Toplumlar refah dönemlerinde medeniyet kodlarını çözmekte zaafiyet gösterirlerse, geriye düştüklerinde bir gün açılmak üzere geçmişte dondurucuya konmuş her ne varsa, tek tek önüne konur. İşte tam da bunun yaşanmaması için refah dönemlerinde medeniyet kodları ile illiyet bağını güçlendirmek gerekmektedir. Zira medeniyet tasavvuru refah dönemlerinde karşılık bulacak bir mirastır. Ne var ki; İslam toplumunun zaafiyet gösterdiği son birkaç yüzyıl sadece fiziksel-coğrafi değil, zihinsel ve mental olarak da illiyet bağını zayıflatmıştır.
Amaç medeniyet kodları ile olan toplumsal bağı pamuk ipliği seviyesine indirmek; adeta ‘adı var, kendisi yok’ seviyesinde kontrol noktasına evirmekti. Hristiyanlığın günümüzde toplumsal rol bakımından durumu böyledir mesela… Hesaplara göre aynı süreç hayata dokunan yanıyla medeniyeti sıfırlamak, medeniyeti adeta canlı cesede çevirme yönünde idi. Bu metafizik felsefe ya kabul edilip varlıklarını Hristiyanlık seviyesinde devam ettirecek ya da yok edilecekti. Bu temsil esasen İslam'a ilişkindir elbette...
Bunda zahiri başarı da elde ettiler doğrusu... Nitekim medeniyetin yerele ilişkin kısmı düşüşte oldu sürekli... Nihayetinde geri çekilmeye de zorladılar. İşte yaşadığımız ‘büyük fetretin’ adıdır bu süreç… Ya da parantez… Osmanlı coğrafyasında idam sehpasına çıkarılan İslam; idam edilemediyse de can damarları kesilerek, bir nesil sonra kendiliğinden yok olacağı hesap edildi. İşte zihinsel olarak ‘kaybedilmiş’ bu yüzden de ‘yerli-milli’ dendiğinde ağız dolusu küfürler savuran azgın güruh bu düşüncenin ürünü…
Ancak durumu geri dönülmez olarak da görmemek gerekir. İnsan her nasıl günah ve acılarla te'dip ediliyorsa; toplumlar da kimi zaman fetrete muhatap kılınarak topluca akıllarını başlarına devşirmeleri için onlara fırsat verilir. Bu aslında sünnetullahın ta kendisidir. İşte yüz yıl sonra, evde yapılan planların sos vermeye başlamasının nedeni de budur. Batı medeniyeti düşüşe geçti çünkü… İçerideki aparatları da…
Batı medeniyetinin halihazırdaki ihtişamı yanıltıcı olmamalı… Çok yakına baktığımızda; Kasım sonunda kendisinden emin olan Esed, aradan iki hafta bile geçmeden nasıl da tası tarağı toplayıp sırra kadem bastı. Biraz geriye gidildiğinde ise façası çizilen Siyonizm’i göreceksiniz. Zayıfsanız yenilmemiş olmanız, düşmanın da hedeflerine ulaşamamış olması zaferdir zira... İsrail’in baştaki planı böyle miydi… Şimdilerde istifalar izliyor birbirini… Geçmişte Vietnam’da olan da Afganistan’da Rusların, Amerikalıların başına gelen de aynısıydı. Zafer mi kazanmıştı onlar... Ama girdikleri yeri filin girdiği züccaciyeci dükkanına çevirmişlerdi. Zafer medeniyet kodlarının muhafazası konusundaki insanların iddia ve itirazlarına ilişkindir. İnsanlar her şeylerini kaybettiler ama yine de mevzilerini-vatanlarını terketmediler. Motivasyon kaynağı ne ola ki...
Sonuca-zahire bakarak batı medeniyetini başarılı bulup, orada ne varsa sahip olmayı, her bakımdan onlara benzemeyi marifet sayan bir hayat felsefesinde bu ruhu bulamazsınız. İşte tam da bu yüzden son birkaç yüzyıldır bu şer güçlerin üzerine eğildikleri şey mevzu bahis bağın mümkün olduğu ölçüde zayıflatılması yönünde olmuştur.
Medeniyet kodlarının canlılığı idrak ve şuurla ilgili bir konudur. Sosyal medyada İsrailli esirlerin durumu ile Filistinli esirlerin durumu bu medeniyete güç veriyor mesela… İnsan fıtraten vicdan sahibidir çünkü… Sosyal medya devletlerin manipülatif gücünü zayıflatmıştır ve bu durum Batı toplumlarının vicdanında karşılık bulmuştur. Dalga dalga yayılan söz konusu durum; kitlelerin işte tam da burasını (vicdanını) harekete geçiriyor.
Düşmanı gafil avlamak savaş stratejisinin en önemli ayağıdır. Yaşadığı toplum ve o toplumun kültürüne yabancılaşmak gafil avlanmaktır mesela... Eğer kültür aidiyetiniz zayıfsa mevziye gitmek istemezsiniz. Ruhunuzda değerlerin kutsallığını besleyen illiyetin bir karşılığı yoktur çünkü… Söz konusu kültürel yabancılaşma aslında kültürel soykırımdır ve klasik olanından daha tehlikelidir.
Biraz mürekkep yalamış olanları yanıltan bir durumdur bu... Oysa globalleşme adı altında yerel değerler sıfırlanmakta fıtraten farklı yaratılan insan bu duruma aykırı olarak tekdüzeleştirilmektedir. Tekdüzeleşen insan ise uzun vadede güçlü olanın istediği şekilde pozisyon almaktadır. Bu insan tipi çoğu zaman farkında olmadan 'evrensel değer' adı altında sömürünün aracı olmaktadır.
Batı bu anlamda tam bir ‘egosentrik’tir. Yani her şeyi kendi kültürü merkezli görme düşüncesi... Nitekim gücü eline geçirdiği günden beri dünyada Batı medeniyeti merkezli tekdüze bir toplum oluşturmuştur (devam edecek).