VAKTİNİZİ BOŞA HARCAMAYIN

Nevzat Dede


Sevgili kardeşlerim,

Boş duranı ne Allah sever, ne de kul…” diye bir atasözümüz var, bizim…

Çalışmayı ise hem Allah da emretmiş, hem de sevgili Peygamberimiz…

Bir gün Peygamberimiz arkadaşlarıyla yolda giderken, yol kenarında bir adama rast gelmişler. Selam vermeye çok önem veren Peygamberimiz bu adama selam vermeden geçmiş.

Geri dönerlerken de aynı adam orada imiş ama bu sefer elinde bir çubukla yerde çizgiler çiziyormuş. Bu kere Peygamberimiz bu adama selam vermiş.

Arkadaşları sormuşlar. “Ya Rasulallah. Giderken bu adama selam vermediniz de dönerken niçin selam verdiniz?” Peygamberimiz de;

“Giderken adam boş duruyordu. Geri dönerken ise elinde bir çubukla yerde bir şeyler çiziyor(yani iş görüyor)du. İşte onun için bu adama selam verdim” demiştir.

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy ise bir şiirinde;

Allah’a dayan, saye sarıl, hikmete ram ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka yol…” demektedir.

Burada yazılan “say” kelimesi çalışmak demektir.

Sen bir amaç için çalıştıktan sonra elde edeceğin sonuç, sana göre iyi de olabilir kötü de… Bu sonucu kabullenmen “hikmete ram olmaktır.” Ve demelisin ki “demek, hakkımda hayırlı olan bu sonuçmuş”

ZARARINA ÇALIŞMALAR

Bir hırsızın çalışması… Bir dolandırıcının çalışması… Sonuçta başkalarının hakkına tecavüz (onun hakkını alma) olduğundan başkalarının zararına çalışma olur.

Bir de kendimizin zararına yapılan çalışmalar vardır.

Sigara içmek, içki içmek, uyuşturucu kullanmak, kumar oynamak gibi işler, kendimize yapılan büyük zararlardandır.



Bilgisayar başında oturarak veya atariyi eline alarak saatlerce oyun oynamak da yine kendimize yapacağımız büyük zararlardandır.

Öyle ya… Her bir saatlik zamanımız bizim için birer altın kıymetinde ve belki de altından daha kıymetlidir.

Şu boşuna harcadığınız zamanları geri getirmeniz, onu bir daha yaşamanız mümkün mü dür? O zamanlar gitmiştir ve bir daha da bize geri gelmeyecektir.

O zamanlar da kendimize, ailemize, arkadaşlarımıza ve milletimize yarayacak faydalı işler yapamaz mıydık? Örneğin, derslerimize daha ciddi çalışamaz mıydık?

Baştan beri söylediklerimiz şöyle bir sıralamaya çalışırsak;

Çalışarak iyi ve faydalı işler yapmak… Boş durmak… Zararına çalışmak…

Siz bunlardan hangisini tercih (seçer) ederdiniz?

O halde bundan sonra boş durmak yok. Zararına çalışmak da…

Her işimizin ve her çalışmamızın kendimize ve başkalarına faydalı (yararlı) olması için bütün dikkatimizi harcamalıyız.

BOŞA ÇALIŞANA CEZA

Sevgili kardeşlerim,

Padişahın birine, yanında çalışanlar; “Aman Padişahım. Çok mahir (usta) bir adam var. Her kes kendisini bir övüyor, bir övüyor ki…” demişler.

Padişah da bu adamı merak etmeye başlamış. Acaba ne yapıyor, hangi işinde mahirdir,  diye düşünmüş.

Adamlarına emir vermiş, “O adamı bulun, huzuruma getirin”

Adamı bulmuş ve huzura getirmişler. Padişah sormuş.

“Seni, adamlarım bana çok methettiler (övdüler). Sen ne yapıyorsun? Haydi, maharetini göster bakalım” demiş.

Adam elinde ki bohçasını açmış. İçinden bir çuvaldız (dikiş iğnesinin büyüğü) çıkarmış. Onu çok dikkatli bir şekilde ve çuvaldız gözü yukarıya gelecek şekilde bir miktar uzağa dikmiş. Sonra yine bohçasından eline bir ip almış. Bu ipi birkaç deneme yaptıktan sonra öyle ustalıkla atmış ki, ip çuvaldızın deliğinden geçmiş.

O esnada Padişahın yanındaki bazı üst rütbeli adamlar, bu adamı alkışlamışlar.

Padişaha bakmış herkes. Acaba padişah olayı nasıl karşıladı, tepkisi nasıl oldu, diye…

Padişahın yüzü gergin ve öfkeli imiş. Ve konuşmaya başlamış.

“Bu adama bahşiş (hediye) olarak 100 altın verin” demiş. Arkasından ilave etmiş;

“Sonra da 100 sopa vurun…”

Her kes şaşırmışlar ve birbirlerine bakmışlar. Öyle ya… Padişah’ın 100 altınla ödüllendirdiği adama, 100 sopa vurdurmasındaki hikmeti anlayamamışlar.

Padişah başkalarının soru sormasına medyan bırakmadan;

“Maharetini takdir ettim. Onun karşılığı olarak 100 altın verdim. Ama yaptığı iş kimseye yaramadığından boş iş olmaktadır. Böyle boş işlerle uğraştığı için de kendisine 100 sopa vurulmasını istedim” demiş.

Sevgili çocuklar,

İyi ki bizler bu Padişahın devrinde yaşamıyoruz. Yoksa birçok kereler 100’er sopa cezasına çarpılırdık (!) Değil mi?