TEK ADAM…
Konu sadece seçimle gelip gelmemekle de ilgili değildir. Nitekim mesela Hitler seçimle gelmiştir ama diktatördür. Bütün Amerikan başkanları da öyledir. Üstelik kendi ülkesinde değil bütün yeryüzünde… Bir ülkeye müdahale etmeden giden başkan görülmemiştir adeta… Tersi de mümkün tabii… Ziya-ülhak darbeyle gelmiştir ama sonradan halkı nezdinde meşruiyyet kazanmıştır. Aslında benzer bir durum Kenan Evren için de söz konusudur. O zamanki adıyla anarşiden (terörden) bezen Anadolu halkı sokak terörünün bıçak gibi kesilmesinden memnun olmuştur. Tek adamlık güçlü liderlik olduğunda, kötü niyetlilere açılan alanı da kapatır. Tek adam bunların bütün oyunlarını bozar. Gezi olayları böyle değil midir mesela… Her ne kadar beraat gözükse de kimseyi ma’şeri vicdanda karşılık bulmamıştır.
İşin ilginci ne biliyor musunuz… Sivas olaylarında kişisel husumeti nedeniyle ‘bu da oradaydı, gördüm…’ iftirasıyla çeyrek yüz yılı aşkındır zindanlarda yatarken Ahmet Emmi, basın gücünü kullanarak ülkesini yabancılara şikâyet eden (a)‘Jan’, büyük Soros’tan ve onun da bağlı olduğu karanlık CIA ve kimbilir Mossad ya da dünyayı yönetme iddiasındaki masonik örgütlenmelerden emir-yardım alan ve Türkiye’ye büyük bir ekonomik fatura ödeten kızılı başta olmak üzere Sorosun diğer çocukları bir şekilde kurtuluyor. Eğer adalet gücü olanın yanında ise o devletin de, o dünyanın da sonu yakın demektir.
Aynı ortak ülkünün paylaşılmadığı toplumlarda ülkeniz üzerinde hesapları olanlara prim vermemek için, istişareye açık olmak kaydıyla, tek adamlık kimi zaman bir ihtiyaçtır. Bir başka açıdan da bakarsanız tek adam biraz baba gibidir. Tehlikenin farkında olmayan çocukların hayatı karşı tarafın süslü vaadleriyle geri dönülmez bir noktaya evrilebilir. Buradan onu çekip almanın adı da tek adamlıkla ilişkilendirilebilir ama tek adamın evladını çekip alması ve o bataklığa düşmesini durdurması gerekir.
Şunu da söylemek isterim ki; bu düşüncelerimi bugün ülkemizde tartışılanlar bağlamında paylaşmıyorum. Yani ülkemizde tek adam var ve bu da gerekli demek istemiyorum. Zira öncelikle ülkemizde tek adam değil güçlü liderlik var ve bu liderlik serbest seçimle belirlenmiştir. Güçlü liderlik ise ülkenin yararınadır. ÖZAL da güçlü liderken bu ülke adına çok şey başarmıştır. Bu anlamda Amerikan başkanları fevkalade güçlüdür ve anayasal olarak bir anlamda tek adamdır. Ama ülkedeki bütün eğilimlerin aynı ortak amaca dönük olması, bu güçlü liderin koltuğunu sallayabilmektedir. Düşünsenize Rusya yanlısı, Çin ağzıyla konuşan, İran’ı destekleyen bir parti ya da sivil toplum veya medya organı Amerika'da karşılık ya da zemin bulabilir mi hiç... Türkiye'de var işte bütün bunlar... Güçlü liderlik bu yüzden gerekli...
Bir şeyi daha gözardı ediyoruz; Türkiye'de, biz farkında olmasak bile, neredeyse yüz yıldır, asimetrik bir savaş var. Asimetrik durum olağanüstülüğe işaret eder. Olağanüstülüğün halihazırda olağanmış gibi gösterilmesi ya da görülmesi yani kanıksanması sosyolojik tahlili gerektiren bir konudur. Örneğin sürekli savaş halindeki Afganistan'da bir bombanın patlaması ve insanların kol ve bacaklarını kaybetmesi gerçekte normal olmadığı halde o toplumda olağan bir durum olarak algılanır.
Bugün normal şartlarda kabul edemeyeceğimiz kimi yetki ve kararların bu olağanüstü şartlar altında değerlendirilmesi gerekir. Zira öylesine derin ve kurumsal bir 'işbirliği' var ki karşı tarafta; bu çevreler devlet olmanın temel şartlarını gözardı ederek; rant, tekel ve vesayetini son zamanlara kadar devam ettirdi.
Şartlar olağanüstü iken, böyle bir şey yokmuş gibi davranmak ihanet değilse gaflettir. İlk fırsatta sizi boşa düşürüp icabınıza bakarlar. Bu fırsatı da onlara vermemek gerekir. Bu mücadelenin mutlaka da sıcak çatışma olması şart değildir. Algı operasyonları da bir savaş taktiğidir. Bir başka deyişle bu mücadele sadece terör örgütleriyle de ilgili değildir. İçimizde şimdilik FETÖ gibi bir kısmı deşifre olmuş işbirlikçi ve mandacıları da kapsamaktadır.
İşte 'rutin'i bu yüzden işletemezsiniz Türkiye'de... Asimetrik saldırılara simetrik (rutin) cevap verirseniz, savaşı kaybedersiniz. O yüzden devlet yönetiminde kimi 'açıklanamaz' şeylerin olduğunun farkında olmak ve size servis edilen şeylere sazan gibi atlayıp (bilmeden elbette) düşmana yardım etmemek gerekir.
Gelişmiş olmayan ülkelerde işte bu yüzden tek adam revaçtadır. Kimi zaman diktatör, kimi zaman güçlü lider... Diktatörler halkı değil, kendilerini o makama getirenleri temsil ederler. Halka alan açmak demek örtülü sömürgeciliğin sona ermesi demektir. Bu yüzden de halk güçlendiğinde sömürgecileri temsil edenler, onlardan aldığı güç ile darbe yaparlar. Güçlü lider işte bütün bu oyunları bozar.