VAH Kİ NE VAH...

Abone Ol

 



Kültür ve medeniyet katliamı insan katliamından çok daha ağırdır. Zira bununla katledilen insanın (öldükten sonra hiçbir işe yaramayan) bedenini değil, ‘insana-insanlığa dair’ olan katledilmektedir. Ünlü Fransız düşünür Victor Hugo’nın şu sözü konuyu vuzuha kavuşturuyor sanırım; ‘sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!... Ölüm her şeyi yok edecek; ruhları sevmeyi deneyin…’ Medeniyet insanlığın ruhudur…

 


Geçmişte medeniyet katlinin çok acı örnekleri var tabii... İslam, insanlık ve medeniyet bakımından en ağırı da Bağdat’ın Moğollarca işgali ve Endülüs’ün düşüşü sonrası yapılan katliamlardır. İnsan katliamından bahsetmiyorum sadece... Kültür hatta medeniyet katliamından bahsediyorum. Aslında bir ileri aşamadan ‘bilim katliamından’ bahsediyorum. Barbar Moğol ve barbar Avrupalılar yüzyılların birikimini, insanlığın birikimini nasıl da öyle bir anda yok ettiler. Küçük kıyamet desek, Nuh tufanı desek yeridir. Görece olarak kısa bir sürede oldu-bitti her şey...

 

Bakın nasıl bir medeniyet varmış… Belki şaşırtıcı olacak ama, Endülüs’te (elbette müreffeh zamanlarında) okuma yazma oranı % 99 idi. Avrupa’da en baba kütüphanede birkaç bin kitap varken, Endülüs’te köylere kadar kütüphane kurulmuş, milyonu aşan kitapların yer aldığı kütüphaneler vardı. Özel kütüphane o dönemde bir yaşam şekli idi. “X. yüzyılda İslam dünyasındaki herhangi bir özel kütüphanede bulunan ortalama kitap sayısı, aynı dönemde Batı’nın bütün kütüphanelerinde bulunan kitap sayısından fazlaydı. Fernand Grenard, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü adlı eserinde Batı’da XVI. yüzyılda yaşamış V. Karl’ın 900 ciltlik kütüphanesiyle iftihar edilirken bundan dört asır önce Endülüs’te Halife Hakem’in sarayında 400.000 cilt kitap olduğunu yazar.” (tırnak içi alıntıdır).

 

Bağdat da öyleydi… Bir bilim merkezi idi… Pozitif bilim… Son birkaç yüz yılda Avrupalılar tarafından keşfedildiği ileri sürülen birçok buluşun temelleri burada atılmıştı. Ama bir başka barbar Moğol; sadece insanları değil, kitapları da kılıçtan geçirdi. Elbette yukarıdaki her iki durum matbaanın keşfinden önceki dönemle ilgilidir.

 

Tarihin ilerleyen zamanlarında çok daha vahşileri gerçekleşti. Hem insan, hem medeniyet katliamı bakımından… Ama çok daha profesyonelce… Sigaranın insanı öldürmesi gibi zamana yayılı… Kanser hücreleri yeterince oluştuğunda bir anda ortaya çıkacak ve sizin gayretiniz hiçbir işe yaramayacak…

 

Bizim bakımımızdan ip yüz yılın ilk çeyreğinde koptu aslında... İyi-kötü bir ses veren var derken, ağır bir travmadan sonra o büyük medeniyetin son temsilcisinin de eli kolu bağlandı. Medeniyete dair her ne birikim varsa kimi zaman hard olarak, kimi zaman soft olarak toprağın altına gömüldü. Aradan geçen yaklaşık yüz yılda kırıntılar dışında medeniyetten eser kalmadı. Kalabileler de; ‘o orada (arşivde) biz burada’ iki yabancı gibiyiz.

 

Kurutulan köktü yani... Değerlerdi... Medeniyete-insaniyete dair değereler... Kök kuruyunca beden ayakta kalabilir mi hiç... Kalmadı da zaten... İnsanlığın kökünü kurutan bir tanesi hariç... Ona batı medeniyeti deniyor. Herkesin aşık olduğu kendi katili yani...

 

Şimdilerde bütün meramımızı bu medeniyetin, yani Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin istediği kadar ifade edebiliyoruz. Düşünsenize; onun programı (facebook; twitter; hotmail, gmail, zoom...) üzerinden haberleşiyor, onun ürettiği teknolojiyi (telefon, bilgisayar, android, ios, microsoft office, windows) kullanıyor, onun değerleriyle (demokrasi, hukuk devleti, insan hakları) konuşuyor, dini onun istediği sınırlar (seküler, laik) içerisinde anlıyor, onun istediği gibi giyiniyor (ceket-kravat, pantolon-gömlek), onun ekonomisini (kapitalizm) savunuyor-anlatıyor, kadınlarımıza-çocuklarımıza onun verdiği hakkı veriyor, çocuklarımıza onun dilini öğretiyor, görgü ve nezaket kurallarını onun standartlarında kabul ediyor, onun askeri teknolojisini kullanıyor, onun askeri ittifakı içerisinde yer alıyor, onun temsil ettiği ekonomik sosyal ve siyasi değerlerin temsilcisine (Avrupa Birliği) dahil olmak için tam 60 yıldır kapıda bekliyor-ara ara efeleniyoruz. Onun onun onun... Ama biz yine bağımsızız, biz yine özgürüz, biz yine müslümanız... Vah ki ne vah... halimize...