Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarında liyakatsizliğin ve adam kayırmacılığın neden olduğu skandallar bitmiyor.

Konservatuvarın uygulamalı sınavlarında, komisyon üyesi Öğretim Görevlisi Alper Soybilgen'in sınava giren öğrencilere yönelik, uygulamas sınavı esnasında alaycı, küçük düşürüzü ve kasıtlı eylemlerinden dolayı tavırları mahkemeye taşınıyor.

Afyon'da  bir köyde domuz sürüsü köye indi!.. Afyon'da bir köyde domuz sürüsü köye indi!..

Sınavlara giren ve sınav anında söz konusu komisyon üyesi tarafından kasıtlı ve bilinçli olakra mobbnig uygulanarak elendiklerini iddia eden 4 öğrencinin durumu önce CİMER'e, sonra mahkemeye intikal ettirdiği öğrenildi.

Alper Soybilgen'in, Konservatuvar Müdürü olan görev yapan ama Müzik alanıyla uzaktan yakında ilgisi bulunmayan Matematik Profesörü tarafından korunup kollandıığ iddia ediliyor.

Bu arada, Müzik alanıyla ilgisi olmayan, Matematik alanında ihtisas yapmış bir akademisyenin Konservatuvara nasıl Müdür olarak atandığı da tartışılmaya devam ediyor.

AFYONHABER, Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet KonservatuvarındaNn bir öğrencinin, Konservatuvar Müdürüne Öğretim Görevlisi Alper Soybilgen'in etik dıış davranışlarını konu alan bir mektubunu ele geçirdi.

Mektubun, Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı idaresi tarafından sümenaltı edildiği ve işlem yapılmadığı iddia ediliyor.

İŞTE O MEKTUP:

"Değerli Hocam;

Öncelik ile bilmenizi isterim ki, bu bir şikâyet değildir. Aksine, çözümsüzlüğe karşı, size bir haykırış, bir umut, bir “hak” olgusunun yok edilmeye karşı kavgası, yıkılan hayallerin ayağa kalkma çabası, bir yalvarıştır. Öyle ki, insanlar, toplu iğnenin ucu kadar görünen bir umudun dahi bekleyicisi olur ve o küçük umutlar ile ayakta kalırlar.

Sizden arzu ettiğimiz hakkı, yıkılan hayalleri, umudumuzu bize tekrar temin etmeniz umudu ile Merhaba…

                Dile getirmek istediğim ve sizden önem ile yardım istediğim konunun baş aktörü,
Öğr. Grv. Alper Soybilgen dir. Size bütün detayları ile, madde madde bütün olumsuzlukları açık bir şekilde ifade edeceğim.  Ben bu mektubu size yazmadan önce uzun uzun düşündüm. Bizim kaybolan umutlarımızı yıkılan hayallerimizi ve geleceğimizi düşündüğüm kadar, Alper hocanın da ailesini, evladını ve geleceğini de günlerce tahlil ettim. Hiç kimsenin ekmeği ile oynamak istemem, ekmeğin çok kutsal bir dava olduğunu çok iyi bilirim. Ve nihayetinde, sizden yardım istemeye karar verdim.

“En efdal cihad, zalim sultana karşı hakkı söylemektir”(S.A.V) buyurmuş efendimiz.
“Hak” bildiğim yoldan dönmeyeceğim…

1.       Öğrencilere zorla, Ud Yapımcısı Yıldırım Palabıyık udlarının satılması: Her insanın maddi durumu uygun olmayabilir. Kimi o bütçe ile o enstrümanı temin eder, fakat kimisi de gücünün yettiği maddiyatta bir çalgı aleti kullanabilir. Öyle ki, ud almadı diye aşağıladığı öğrencilerin sayısı oldukça yüksektir. İstediği udu almadı diye, öğrencinin udunu akort etmek için bile eline almayan ve bu durumu oldukça aşağılayıcı cümleler ile ifade eden, ederinin çok üzerinde fiyatlar dayatan bir hocadır Alper Soybilgen. Bu konu yüzünden bir çok öğrenci, yatay geçiş yapmış, çalgı aleti hocasını değiştirmek zorunda kalmış/bırakılmış, okula bir yıl ara vermiş, hatta başka bir hocaya geçiş imkânı olmadığı için enstrümanı değiştirilmiş o kadar çok öğrenci var ki… Yazıktır bize, günahtır..

