TTGF: TASAVVUF, TARİKAT, GELENEK, FELSEFE

Abone Ol


 

     TTGF’nin din anlayışı:



TTGF çevreleri (şimdi bunların ortak paydası ‘sivil toplum’),  “Kur’ân’ı siz anlayamazsınız, herkes anlayamaz!” diyerek Kur’ân’ı kendi üzerlerine zimmetliyorlar.



ur’ân’ı, sadece bu ‘müfsit hükmü’ söyleyenler anlayabilirmiş. Kur’ân’ı böylece devreden çıkarıyorlar ve kendi hükümranlıklarını inşa ediyorlar. Kur’ân’ın onlarca ayetinin üzeri çizilmeden bu müfsit hüküm söylenemez. Çünkü Enfal suresi-29. ayet başta olmak üzere, Kur’ân Müminlere iyi ve kötüyü (doğru ve yanlışı) ayrıştıracak “anlayış vaat ediyor”. Kuran kendini isteyene açar. Kur’ân’ın apaçık, anlaşılır bir kitap olduğunu ifade eden ayetlere basit bir arama ile herkes ulaşabilir. Kur’ân’ı üzerine zimmetleyenler müntesiplerini din doyum merkezlerinde “mükerrer okuma/patinaj” yöntemleri veya anlata geldiğimiz yöntemlerle doyuruyorlar.



TTGF’yi esas alan kesimlerin yayınlarında, şu türden sözüm ona “dini sohbet konularına” benim gibi siz de şahit olmuşsunuzdur. Bu dört maddeyi bizzat TTGF ehli bir radyodan not ettim: 



1. Havadaki sineği el ile öldürmenin sünnetteki yeri.

2. Sakal sıvazlamanın sünnetteki önemi.

3. Elbiseyi sağdan giymenin sünnetteki yeri.

4. Tespihi parmak sayısı ile mi, yoksa tespih ile mi çekmeli…



İşte görüyorsunuz; ibadeti müzik; futbol: besmelesi düdük, kebair günal sektörlerinden bahsetmezler.



İslam’ı, sinek öldürme, sakal sıvazlama seviyesine din düşmanları bile indiremedi… Bu maddeleri dini sohbet adı altında sayıp dökmek; dinin bizzat din ehli tarafından içinin boşaltılması demektir. Bir kısım sure ve duaları binler adedinde okutmanın, patinaj yaptırmanın amacı, gerçek bilgilere ulaşmalarına mani olmak içindir.



Kur’ân’ın üç vasfı vardır:

Lafzı, manası, gayesi…




TTGF ehli müritlerini sadece lafızla meşgul ederler. TTGF’nin batıl inanç ve amellerine ilişkin takoz kalınlığında kitaplar var. Ancak şu metindeki izahlar, durumu anlamak için yeter. Sıradan bir insan, basit bir arama ile TTGF’ye ilişkin şu metindeki izahlardan daha vahimlerine ulaşabilir.



Din; bizzat Müslüman eli ile ve din adına ifsat ve tahrip edilmedikçe, kâfir eli ile zaten edilemez; edilebilseydi bu din çoktan tahrip edilir, eser kalmazdı… Bu gerçeği anlamak bile yeter. Balta ile orman hikâyesi… Ormana; nedir bu başına gelenler, devamlı kesilip-biçiliyorsun dendiğinde; baltanın sapını kastederek; “sapı benden!” demiş. İslami sapmaların sebebi de, okuyup-düşünüp, inanç ve amellerinin sağlamasını, Kur’ân ve sünnetle yapmayanlar yüzündendir; yani sapı bizden.

 

     Tuzak bilgi teslisinin (Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji) başlı başına batıl din olduğu (Afyonhaber’de’) yazı arşivimizde mevcut. Dünyada hiçbir ticaret, DİN TİCARETİ kadar daimi değildir. Her tüccar iflas edebilir; din tüccarı hariç! Bu ticaret hem vergiden muaf, hem de gönüllülük usulü ile kayıt dışı yapılıyor. Vekâlet kavramları kullanmadan bu ticaret ehli ayakta duramaz. İnsanlar; dini reddetmek veya dini yeşile boyayarak sahiplenmek, ya da; “biz herkese eşit mesafedeyiz, biz din, dil, ırk gözetmeyiz” diyerek kozmopolitizmi ilan ediyorlar ama din de diline doluyorlar. ‘Ayrım’ başka şey, ‘gözetmek’ (dikkate almak) daha başka şeydir! Mazlumun dini sorulmaz, ayrım yapılmaz. Tamam. Irkın üzerini çizmiyorum; o şöyle dursun. Ama biz “din ve dil” gözetmeyecek isek Çanakkale savaşını niye yaptık? Kavramları gözetmeden din ve dil gözetilemez.  Kavramlar bilinmiyor; o halde din doyum merkezleri, din acenteleri, ideoloji merkezleri; 5, 10, 20, 40 yıllık aralıklarla kapınızı çalar.

 

      Yanlış, felaket, ihanet, darbe, kalkışma; bunlar birer ‘marka’, (bir kesimle sınırlı) değil; bir zihniyettir. Düşünme biçimleri aynıdır; vekâlet kavramlarıdır. Bunu bilmeyen, başına gelen bir felaketi atlatmanın hüzünlü sevincini yaşar. Ama kavramlar bilinmediği için ihanet şebekeleri kapıyı devamlı çalıyor.