Huzur ve mutluluk...Sürekli olmasını istediğimiz gönül rahatlığı ve hiç bitmesin dediğimiz sevinç. Evde, sokakta, iş yerinde, çarşıda, pazarda her yerde talep ettiğimiz, ulaşmayı arzuladığımız hisler dünyamızın tercümanı. Anlık duyguların, dingin vakitlerin, zamana yayılmasını hayal ettiğimiz düşüncelerin harmanı.
Bazen mutluluğu uzaklarda ararız. Yanına yaklaştıkça mesafelerin daha da arttığını görür, huzurumuz kaçar. Huzurun peşine düştüğümüzde ise yorgunluğumuz kadar mutsuz oluruz. Bazen de mutluluğu bir şarta bağlarız. Emek sarf ettikçe gerçekleşmediğini görür huzurumuz gider. Huzur nerede dediğimizde ise söylemlerimiz kadar mutsuz oluruz.
Oysa ki huzur ve mutluluk hemen elimizi uzatınca, tutuverecek kadar yakın, eğer diye başlayan cümlelerden arınınca, duyuverecek kadar aşkındır.
"Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı." (Nahl Sûresi, 16/80.) ayeti mucibince huzurun adresi bellidir. Ve yine "Ey Adem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin.(mesken edinin.)" (Bakara Sûresi, 2/35.) ayeti gösterir ki evin sahibi, ilahi bir bağla bağlanan, birbirine eş olan erkek ve kadındır. Evin mesken kalması, huzur ve sükun bulabilmesi için de aile bireylerinin "Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz."(Bakara Sûresi, 2/187.) fehvasınca hareket etmeleridir.
Bu örtü, bazen mahremiyete çekilen bir perdedir, ayıpları ve hataları kapatır. Bazen de kötülüğü örten bir siperdir, sadece iyiyi ve güzeli ortaya çıkarır.
Kimi zaman, mevsime göre tercih edilir, değişen tavırlara anlayışı öğretir. Kimi zaman da beden ölçüsüne göre giyilir, dengeye ve denkliğe öğüt verir.
Huzur ve mutluluk... Sürekli kalması için emek verdiğimiz özveri, hiç bitmesin diye döktüğümüz alın teri.
Yıldız MUMYAKMAZ
ADRB Vaizi / Koordinatörü