2.       Diğer Hocaların arkasından konuşulan dedikodular: Hayatta herkes birileri ile sorunlar yaşayabilir. Sorunların çözümü muhatabıdır. 1 saat dersin 20 dakikası diğer hocaların arkasından küfre varan sözler ile geçmektedir. O hocanın anasına küfür eder, diğerinin avradına… Şimdi sorarım size, bu laflar iki gün sonra bir yerden ortaya çıksa ve deseler ki “o laf geçtiğinde öğrenci uğur da vardı, o da evet hocam diyerek tasdik etti”… Ne yapsın şimdi öğrenci uğur? Kime anlatsın derdini, kime izah etsin? Nasıl aklasın yüzünü? Ki, bu tür konuları öğrencilerin yanında açık şekilde konuşmak ne kadar doğrudur?

3.       Ders işleme ve öğretim konusu: inanınız ki en önemli konudur bu. O kadar iddialı konuşurum ki bu konuda, verdiği dersi bona yapabilen herkes verir. Alper hoca hiçbir şey öğretmez, etüt asla vermez, etüt isteyince öyle bir konuşur ki, pişman olursunuz istediğinize, girecek fare deliği arasınız. Pozisyon göstermez. O sadece eseri verir ve sizden çalmanızı bekler. “Hocam ben bu eseri çalamıyorum” dediğinizde ise cevap basittir. “sen nota bilmiyor musun? Önünde nota var, çalmaman için bir sebep yok”.. oysa ki, çalgı aleti hoca ister, meşk ister. Tuşe pozisyonlarını, parmak baskılarını, makamsal pozisyonları hocanın izah etmesi gerekir. Özellikle mızraplı çalgılar, içten vuruş ve dıştan vuruş konusunun hatim edilmesi gerekir. Siz öğrenciye verirseniz karşılığını alırsınız. Ama bakınız ki, Alper hocanın öğrencilerinin %90’ı duydukları kadar çalarlar ve bu çoğunluk asla teknik bilmezler. 1nci pozisyon nedir? 2nci pozisyon nedir? İçten vuruş dıştan vuruş nedir? Glissando nedir? Pizzicato nedir? Staccato nedir? Emin olun hiçbirini bilmezler. Bilenler ise kendileri araştırmış çalgısına âşık öğrencilerdir. Öğrenci olarak hocanız ile beraber çalmak meşk etmek ister ve rica edersiniz ama o öğretici olmak yerine çalgısındaki bütün mahareti kullanır ve sizi asla dinlemez, beklemez. Ve üstüne üstlük size güler, öyle bir bakar ki, aşağılandığınızı hissedersiniz. Siz beraber çaldığınız eseri bırakırsınız, “neden bıraktın hadi devam edelim” demez. O devam eder. Ve sonra sizi uygun bir dille sınıftan çıkarıverir. Sonra kantinde öylece kala kalırsınız. Bu okula geldiğinize mi pişman olmazsınız yoksa talihinize mi? İşte bu soruların cevabını arar durursunuz, bir sonraki derse ise, bir ayağınız gelir bir ayağınız gelmez. Küsersiniz enstrümanınıza. Sonra AKÜ ana sayfasındaki vizyonumuz ve misyonumuz açıklamalarını okursunuz. Ve bir tane hoca yüzünden o yazanların koskoca bir yalan olduğunu düşünürsünüz. Daha sonra başka bir dersinize başka bir hoca girer ve sizin sıkıntılarınızı biliyormuş gibi der ki “kötü ders yoktur, kötü hoca vardır” … Bu sözü duyduktan sonra tekrar bağlanırsınız koptuğunuz yere, azim edersiniz…

