Tarihçi Yazar Dr. Oğuz Kalafat, Zafer Haftası vesilesiyle daha önce gündeme gelmeyen bir konuyu gün yüzüne çıkardı: Büyük Taarruz'a giden yolda İonya Tezi…

İşte o yazı…

BÜYÜK TAARRUZ'A GİDEN YOLDA “İONYA TEZİ”

Dr. Oğuz KALAFAT
Tarihçi - Yazar

Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Türk ordusunun savunma durumu yeniden gözden geçirilirken topçu birlikleri ve süvarilere hemen saldırı eğitimi verilmeye başladı. Bu durumun sebebi hem Yunan ordusunun ilerleyişinin durdurmak hem de ele geçirdiği alanları daraltmaktı. Asıl hedef Mustafa Kemal Paşa tarafından her ne kadar “Akdeniz” olarak ortaya konsa da uzun yıllar savunma ve gerilla taktiği sergileyen birliklerin hızlı şekilde atak pozisyonuna dönüşümünün sağlanması zor bir süreçti. Türk ordusu saldırı üzerine yeni harekât planı içerisindeyken Kemalistlerin(1)  uğraşması gereken önemli konular da bulunmaktaydı. Özellikle Fransa ve İtalya ile sürdürülen barış görüşmeleri Türk bağımsızlık savaşının göze çarpan gelişmeleriydi. Nitekim askerî başarıların bir sonucu olarak politik başarılara Büyük Millet Meclisinde iyimser yaklaşılmaktaydı.

Türk tarafında yaşanan gelişmeler dışında Yunanlılarda da güncel politikalar üretilmekteydi. Özellikle Anadolu’nun büyük kısmı, İstanbul-Çanakkale boğazları, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne yönelik ayrı ayrı askerî-politik girişimleri Türk direncine göre değişebiliyordu. Bu noktada işgalci devletlerin bilinmesi gereken şu tezleri gündemdeydi:

•             Wilson prensipleri doğrultusunda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tezleri: Söz konusu bu önermelerin temelinde ABD’nin zengin ham madde kaynağı olan Anadolu ve Orta Doğu’yu İtilaf devletlerine bırakmamak, yönetimini ele geçirmek, kendi iktisadi planlarına göre bölgede yeni düzenlemelere gitmesi yatmaktaydı. Zira Wilson Prensipleri 12. Noktasına göre Türk egemenliğine ait yerler Türkler tarafından, bu bölgelerin dışındaki alanlar İtilaf grubu istekleri doğrultusunda ve kısmî özgürlük çerçevesinde “mandater veya himaye” şeklinde değerlendirilecekti. Yalnız Türk egemenliğine ne geniş yerler ne de geniş haklar verilmesi düşünülmekteydi. Ayrıca boğazlar herkese açık olacak ve bu kritik geçiş arz eden suların güvenliği kendilerine ait olacaktı. Ek olarak Ege suları ve adaları da bu şekilde uluslararası denetime tabi olacaktı. Görüleceği üzere ABD tezleri Türk egemenliğini körelten ve kısıtlayan örüntüdeydi.

ABD tezlerinden ikincisinde ise Türklere ait Avrupa’daki toprakların tamamının Bulgaristan’a (2)  verilmesi planlanmaktaydı. Zaten 21 Eylül 1918 tarihli ABD muhtırasında İstanbul’un uluslararası komisyona verilmesi ve diğer yerlerin Bulgarlara bırakılmasını istemişti. ABD’nin İstanbul ile ilgili dikkat çeken diğer bir tezi ise “Konstantinopolis Devleti” kurulması üzerineydi. Açık bir şekilde görülüyordu ki ABD Türk bağımsızlığına tamamen karşıt bir politika gütmekteydi. Nitekim King-Crane Komisyonu ve Harvard raporlarında Türk mandası sorumluluğunun alınması sakıncalı görülmekteydi.

