“Kanaat sahibi ol ki, insanların en şükredeni olasın” (İbn Mace, Zühd 24)

Dinimizin en temel amaçlarından biri sağlam bir toplum meydana getirmektir. Toplum yapısını oluşturan en temel unsur ise ailedir. Aile; akrabalık ilişkisiyle birbirine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği birlikteliğe denilmektedir. Bu birlikteliği sevgi ve saygı çerçevesinde, anlayışla, eşler arasındaki hukuka riayet ederek, şükür ve kanaat içerisinde devam ettirirsek, her günümüz bir öncesinden daha güzel olacaktır. Hüzünler, sıkıntılar, dertler, hayatın zorlukları sağlam bir aile birlikteliğimizde en aza inecek, sevinçlerimiz, neşelerimiz, mutluluklarımız ve huzurumuz en ulvi noktalara çıkacaktır. Huzurlu bir hayat yaşamak, toplumsal mutluluğumuzu devam ettirmek istiyorsak, aile hayatımıza, ailede şükür ve kanaat konusuna önem vermek durumundayız.

Evlilikler saygı, sevgi, hoşgörü, şefkat, güven, merhamet, fedakârlık, özveri üzerine kurulmalıdır. Mutlu bir evlilik üzerine kurulmuş huzurlu aile yuvasının devamı, bu yuva kurulurken zorlaştırmaktan ziyade kolaylaştırmakla mümkündür. Lükse kaçan, aşırı bir şekilde israf boyutlarını aşan ve sadece insanların beğenisini kazanmak için gerçekleştirilmek istenen evlilikler kişilere ağır külfetler getirmektedir. Dinimiz her hususta olduğu gibi aile kurulması esnasında da mutedil olmayı, maddi ve manevi sıkıntıya neden olacak davranışları sergilememeyi bizlerden istemektedir. Çünkü zor, külfetli, maddiyat ve çıkar üzerine kurulan evlilikler mutluluk getirmemekte ve çoğu zaman da süreklilik arz etmemektedir.

Aileler hayatlarının her safhasında ellerine geçmeyecek şeylerin hayalini kurup onların peşinden sürüklenip gitmek yerine, ellerinde bulunan imkânları en güzel şekilde değerlendirmelidir. Olmayacak şeyleri temenni etmek haset ve kin duygularını beslemektedir. Eşimiz bizim hayat arkadaşımız, aynı yastığa baş koyduğumuz dert ortağımızdır. Aile hayatımızda olmayacak şeyleri temenni edip huzurumuzu kaçırmak ve bu sebeple birbirimizi üzmek yerine, birbirimize hayrı, güzelliği, şükrü, kanaati tavsiye ederek huzurlu olmanın yollarını aramalıyız.

Şükür ve kanaat önemli iki ahlaki değerdir. Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip hamd etmektir. Şükür, Rabbimizin verdiği nimetleri O’nun meşru kıldığı yerlerde kullanmaktır. Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Kanaat ise eldeki ile yetinmek, ihtiyaç dışındakilere göz dikmemek ve kararını bilmektir. Az mala sahipken korkmamak ve çok mala sahipken şımarmamaktır. Kanaat, gönül tokluğudur. Kanaat, Yüce Rabbimizin takdirine razı olmaktır. “Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir” ve herkesin bu hazineye ihtiyacı vardır. Allah Rasulü (s.a.s): “Allah’ın taksimine razı ol ki insanların en zengini olasın.” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd 37)

Şükür ve kanaat; mutlu olmanın, çevremize mutluluk tohumları ekmenin, kendimizi tanımanın, hayatı anlamanın, kendimizle, Rabbimizle, toplumla ve tabiatla barışık olmanın bir göstergesidir. Tüketim çılgınlığının çok fazla olduğu günümüz ortamında, şükür ve kanaate her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğu açıktır. Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, var olanla yetinmek gibi davranışlar bizi kanaate götürürken, bütün bunlar aslında işin manevi boyutu olan şükür duygumuzu da beslemektedir. Şükür ve kanaat bir imtihandır. Hayatımızda şükür imtihanı da var, sabır imtihanı da. Allah bazen darlık verir sabır ister, bazen bolluk verir şükür ister. Bazen hastalık, bazen sağlık verir. Şükredebilmek için kanaatkâr olmak gerekir. Peygamberimiz (s.a.s): “Kanaat sahibi ol ki, insanların en şükredeni olasın” buyurmuştur. (İbn Mace, Zühd 24)

