı bakımından ise Amerika’dan sonra dünyada ikinci sıradadır.
Tarım ekonomideki üç temel sektörden bir tanesidir ve fevkalade stratejiktir. Özellikle olağanüstü zamanlarda silah olarak bile kullanılabilmektedir. Son örnek Rusya-Ukrayna savaşıdır. Sonradan aşılabilen tahıl ambargosu geçtiğimiz yıllarda insanlığı açlık tehlikesi ile yüz yüze bıraktı.
Potansiyelin varlığı tek başına yeterli olmayıp, bu potansiyeli harekete geçirecek politikaların da doğru seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir. En önemlisi de çiftçiliğe ilişkin ‘itibar’dır. Türkiye’de tarım, muhatapları bakımından adeta makus talihtir. O kadar itibarsızlaştırılmıştır ki; istisnalar dışında kimse tarımla iştigal etmek istememektedir. Çobanlığı düşünsenize... Kim kendi isteğiyle çoban olmak ister bu ülkede... Sektör sadece itibarsız değil, zor bir kazanç türüdür. Riski yüksek getirisi de gayet düşüktür. Siyaset kurumu ise birçok zaman durumu tahlil ve çözüm önerisi yerine kamusal imkanlar vasıtasıyla sektörü politik tercihlere alet etmektedir maalesef...
Günümüzde elbette tarım teknolojisi gelişmiştir. Ancak tarım politikasında ‘reform’ diyebileceğimiz değişiklikler olduğu söylenemez. Tarım ya da hayvancılıkla uğraşanların sayısı gitgide azalmaktadır. Teknolojik altyapı ve ıslah projeleri üretim artışına yardımcı olsa da; tarımsal ürünlerdeki fiyat, üreticinin risk alma sınırını sürekli yükseltmektedir. Bu yüzden de bir an önce emekliliğin hesabını yapan çiftçi, emekli olduktan sonra işleri rolentaya almaktadır. Bir başka deyişle tarım ve hayvancılığı geçimini temin için değil, adeta ‘hobi’ olsun diye yapmaktadır. Geriden gelen nesil bakımından durum çok daha vahim olup, gönüllü bir şekilde tarım ve hayvancılıkla iştigal edenlerin sayısı sürekli azalmaktadır.
Çiftçinin ‘milletin efendisi’ olduğunu söylemek belki ruhlarını okşama ya da oy devşirme bakımından faydalıdır ama mesleğe itibar kazandırmamaktadır. Bir yandan mesleğin itibara ihtiyacı vardır, bir yandan da emeğin zayi olmaması gerekir. Ürün hala tarlada kalmaya devam etmektedir. Bunun anlamının ne olduğunu anlayabilmek için bir yanıyla emekle ilgili olmanız gerekir. Zira bir sezon gözünüz gibi baktığınız ürünleriniz gözünüzün önünde çürüyüp gitmektedir. Kârınız sadece bol ve bedava yediklerinizdir.
Oysa emek fevkalade önemlidir. Emekle elde edilen kazançta öyle... Kazanılmasını da kaybedilmesini de bütün hücrelerinizde hissedersiniz. Sözgelimi emek emek hazırladığınız doktora tezinin haklı olmayan gerekçelerle reddedildiğini düşünün; hangi hisler belirir ruhunuzun derinliklerinde... İşte karşılığını alamadığınız emeğin kişi nezdindeki anlamı böyle bir şeydir ve sürekli tekrarlamaktadır. Eğer kazancınızı emekle elde ediyorsanız, empati de kurabilirsiniz.
Ülkemiz bakımından 2000’li yıllardan itibaren çeşitli teşviklerin getirildiği doğrudur. Ancak bunlar tarım kesiminden kaçışın önüne geçebilmiş değildir. Zira tarım hala önemli ölçüde ‘amatör’dür ve hayatta olanların varlığı ile sınırlıdır. Kanaatimce kısa vadeli çözüm tarımsal ürün portföyünün emeği karşılayacak düzeye taşınması ve sektörün profesyonelleşmesidir. Uzun vadede ise tarım sektörünün stratejikliği esas alınmak suretiyle sektöre ‘itibar’ kazandırılmasıdır. Vesselam.