•             Yunan Tezleri: İşgalci kuvvetlerden olan Yunanlılar Anadolu’daki beklentilerini güncellerken planlarını sürekli yeniledi. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra saldırı pozisyonundan ziyade kazanımlarını korumaya yöneldi. Özellikle Afyonkarahisar-Kütahya-Uşak hattı olan Dumlupınar mevkiinde savunma hattını güçlendiren Yunanlılar, Afyonkarahisar’da birliklerini yerleşik hâle getirmişti.

Yunanlılar askerî anlamda işi sıkı tutmaya çalışırken uluslararası politikada farklı yaklaşımlar planlamaktaydı. 1909 yılında Venizelos liderliğinde başlayan yayılmacı politika minvalinde Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz İtilaf devletlerine sunulan teklifler vardı. İzmir’in kendilerine verilmesi karşılığında bu ittifaka girme anlaşması Yunanistan iç politikasındaki karışıklıklar nedeniyle gecikse de bu durum ancak 1917 yılında gerçekleşti. Ayrıca İngiltere Hindistan’daki çıkarları doğrultusunda güvenilir bir Doğu Akdeniz iş birlikçisi olarak Yunanistan’ı düşünmekteydi. Mutual çıkar ilişkisinin sonuçları dünya savaşının sonunda somut şekilde görülmekteydi. Fakat Türk ordusunun toparlanıp Anadolu’da etkin olmaya başlamasıyla Yunan-İngiliz ittifak tarafında işler daha karmaşık hale geliyordu.

•             İngiliz Tezleri: Türkler, Mondros Ateşkes Antlaşması esnasında İngilizlere açık şekilde biat edeceklerini belirtirken sadık ve güvenilir bir devlet olunabileceğinin mesajlarını mütareke döneminin farklı zamanlarında birçok defa iletmiştir. Zira Sultan Vahdettin bu anlaşmanın şartlarının ağır olmasına bakılmaksızın hemen kabul edilmesi taraftarıydı. Bu tür bir durumda bile ilişkilerin süreç içerisinde düzelebileceğini savunuyordu. İngilizler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinden Anadolu’daki bu ortamı sonuna kadar kullanacaklardı. Özellikle savaşın ağır mali yükü bağlamında Osmanlı topraklarında zararı ödetmek üzerine her türden gelir getirici faaliyete yöneldiler. Bunun dışında Osmanlı Devleti idaresine yönelik kurdukları kontrol mekanizması sayesinde İstanbul kenti ve boğazları bırakacak gibi görünmüyorlardı. Türklerin, İngilizlerden beklentisi “himaye” tezine çok yakındı. Zaman kazanmayı düşünerek planlanan bu girişimler “dostane ilişkiler” çerçevesinde görülmekteydi. Himaye tezinde İngiltere tarafından öne çıkan düşünce ise Orta Doğu’da saltanat ve özellikle hilafeti kullanabilecekleri yaklaşımdı. Bu doğrultuda Türkleri himaye tezinin mantıklı olduğu görülmekteydi.

İonya Devleti Tezi/Projesi veya Önermesi

Yunanlılar hem uluslararası arenada hem de Batı Anadolu’da, Ege Bölgesi’ni işgal etmediklerini göstermek/anlatmak için farklı bir tez öne sürdüler. İşte bu tezin adı “Bağımsız İonya” idi. Bölge Rumlarının ortaya attığı bu tezin temellendirilmesi kolaydı. Çünkü bu bölge daha önceden İonya olarak adlandırılmıştı ve bağımsız bir devlet tezi çoğu taraflar için kabul edilebilirdi. Zira Yunanistan’ın için işgalci durumu da böylece ortadan kalkacaktı. Bu tez ilk kez öne sürüldüğünde İngiltere bu duruma sıcak baktı. Çanakkale’yi de içine alacak “İonya Devleti” projesi İngiliz Başbakanı Lloyd George tarafından da kabul gördü. Söz konusu bu devletin yönetimi de Yunan hükümeti tarafından belirlenecekti. Önerilen bu proje/tez 27 Şubat 1922 tarihinde resmiyet kazandı ve Yunanlıların bu girişimlerinin hiçbirinin basitlik/sıradanlık arz etmediği açıkça görülmekteydi. Şubat 1922 yılında kurulan İonya Devleti’nin serüveni Türklerin askeri başarıları sonucunda zor bir döneme girdi. Geniş Ege Bölgesi Devleti olarak kurulan bu devletin sonu Türklerin askerî harekatları olan 27 Ağustos’ta Afyonkarahisar’ın geri alınması-30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi-9 Eylül’de İzmir’in geri alınması süreci sonrasında geldi.