Aile bireyleri her daim şükür ve kanaat bilinci içinde olmalıdır. Bulunduğu durumdan memnun olmayan insan bilmelidir ki onun yerinde olmak isteyen çok sayıda insan vardır. Mevlana Hazretleri bu hususu şöyle vurgulamıştır: “Başkalarının bahtiyarlığına imrenme! Çok kimseler vardır ki, senin hayatına gıpta ediyor.” Sürekli tüketimin ve lüksün özendirilmesi sonucu günümüzde kanaatkârlık ve şükür büyük oranda azalmakta, tüketmeyince, istediği bir şeye sahip olamayınca sanki kendinde eksiklik hisseden bir anlayış yerleşmeye başlamaktadır. Tüketme âdeta amaç hâline gelmiştir. Kuşkusuz bu anlayış aile bireylerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle anne babalar tüketim konusunda daha titiz davranmalı, ihtiyacına göre harcamada bulunmalı, izlediği reklamlardan veya komşularının sahip olduklarından etkilenerek ihtiyacı olmayan bir şeye sahip olmak için çabalamamalıdır. Kullanılmayan durumlarda elektriği kapatmalı, suyu gereksiz yere akıtmamalı, artan yemekleri dökmemeli, ekmekleri çöpe atmamalı, eşyaları henüz eskimeden değiştirmemelidir.

 Şükür ve kanaat duygusunun kazanılmasında ailenin etkisi önemlidir. Anne baba her konuda olduğu gibi kanaat ve şükür konusunda da çocuklara güzel örnek olmalıdır. Anne ve babanın hareketleri, duyguları, düşünceleri, gerek birbirlerine gerekse çocuklara ve olaylara karşı tutumları, konulara yaklaşımları, çocukları olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Çocukların yanında yakınılmamalı, dert yanmamalı, devamlı eksiklikler dile getirilerek kanaat etmeyen, şükretmeyen bir tutum takınılmamalıdır. Anne ve babalar zaman zaman güç durumda olan, sıkıntıda olan insanlardan söz etmeli, kendilerinin sahip oldukları imkânları ve iyi yönleri sık sık vurgulamalıdır. Çocuk böyle bir ortamda büyürse, çevresinde kanaatkâr olan, şükreden kişiler görürse, kendisi de hayata olumlu gözle bakar, kanaatkâr olur, şükreder. Fakat aile bireyleri kendilerinden kötü durumda olanlara hiç bakmaz, onları görmez, devamlı kendilerinden daha iyi durumda olan kişilerle kendilerini kıyaslar, “onların şu imkânları var, bizim yok, şunu alamadık, bunu alamadık gibi” sözler söyleyerek yakınırlarsa, şükür hiç akıllarına gelmezse, onların yanında büyüyen çocuklar da kuşkusuz kanaat etmemeye, yakınmaya başlar, sahip olduklarını görmez, şükretmeyen ve kanaat etmeyen bir birey haline gelirler. Öyleyse anne babalar gönül dünyalarını zengin tutmalı, parayı, maddiyatı ön plana çıkarmamalı, zenginliği sadece para ile ölçmemelidir. Anne baba tok gözlü olmalı, çocuğun yanında sık sık para hesabı yapmamalı, zengin olanların yaşantısını imrenilecek şekilde anlatmamalıdır.

Ailede şükür ve kanaatin olması için her ihtiyacımızın tam olması gerekmiyor. İçinde bulunulan durum şükür için yeterlidir. İnsan istekleri sınırsızdır. Her şeyin en iyisini ister. En iyi araba, en iyi ev kendisinde olsun ister. En güzel, en değerli ve hatta en varlıklı kişinin kendisi olmasını ister.  Fakat bir realite vardır. Her şey imkânlar ölçüsündedir. Ailedeki bazı eksiklikler yüzünden, eşler arasında olumsuzluklar, istenmeyen durumlar yaşanabilir. Böyle durumda eşler birbirine destek olmalı, ellerinde bulunan imkânlar ölçüsünde bu hayatı mutlu yaşamak için gayret göstermelidir. Maddi olarak her ihtiyacımız tam olmayabilir ancak bizlere düşen, elimizde olanın kıymetini bilerek ve helalinden kazanmak suretiyle daha iyi duruma gelmek için çalışmaktır. Aynı zamanda bize en çok iyilik ve ikramda bulunanın Yüce Rabbimiz olduğunun bilincinde olup, O’nu anlamak, O’na muhabbet beslemek ve her daim şükür ve kanaat içinde olmaktır.

Ailemizdeki sevgimiz, saygımız, huzurumuz, kanaatimiz, şükrümüz daim olsun…


Hasan DEMİR
Afyonkarahisar Müftülüğü
Şube Müdürü