Batı iklim bakımından elverişsiz, doğal kaynaklar bakımından da zayıf olduğundan, geçmişten günümüze dinamik ama bir o kadar da saldırgan bir kültüre sahipken, Doğu tam tersine kaynak bolluğu nedeniyle tembel ve uyumlu hatta korkak bir görüntü sergilemektedir.
Avrupa bilinenin aksine barbardır, insanlık ve medeniyet düşmanıdır. Toplumları sadece kaynaklarına/insanlarına el koyarak değil, bilinçaltı yöntemiyle zihinsel olarak da köleleştirmiş/sömürmüştür.
Batı, kendi medeniyetini merkeze koyduğundan diğerlerini sapma olarak görmektedir. 'Ortodoks' kelimesi buna refere eder mesela... Diğerleri heteredoks, yani doğru olandan sapmadır bu görüşe göre... Sözgelimi kapitalizmi ortodoks ekonomi kabul eder. Dolayısıyla sosyalizm ya da İslam ekonomisi sapmadır.
Batı sahip olduğu korkunç büyüklükteki medya (geleneksel ya da yeni-sosyal medya) vasıtasıyla bu konuda küresel düzeyde başarı da elde etmiş olup, Batı değerlerinin standart olduğu düşüncesini insanlığın bilinç altına yerleştirmiştir. İnsanların ekseriyetinin de bu durumu kanıksamış oldukları gözükmektedir. Nitekim, çoğu insan nezdinde çağdaş-asri-uygar-modern hatta medeni olarak görülen hemen her şey ‘Batı’ merkezlidir.
Batı, seküler yaşam felsefesinin diğer adıdır. Çok geriye götürdüğümüzde Haçlı seferleriyle başlayan, 1492’de Amerika’nın keşfi ile ivme kazanan, 1500’lü yıllarda kiliseye karşı başlayan hareketler, matbaanın keşfi ve yaygınlaşması, buharlı gemilerin denizlerde seyrü seferi, aydınlanma olarak isimlendirilen bilimsel, sanatsal ve edebiyata-felsefeye ilişkin reform ve rönesansın yaygınlık kazanması, çeşitli bilimsel buluşların hayata indirgenmesi, yeni dünyanın (Amerika kıtasının) güç kazanması ve bu dünyadaki zenginliklerin Avrupa’ya taşınması, sömürgecilik hareketlerinin adeta yarışa dönmesi gibi köklü gelişmeler, ‘güçlü olanın hayatta kalacağı’ gibi hayvanlar alemi ile ilgili bir ilke insan, toplum, devlet ilişkileri ile entegre olunca Batıya meydan okuma fırsatı doğmuştur.
Batı söz konusu gücünü geçmişten günümüze görülmemiş barbarlıkla süregelen bir rutine döndürünce, ki git gide güç kazanmıştır, insanlığın kazanımları zaman içerisinde köreldi. Amerika kıtasında insan dahil, yerel olana dair neredeyse hiçbir şey kalmadı. Afrika sömürgeleştirildi ve köleleştirildi; halen de devam ediyor. Hindistan ve Uzak Doğu merkezli olarak Asya’nın sahip olduğu kaynaklara el konuldu. Güney Amerika ve Orta Doğu bölündü, fakirleştirildi ve birbirine düşmanlaştırıldı. Japonya gibi kimi çıkışlar neo-liberal ve neo-seküler meydan okumalarla mutasyona uğratıldı. Batı medeniyetine 20. Yüzyılın en büyük meydan okuması olan Rusya çökertildi.
Batı için şimdiki yakın tehdit Ukrayna savaşıyla sahaya yeniden inmiş olan Rusya ve ‘yeterince güçlenmeden rakibine yumruk atma’ (Sun Tzu) felsefesini esas almış ve bir çok bakımdan en büyük iki rakibi ABD ve Avrupa Birliği’ni geride bırakmış, ama bir o kadar da etrafı kuşatılmış olan Çin… Kanaatime göre bir gün ‘yeterince güçlenince’ Batı için küçük kıyamet burada kopacak… Sünnetullah’ın bir gereği olarak bir kötü, bir diğer kötü ile te’dip edilecek…
Avrupa medeniyetine itiraz aslında büyük ölçüde kendi içerisinden gelmiştir. Bir Avrupalı olan Rusya tarih sahnesine çıkmasından itibaren sadece Osmanlı için değil, Avrupa’nın geri kalanı için de tehdit olmuştur. Geç güç kazanan Almanya ise bir başka tehdit olarak Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının nedeni olmuştur ki; bu savaşlar önemli ölçüde Avrupa içerisinde yaşanmıştır. Dünya’nın şimdiki geleceği de bu medeniyetin tehdidi altında olup, Kuzey Amerika ve Avustralya ile birlikte Avrupa, ellerindeki gücü pekiştirmek adına dünyayı felakete sürüklemektedir. Ukrayna savaşı ve İsrail’e verilen destek güncel örnekler olup, bu tehditlerin hangi yöne evrileceği belirsizliğini korumaktadır.
Aslında geçmişte de medeniyeti kurgulayan Batı değil İslam toplumu olmuştur. Bilinçaltına yerleştirilenin aksine Amerika’ya ilk ayak basanlar Avrupalılar filan değildir mesela… (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/amerika-yi-kolombdan-once-muslumanlar-kesfetti/100455). Kur’an’ın ‘ilim-bilim’e yaptığı kuvvetli vurgu, özellikle Abbasiler ve Endülüs Emeviler döneminde ete kemiğe bürünmüştür. Ancak her nedense söz konusu buluşlar hayata indirgenememiştir. Yukarıda mevzu bahis etiğimiz Haçlı seferleri Batıya bu birikimi kendi ülkelerine taşıma ve hayata uyarlama imkânı vermiştir.
Birçok bakımdan problemli olmasına rağmen, maalesef ki bugün itibariyle dominant olan Batı aynı zamanda ‘pagan’ yani putperesttir. Kimi çevrelerde bu durum haklı olarak ‘Neo-pagan Batı Uygarlığı’ olarak tanımlanmaktadır. Zira merkezinde 'insan'ın olduğu bir düşünce pagandır (putperest). İlkel olanından farkı ise tanrısallaştırılanın hard (put) değil soft (akıl) olmasıdır. Bu da onu geçmişteki ilkel olanından ayırmak maksatlı ‘neo’ ekinin getirilmesinin nedenidir. Daha açık tabirle; çağdaş putperestlik...
Söz konusu durum öylesine çığırından çıkmıştır ki; insanlık hızlı bir şekilde ‘büyük kıyamete’ sürüklenmektedir. Malum; ahir zamanda yaşıyoruz. Bir başka deyişle ilahi kaynaklar da büyük kıyametin bu dönemde olacağını bildiriyor. Allah’ın kurduğu düzene karşı çıkanlar öylesine büyük bir sapkınlık içerisindedirler ki; kendi deyimleriyle ‘tanrıyı kıyamete zorlama’ yani kıyameti öne alma gibi bir cür’eti bile gösterebilmektedir.
Gerçekten de modern insanın o büyük hadsizliği-meydan okuması aşılamazsa ‘büyük kıyamet’ gelecek gibi… Zira insanlık, tarihin hiçbir evresinde bugünkü gibi hadsizliğe-sapkınlığa evrilmedi. Ve söz konusu sapkınlığın merkezinde de bugün değişik boyutlarda insanlığın kahir ekseriyetinin yakın durmaya çalıştığı o meş’um-mel’un Batı uygarlığı (!) var.