Teknoloji 1, İnsan 0
İnsana en büyük ihanetlerden birisi onu sayısallaştırmaktır. Bugün güç dengesi lehine olanların insana verdikleri değer bağlamında iddia ettikleri şeyler bile sayısaldır. Hep söylenir ya; batı kültürü insan merkezlidir diye… Bakalım öyle miymiş… Mesela işadamı için işçi bir maliyettir. Asıl olan insan değil, üretimdir bir başka deyişle... At yarışlarında da değerli olan jokey değil attır. Zira söz gelimi bir kaza olması durumunda jokey için ödenecek tazminat yarış atının değerinin çok altındadır. Bu yüzden öncelikli olan atın kurtarılmasıdır.
Yaşlılar da öyle değil midir... Üretici birim olmaktan çıktıktan sonra terkedilirler. Söz konusu devletler kurumsallaştığı için aç-açık değildir o kadar… Yaşlı devlet için maliyet, çocukları için kariyer önündeki engeldir. Bu yüzden kimsecikler kapısını çalmaz, hallerini-hatırlarını sormaz. Oysa yaşlılar berekettir, huzurdur. Belki en huzurlu olması gereken zamanda terkedilmiş bir şekilde bulur kendisini...
İnsanı sayısallaştırılması başka ne midir... Mesela insana fiziksel güzelliği ya da yakışıklılığı ile ilişkili bir şekilde değer vermektir. Veya işgal ettiği makama göre... Oysa suretin-zahirin hiç bir önemi olmamalı... Siret esas olmalı. Çünkü Allah surete değil, sirete bakar. Zenginliğe-makama değil, takvaya bakar. İnsanı değerli kılan da malı, makamı, güzelliği değil, davranışları olmalıdır.
Sayısallaştırılan insan tükettiği ölçüde değerlidir günümüzde... Söz gelimi gelişmişlik kriteri olarak tüketim alışkanlıkları ve tüketim miktarı esas alınır. Sayısallaştırılan insan kapitalizm nezdinde tüketen insandır çünkü... Oysa insana dair olan erdem tüketmeyi değil paylaşmayı esas alır.
Daha fazla kazanan kimse de makbuldür bu anlayışta... Nasıl kazandığına da bakılmaz. İnsana dair içsel bir dürtü de olmaması nedeniyle, devlet kendisinden zorla aldığı vergilerle hizmet üretmeye çalışır. Neticede söz gelimi yukarıda mevzubahis yaşlılar aç kalmaz belki ama yalnız yaşar ve yalnız olarak, terkedilmiş olarak ölür.
Birkaç yıl önce basına düşen habere göre; İspanya’da yalnız yaşayan bir yaşlı ancak sekiz ay sonra farkedilebilmişti hatırlarsanız... Sekiz aylık bu süre içerisinde ne sitedeki komşuları merhaba deme gereği hissetmiş ve ne de çocukları aramıştı. Japonya’da insanları iyiliğe zorlamak için merhamet yasası çıkarıldı. Almanya ‘yeter ki siz çocuk sahibi olun; biz alır bakarız’ diyor ve dünya kadar para veriyor çocuk sahibi olanlara… Zira sayısallaştırılan insan nezdinde anne olmak, aile olmak değil, statü sahibi olmak muteberdir.
İnsanı sayısallaştırmak insanı tanımamak, dolayısıyla yanlış teşhis koyup insanı-insanlığı öldürmektir. Sekülarizm, kapitalizm, pozitivizm, realizm, laisizm, liberalizm, komünizm, sosyalizm... Kısaca tüm beşeri sistemler böyledir. Sayısallaştırmak; insana, insan onuruna, insanın hatırasına, insanlığa ihanettir ama, geldiğimiz aşamada sayısallaştırılan insan yakında kendisine çip takarak barkodla okunacak bir hal alacak. Medeniyetin ölçüsü de sayısal çünkü... İşte durum bu kadar vahim... 'Önce insan' diyenler, insanı robotlaştırdılar zira... Robotlar yazılımla hareket eder, insanın ise duygusu vardır. Yazılım yüklenmiş olduğundan da, robotların hareket kabiliyeti sınırlıdır.
Dünyaya şekil verme gücünü elinde bulunduranlar koydukları kurallarla, oluşturdukları kurumlarla her insanı, davranışı tahmin edilebilir noktaya taşıdılar-taşıyorlar. Zira ellerindeki devasa güçle standart davranışın ne olacağı hususunda insanları büyük bir baskı altına aldılar. Bu öylesine güçlü bir bilinçaltı etki meydana getirdi ki; sözgelimi bir müslümana kadın hakkı ya da yükümlülüğü veya ailedeki rolü nedir diye sorsanız, her iki taraf da savunamaz. İlkel ve kaba kaçar çünkü... Bir başka deyişle yüklenen yazılıma uymaz.
Şimdilerde pandemi döneminde şekillendirme süreci bir ileri evreye taşınıyor. İsteseniz de istemeseniz de aşı olacaksınız mesela... Karşı çıkmanız fevkalade ilkeldir çünkü... Zorla aşı yapılmayacak belki ama ikna edileceksiniz. Bir sonraki aşamada çip taktırmanın hayatı ne kadar kolaylaştırdığı kazınacak beynimize ve biz değilse bile bir sonraki nesil ya da bizim torunlarımızın rutini olacak. Bunun açık tanımı da, tasmayı büsbütün teslim etmekten başka bir şey değil... Ramak kaldı.