Büyük Taarruza Giden Yol

Anadolu’nun işgalinin Türk halkı tarafından reddedilmesi neticesinde askerî çatışmalar her bölgede kendini gösterdi. Türk kuvvetlerinin birliğini Mustafa Kemal Paşa önderliğinde sağlanması, Büyük Millet Meclisinin açılması ve kanunların yürürlüğe girmesi, savunma savaşlarında başarıların elde edilmesi, düşman kuvvetlerini Anadolu’dan çıkarmak için ordunun saldırı eğitimlerini tamamlaması sonrasında Kemalistler, Ege Bölgesi’nde etkinliğini artırdı. 26-27 Ağustos 1922 tarihlerinde Afyonkarahisar’dan başlayan Türk süvarilerinin saldırısı ve 2-4-5-6. tümenlerin faaliyetleri Yunanlıları birden sıkıştırmıştı. Çünkü İtalyanların Akdeniz Bölgesi’ndeki alanlardan çekilmesi, güneyde Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması, Ermenilerin Doğu’da hareketsiz bırakılması Türklerin Ege bölgesine konsantre olmasına olanak sağladı.

Buyuk Taarruz Askeri Duzen

Afyonkarahisar denince akla gelen üç kelime Afyonkarahisar denince akla gelen üç kelime

Büyük Taarruz Askerî Düzen Görseli

Türk birliklerinin planlı ve hızlı askerî baskınları neticesinde ve 30 Ağustos 1922 tarihindeki “Dumlupınar Zaferi” yukarıda saydığımız bütün tez/projeleri ortadan kaldırdı. Mustafa Kemal Paşa ve onun liderliğinde Türkler muazzam bir başarıya imza attı. Hızlı ve kararlı şekilde ilerleyen Türk kuvvetlerine karşı beklenmedik yenilgi alan Yunanlılar hakkında Paşa, bu savaşı “Yunansındığı Zaferi” (3)  olarak nitelendirmişti.

Son olarak askerî gücün politik olayları yönlendirdiği mütareke döneminde üstün mücadele sergileyen Türk ordusu ve halkını kutlu zaferin yıl dönümünde saygıyla hatırlıyoruz. Bağımsızlık mücadelesinde hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Büyük Taarruza Ait Fransızlar Tarafından Çekilmiş Fotoğraflar

Buyuk Taarruz Turk Askerleri1

Buyuk Taarruz Turk Askerleri2

Buyuk Taarruz Turk Askerleri3

Buyuk Taarruz Turk Askerleri4

Dipnotlar:

[1] Kemalist kavramı İngilizlerden tarafından Kurtuluş savaşında Kemal Paşa’yı takip edenler (asker, halk, politikacı, din adamı, eğitimci, basın mensupları gibi gruplar) olarak tanımlanmaktaydı.

[2] Bu noktada ABD tarafından Bulgaristan’ın tercih edilmesi, İngilizlerin Yunanlılarla yakın olmasından kaynaklandığı düşünülebilir.

[3] Balkanlarda sayıca fazla Sırpların az ve aniden saldıran Osmanlı kuvvetleri tarafından sindirildiği “Sırpsındığı Zaferi”ne ithafen Mustafa Kemal Paşa’nın benzetim yaparak söylediği bir sözdür.

Kaynaklar

Bülent Tanör, Türkiye’de Yerel Kongre İktidarları (1918-1920) (Ankara: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayın, 1998).

Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1975).

Nikolay Georgiyeviç Korsun, Türk-Yunan Savaşı 1919-1922, (İstanbul, Kronik Kitap, 2020).

Editör: Birinci Editör