4.       Ud Teli: Ud telini biz hocamızdan 70 tl + 5 tl kargo ücreti ile 75 tl ye alıyoruz. Oysa ki, yerinde aynı tel yarı fiyatına. Biz yerinden alamıyoruz, hatta yerinden almayı bir kenara bırakalım, her hangi bir yerden de alamayız, illa ki Alper hocadan almamız gerekir. Alamayız ki yarı fiyatına aynı teli. Alırsak lafı bir yıl bitmez. Bir yıl yüzümüze bakmaz, bazen selam dahi almaz. Her ders, aldığımız teli yüzümüze vurur. Hoca da yerinden yarı fiyatına alır o teli. Okula geldiğinde 75 olur tel. Bu hoca yılda 20 takım tel satsa 800 lira kazanır. Değer mi? Bu muameleye değer mi hocam? Kırdığı gurumuzun bedeli midir bu kazanç?

5.       Ders sınıfında sigara içmek: Yorum yapmaya bile ar ediyorum. Ne büyük vurdumduymazlık, ne büyük saygısızlık. Bir hoca derste, sınıfta sigara içer mi? İçmeli mi? İşte tam da kelimelerin bittiği an denilen yer burası sanırım…

6.       Final Komisyonları: Alper hocanın final komisyonu yoktur. Sadece birkaç iyi öğrencisi için vardır. O öğrenciler ile komisyon yapar. Emin olun ki o iyi öğrencileri de, okula gelmeden önce sazında bilgi sahibidir. Diğer vasat öğrencilerini komisyona çıkaramaz, onların sınavını kaş ile göz arasında yapar bitirir. Zira yüzü yoktur komisyona, 3-4 yılda hiçbir şey veremediği öğrenciyi nasıl çıkarsın ki komisyona?

7.       Takıntı ve Hor görme: Günümüz de teknolojinin gelişmesi ile birlikte, sosyal medyanın hayatımıza girmesi, çalgı aleti düzeyini ileri seviyeye taşıma anlamında çok önemlidir. Virtüöz icracıların tuşe ve mızrap tekniklerini sosyal medyada ki videolar ile daha iyi kavrayabilirsiniz. İyi icracılar ile sosyal medya üzerinden tanışabilir, hatta onlardan ders alma ve meşk etme fırsatınız bile olabilir. Alper hocam her icracının arkasından ileri geri konuşur. Hatta siz bir virtüözden bire bir saz meşk etseniz de dünyayı başınıza yıkar. Siz öğrenci olarak hocanızın gözünde bitersiniz. Takıldığınız bir yerde en ufak bir soru sorsanız, cevap alamazsınız. Çünkü Alper hoca için o cevabı bulacağınız yer kendisi değil, sizin saz meşk ettiğiniz o icracıdır. Ne kadar acı verici değil mi? O zaman, okulumuza virtüöz icracılar, neden gelip atölye yapıyorlar, panellere katılıp konuşmacı oluyorlar? Ne anlamı var ki o zaman? Mesela okulumuza Mutlu Torun geldi ki şu an piyasadaki en kapsamlı ud metodu Mutlu hocaya aittir. Alper hocanın birkaç öğrencisi katıldı. Atölye yapan öğrencisi ise bir kişidir. Ne kadar acı değil mi? Bizim tarafımızdan baktığınız zaman çok acı, çok aşağılayıcı, çok utanç verici…

8.       Ders işleme: Alper hocamın dersi bir saattir. Bu bir saatin yarım saati, Yıldırım palabıyık nasıl ud yapmış? ağacı neymiş? Dubai’ye ud yapıyormuş, kapağı şu ağaçmış, teknesi şu ağaçmış vs… kalan yarım saatin 10 dakikası, başka hocaların arkasından kötü konuşmakla geçer. Kalan 20 dakikanın 5 dakikası akort ile geçer. Kalan 15 dakikanın 5 dakikasında hoca taksim eder, bütün marifeti ile saz çalar. Kalan 10 dakikada ise siz çalmaya çalışırsınız, o bona ile sizi takıldığınız yerde düzeltir. Eser geçilmiş geçilmemiş umurunda olmaz. “Çalışmamışsın” diye dünyanın lafını eder. Zaten ders de biter. Yeni bir eser alırsınız ve gezelersiniz. Biz çalışmaya çalışırız da, makamsal pozisyonları bilmeyiz ki, notayı okur ses ararız. Mızrabı tek yön vururuz. Bir noktaya kadar getiririz olayı, ama acelite isteyen bir eser önümüze çıkınca da, yapacak bir şeyimiz olmaz. Teknik bilmediğimiz için icra da edemeyiz. “Zaten bu eseri sınavda sormayacağım” diye geçiştirir. Sor hocam sor, sınavda sor, yapamazsak sınıfta bırak, ama yeter ki sen tekniği göster bize. Olayı anlat. Hakkı ile dersini yap, bize de sınavda istediğini sor.

