GÜZEL KÂRLARA KAVUŞUN

Nevzat Dede


Sevgili kardeşlerim bir gün sizler de büyüyecek parayla uğraşacaksınız.


Ticarette iki sonuçtan birine ulaşılır. Kâr veya ziyan(zarar). Kâr ve zarar iki ayrı uç noktalarıdır. Biri müspet (olumlu) neticeyi gösterir, diğeri menfi (olumsuz) neticeyi…


Kâr’da normal bir kazanç seviyesi de mümkündür, anormal (yüksek kazanç) elde etmenizde…


Zarar da ya kazancınız düşüktür, yapmak istediğiniz kâr’ı yapamamışsınızdır, bu kârdan zarar etmektir. Veya varlığınızdan, öz sermayenizden kaybetmektesinizdir. Bunun adı da zarardır. Ancak ilkinde iflas (bütün malınızın yok olması) etmediğiniz halde ikincisinde siz, bir müddet sonra iflas edersiniz.


Bir de ticarete girerken daha baştan kaybetmek vardır. Bu banka kredisiyle iş yapmaya çalışmaktır. Çalışırsınız, çalışırsınız ama bütün kazancınızı aldığınız kredinin faizini ödemeye yetiştiremezsiniz. Artık siz kredi aldığınız bankanın bir kölesi durumuna düşmüşsünüzdür.


Bir başka ticaret daha vardır ki bu manevi sahada yapılan ticarettir.


Bu ticareti yaparken kendinizi, çevrenizdeki insanlara iyilik yapmak üzere programlamışınızdır. Gözünüz dünya ticaretini hiç görmez, artık.


Gözü yaşlı bir insanın gözyaşını silmek sizin ticaretiniz olur. Onun mutlu olduğunu görmek sizi de mutlu eder.


Darda kalmış bir insana yardımcı olmak ve onu darlığından kurtarmak azmiyle çalışırsınız, “Beni de darlığımda, Allah kurtaracaktır” diye inanırsınız.


Sevinen ve mutlu olan bir insanın mutluluğuna iştirak edersiniz, onun mutluluğunu artırırsınız. Çünkü “Sevinçler paylaşılınca artacak, üzüntüler paylaşılınca azalacaktır”


Bir insanın, “iyilik perisi gibi” olmasının sağladığı manevi kâr o insanın Allah’ın rızasını kazanması ve ebedi (sonsuz) hayatında Cennette olması, demektir ki bu gerçekten dünya karlarıyla ölçülemeyecek büyük bir kâr’dır.


HER GÜN ZARAR EDEN ADAM


Eskiden adına küçük esnaf dediğimiz bakkal, manav, terzi, marangoz gibi işleri yapan insanlarımız vardı. Şimdi onlar maalesef ortadan silinip gittiler. Şimdi ortalarda Süper marketler, holdingler ve devasa şirketler var artık.



Her gün zarar eden adamın hikâyesi böyle eski bir dönemde geçmektedir.


Eskiden genellikle aynı işi yapan esnafların bulunduğu ve adına “Bedesten” denilen dükkânlar topluluğu bulunurdu. Hikâyemiz, kumaş satan ve terzilerin bulunduğu manifaturacılar bedesteninde geçiyor olsun.


Bir manifaturacı, akşam olup da dükkânını kapatırken, yüksekçe bir sesle; “Eyvah… Bu gün de zarar ettim” dermiş.


Bir gün böyle, üç gün böyle, beş gün böyle…


Bu esnafın sözlerini komşu esnaflar duyar, üzülürlermiş. Derlermiş ki;


“Bu komşumuzun evi var, çoluk çocuğu var. Böyle her gün zarar ederse o evinin geçimi nasıl sağlar, çocuklarına ne yedirir ve içirir?” Sonra da;


“Acaba ne yapsak da bu kardeşimizin de kâr etmesini sağlasak?”


Sonunda biri bir teklifte bulunmuş;


“Arkadaşlar… Bir gün hepimiz dükkânlarımızı açmayalım. Bize gelecek müşteriler de bu arkadaşımıza gitsinler ve almak istedikleri malı o komşumuzdan alsınlar. Belki o zaman “Bu gün de zarar ettim” demeyecektir” demiş.


Teklifi uygun bulan komşular aralarında bir gün kararlaştırmışlar ve o gün dükkânlarını açmamışlar.


Gün dediğin nedir ki birden gelir ve geçer. Akşam olmuş. Bizim komşularda bir merak, “Acaba bu komşumuz bu günü nasıl geçirdi?” diye.


Her gün zarar ettiğini söyleyen komşu o gün de dükkânını kapatırken, “Eyvah… Bu gün de zarar ettim” demez mi?


Artık komşular dayananmışlar ve “Be adam…” demişler. “Biz sen kar edesin diye bak dükkânlarımızı açmadık. Ama sen yine zarardan bahsediyorsun”


O da onlara; “Benim derdim, dünyalık mal satışında değil ki. Ben her gün ömürden bir gün kaybediyorum ve bu kaybettiğim günleri bir daha bulmam mümkün değil. İşte benim büyük zararım budur” demiş.


Siz ne dersiniz çocuklar,


Bizler, yaşadığımız günleri bir daha geri getirebilir miyiz?


O halde bizler günlerimizi kârlı olarak kapatalım ve başta annemiz, babamız ve öğretmenimiz olmak üzere her kese iyilikte bulunalım.