İlgili bakanlığın adı, “Tarihi değerler ve seyahat bakanlığı” olmalıydı. Kurum ve kimlik kavramlarından sonra evlerinin adı bile İngilizce olan Türkiye’nin kendine ait bir tanımı kalmadı. Tanımlayan hükmeder. Dil vatanın ruhudur, çimentosudur; ithal kavram ile vatan ayakta kalamaz. Çünkü “hakiki vatan, husûsen lisandır.” Söz konusu dilse gerisi (vatan) teferruattır. Dilden bir sonraki duraktır vatan. Dilini bilmeyenler vatansız dünya vatandaşıdır.
Kavram, kimlik, komşu, din, düşünce; bunlar birbirinden bağımsız kavramlar değildir. Kimlik sahibi bir kişi komşusunun kim olduğuna dikkat eder. Bir Türk’ün Avrupa’dan mülk alması ile bir gayri Müslim’in Türkiye’den mülk alması aynı şeyler değildir. Avrupa’dan mülk alan, ezansız yaşamayı seçmiştir. Komşu konusunda kendi insanımıza karşı bile seçici davranan bir milletiz ve bu yüzden “Ev alma, komşu al” atasözü var. Bu atasözü, yabancıya mülk satmaya, onu vatandaş yapmaya engel değilse, atalarımız ve tarihimiz ile bir alakamız kalmadı demektir. Dili-dini yabancı, hiçbir ahlaki ilkesi olmayan bir yabancı sana komşu olmuş. Buna “Maraş’ın işgali” denir. Turist döviz bırakmaz, kirini-pasını bırakır; çünkü tuvaletinde taharet musluğu bile yok.
Türkiye’de nerede bir ‘kaya’ bulsalar, hemen altını oyuyorlar; “turizme kazandıralım” diye… Yedi düvele, “gelin cennet vatanın en cennet kıyıları sizin; iç, çorak kısamlar bizim. Turisti yaşat ki devlet yaşasın. Size güzel yemekler yapalım, zaten Unesco’dan aşçılık belgesi aldık, size iyi hizmet vermek için turizm liseleri açtık” çağrısı var. Bu yeni değil; yüz senedir yurtta turizm, cihanda turizm bunalımı var. Kıyılarımız; güneş, kum, çim, çam, yağ, bal akıyor; Anadolu halkı bu nimetlerden, kıyılardan mahrum. Kıyılarımızda İngiliz, Rus, Arap, Ukrayna, kolonileri kuruldu. Ukraynalı bir grup, Antalya’dan tek kalemde ‘yirmi daire’ satın aldı. Çanakkale kahramanı Seyit onbaşının ve 57. alayın torunları alamıyorlar; onların para birimleri ile yarışamıyorlar. Yerliler alamazken, parayı veren düdüğü çalacak, mülkü kapacak ise; biz Çanakkale’de niçin savaştık?
Türkiye’nin doğal nüfus yapısını kökten bozanlar: Savaş ve rejim firarileri, turist ve döviz zorbalığı ile Türkiye’den mülk alanlar; işin üç boyutu var. Al birini vur ötekine! Ukrayna, Rusya, Suriye, Irak, İran ve Afganistan’dan gelip mülk alanlar; bunların hepsi (dikkat!), savaş firarisi, rejim firarisi, kaos firarisi, hoşnutsuz zümre; hiçbirisi mülteci değil. Bu ülkelerin hepsinde rejim bunalımı var. Rejim bunalımı, savaştan beterdir. Adam ülkesi ile kavgalı; geleceğini göremiyor. Vatan inancı yok; savaşmak, seferberlik istemiyor. Askerlik yapmayacağı Türkiye’ye firar ediyor.
Derler ki; “gâvurun aklı olsaydı Müslüman olurdu.” Müslüman’ın aklı olsaydı gâvura (dövize) muhtaç olmazdı. Yüz yıllık hatalarımızı, yabancıları buyur ederek mi örteceğiz? Bir süre konforlu yaşamasak dövize de muhtaç olmayız. Balta-kürekle savaş kazanan Türk millet, İslami kimliğini esas alırsa kimseye muhtaç olmaz. “Sıfır gümrük-sıfır kimlik” noktasına gelen bir Türkiye var. Turistin, yabancının, firarinin, kimliği olmaz. Kimliği olmayan ‘nankör’ olur ve kimliksiz için şu atasözü geçerlidir: “Besle kargayı oysun gözünü!”
“Seyahat edin ki sıhhat bulasınız.” (Hadisi şerif) Sıhhatimize mani olmayacak şekilde, seyyah da kabul ederiz; seyahate de gideriz. Ama günümüz turizm politikasının hiçbir ahlaki ilkesi, seçiciliği yok. Bütün bunlar doğru düşünememek, kavramları bilmemekle ilgilidir. Rejim, savaş, kaos firarileri; koloniler (müstakil şehirler) oluşturdular. On yıl sonra birçok bölgede Müslüman Türkler azınlık durumuna düşecek. 2022’de her üç konuttan birisini firariler aldı; giderayak üç konuttan ikisini ve daha fazlasını firariler alacak. İşte bütün bunlar kültürdür. Kültürün tabiatında firarilik vardır; sınır tanımaz; sınır korumaz. “Kimlik siyaseti yapmayacağız” diyenler buna katlanacak. Firarinin gelip mülk alması insan haklarıdır, evrensel değer ve hukuktur. Firariye ‘git’ dersen, insan hakları üzerinden kendini savunacak. Afyonhaber’deki yazılarımızı okumadan ithal kavramların üzerini çizmek imkânsızdır. İthal kavramlar çizilmeli; yoksa başınıza gelenler geleceklerin garantisidir.