     Değerli hocam, yaşanılan ve yaşanılmış bütün olayları, hatırladığım kadarı ile size madde madde izah ettim. Biz sizin işinize âşık bir akademisyen olduğunuzu biliyoruz. Çok akıllı bir insan olduğunuzu da biliyoruz. Alper hocanın, hâlâ devam eden veya hoca değiştirmiş, çalgı aleti değiştirmiş 3-5 öğrencisini karşınıza alıp, 3 soru ile bütün olayı çözüp, bizim nasıl bir cehennemde olduğumuzu bilmenizi istiyoruz.

      Biz bu okula ne umutlar ile geldik? Sizde bir babasınız, sizin de evlatlarınız var, daha da ötesi, bizde sizin evlatlarınızız. Burnumuz kanasa kendinizi sorumlu hissedersiniz biliriz. Bizim burnumuz kanamıyor hocam, bizim dünya başımıza yıkık… Bir deprem olmuş ve biz enkaz altında kalmışız sanki. Bize elinizi uzatın hocam, bize yardım edin. O enkazdan bizi çıkarın. Siz bir baba olarak, böyle bir olay sizin evladınızın başına gelse, dünyanız başınıza yıkılır. Biz anamızın babamızın başına o dünyayı yıkamıyoruz. Çünkü bizim öyle bir dünyamız yok, hiç olmadı ki. Bize dünyamızı geri verin hocam.

      Alper hoca, şimdiye dek, kaç öğrencisini okuldan iyi seviye de mezun etmiş? Kaç öğrencisi akademisyen olmuş? Kaç öğrencisi mezun olduktan sonra Alper hocaya, hoca gözü ile bakmış? Saygı duymuş? Ben size cevabı vereyim. HİÇ… Mezun ettiği öğrencilerinin mezuniyet törenlerine bile gitmez Alper hoca. Bakınız en yakın da geçen yıl mezuniyet töreni var. Beş öğrenci mezun etti, bir çalgı aleti hocası mezun ettiği öğrencilerinin mezuniyet törenine gelmez mi? Kantinde çay sigara muhabbeti yaptı törene gelmedi. Öğrenciler bu kadar aşağılanmamalı. Bir hocanın mezuniyet töreninde öğrencisinin yanında olması ne kadar onur vericidir değil mi?

      Sanmayınız ki sorun hoca da deyip sıkıntı yapıyoruz. Çok ince düşündük biz. Acaba biz yeterli değimliyiz? Biz mi yapamıyoruz? Biz mi abartıyoruz? İnanın hiç öyle değil. Okulda diğer hocalara bakıyoruz, okul içinde kalbini kırdığı hiçbir öğrenci yok bu hocaların. Hele hele küs olduğu, arkasından küfre varacak sözler ettiği hiçbir hoca yok. Diğer hocalarımızın hepsi bize abi abla gibi. Hocalar, hocalara da kardeş gibi dost gibi. Ama Alper hocaya bakın, gelmiş geçmiş öğrencilerinin yarısı ile küs. Okulda ki diğer hocaların sadece bir kaçı ile arası iyi, diğerleri ile küs, hatta kanlı bıçaklı. Demek ki sorun bizde değil hocam. Sorunlu olan Alper hocanın ta kendisidir. Alper hoca, çalıştırdığı dernek koroları ile bile kanlı bıçaklı. Halk Eğitim Merkezi Müdürü ile dahi kanlı bıçaklı.

      Biz okulumuzdan çok memnunuz. Hocalarımızdan çok memnunuz. Eğitim den çok memnunuz. Ama bir tarafımız eksik hocam. Bir kolumuz kırık. Sırf bu yüzden başka okullara yatay geçiş yapan arkadaşlarımız var. Mesela bu hafta iki arkadaşımız sazını değiştirdi. Birisinin 3.500 tl ye ud almaya imkânı yoktu, daha uygun bir ud aldı kendine. Okulu başına yıktı arkadaşımızın. Dersleri zulüm etti. Arkadaşımız hocasını değiştirmek için yönetime başvurdu, lâkin diğer ud hocalarının yeterli ders saati olmadığından, sazını değiştirmek durumunda kaldı. Sanırım çello olacak sazı. Şimdi size soruyorum, bu arkadaşın maddi imkânı yok, 3.500 e ud alamayan bir öğrenci, 5.000 – 6.000 e nasıl çello alsın? 700 800 e uyduruk bir çello alıp tek amacı okuldan mezun olmak olacak. Peki, mezun oldu diyelim. Bizim okulumuzun eğitim seviyesine göre mi mezun olacak? Tabi ki hayır. Bir kolu kırık, yüreği buruk gidecek sivil hayatına. Peki ya buna sebep? Bir tane hocanın egosu, para hırsı, kendini beğenmişliği yüzünden sazı eksik kalacak. Sazı eksik diye akademisyen bile olamayacak belki de. “Ne çalıyorsun?” sorusuna cevap dahi vermeyecek ilerde…

     Diğer arkadaşımız maddi durumu vardı 3.500 tl ye ud aldı Alper hocadan. Ama dersler ders gibi olmadığından, hiçbir verim elde edemediğinden, o arkadaşımız da hocasını değiştirmek istedi. Gene diğer ud hocalarının yeterli boş saati olmadığından sazını değiştiriyor. Kanun seçti şimdi. Bugün en ucuz kanun 5.000 tl hocam. Ne kadar da maddi durumu iyi olursa olsun, sözü edilen paralar az para değil ki. O paraları evladına döken ailesine mi yazık? Yoksa içinde ud sevdası olan bir öğrencinin mecburen Kanun’a geçmesi mi? Bu arkadaşımız çalgı aletini kanun olarak değiştirdiği için, almış olduğu udu satmak istedi, hatta sattı birisine. Gel gelelim ki Alper hoca başına yıktı okulu. Hatta Yıldırım Palabıyık bile arayıp tehditler savurdu bu arkadaşımıza. Bu tehditlere rağmen bile arkadaşımız dik durdu, “ud benim udum, parasını ben verdim aldım, istediğim yere de satarım”  dedi. Ama hâlâ tehditler bitmedi, konu kapanmadı. Araştırdığınızda bu konu önünüze gelecektir muhakkak.

      Yitip giden hayatlar gibiyiz hocam. Bizim devamız sizde. Bu enkazdan çıkarın bizi lütfen. Elinizi bizden esirgemeyin.

      Ben bu mektubu size bir gurup öğrenci adına yazdım. Bu mektubumu yazarken tek şahidim yüce Allah tır. Her hangi bir insanın bilmesini bir kenara bırakalım, gölgemin dahi haberi yoktur bu mektuptan. Siz bu mektubu okuyup değerlendirdikten sonra tasarrufu tabi ki de size aittir. Ama sizden ricamız, bu mektubu Alper hocanın okumasına müsaade edip, hepimizi birden ateşe atmayın lütfen. Siz Alper hocaya devam eden veya hoca değiştirmiş, çalgı aleti değiştirmiş birkaç öğrenci ile konuştuğunuzda zaten vahametin farkına varacaksınız. Biliyorum çok üzücü bir durum içindeyiz hep beraber. Sizi üzdük ise bizi affedin. Lakin sizden başka “imdat” edeceğimiz kimse kalmadı. Lisanım ne kadar saygılı ise o kadar da samimi idi. Bazen bir müdür gibi, bazen bir hoca gibi, bazen de bir abi gibi hitap etmiş olabilirim. Lütfen mazur görünüz.  Saygılarımla.."

Editör: Birinci Editör