1968-69 öğrenim yılı. Ben Mühendislik tahsili için Ankara'ya geldim ve Maltepe'de şimdiki adı Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi olan Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Yüksek okuluna okula kaydımı yaptırdım. Gece öğrencisi olacağım.
O yıl ilk defa tanımadığım bir şehre gelirken yanımda babam da vardı.
Eylül ayı içinde okul, veli ve öğrencilere bir açılış toplantı tertiplemişti. Toplantının sonunda bizleri okulun amfisine davet ettiler ve "Hocamız, Prof. Dr. Necmettin Erbakan size bir konferans verecek" dediler. Konferansın adı "İlim ve İslam" dı.
Biz o zamana kadar Prof. Erbakan'ı ne duymuşuz ve ne de tanıyoruz.
Erbakan Hoca, üzerinde beyaz bir önlük ile kürsüye çıkarak "Bütün ilimlerin kurucularının Müslüman alimler olduğunu söyledi ve matematik, trigonometri. Geometri. Astronomi, tıp, mühendislik, adaletin mutlak sağlandığı hukuk dallarında ilim adamlarını ve eserlerini anlatarak, bu buluşları Batıdan en az 300-500 sene önce bulunduğunu bildirdi.
Babam da ben de konferansa hayran kalmıştık.
Derslerimiz arasında "İmalat usulleri" adında bir dersimiz vardı. Bir de ne görelim, o konuşmasına hayran kaldığımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan dersimize hoca olarak girmiyor mu? Tabii yanında bir de asistanı vardı. Hocamız dersini verip İstanbul Teknik Üniversiteye dönünce asistanı bizimle meşgul oluyordu. Bu asistanın adı ise Temel Karamollaoğlu idi.
HOCAMIZ BENİ TANIYOR
Aynı yıl içinde mübarek bir bayram günü Konya dayım. Arkadaşlarımla birlikte sağcı partilere bayramlaşmaya gidelim, dedik. O sıralarda henüz Milli görüş yok. Sağcı parti olarak AP Adalet partisi var, daha sonra adı MHP olacak olan CKMP Cumhuriyetçi köylü millet partisi var.
CKMP de bayramlaşma esnasında birisi : "Prof. Erbakan adında birisi, yeni bir parti kuracakmış" dedi.
Ben; “Allah Allah... Prof Erbakan bizim Hocamızdır ama ben ondan böyle bir şey duymadım” diye düşündüm.
Bayram tatili sonrası Ankara ya döndüm ve Hocamızın bir dersinden sonra Hocamızla birlikte yürüyerek okuldan çıktık.
Ben Hocama, "Hocam Konya da böyle bir şey duydum, bu sözün aslı var mı?" diye sordum.
Bir taraftan yürüyoruz. Ama Hocam derin bir düşünceye daldı. Anladım ki Hocamız müşkül bir duruma düştü.
O henüz cevap vermeden ben tekrar konuşarak: "Hocam, sizi müşkül duruma sokmuşsam sorumu geri alıyorum" dedim.
Bu sefer Hocamız kendisini mutlaka bir cevap vermeye mecbur hissetti ve "Kurulursa iyi olur, demişimdir" dedi.
Aradan birkaç gün geçince de beni yanına çağırarak: "Nevzat seni yetiştireceğiz" diyerek, o günlerde yayın hayatına yeni başlayan Bizim Anadolu Gazetesinin Ankara bürosuna elaman olarak çalışmamı sağladı.
Buradan bütün gençlerimize bir tavsiyede bulunuyor ve "Gençler, sizler de yetişmek isterseniz, inancımızın başkalarına ulaşmasını sağlayacak bir medya gurubunda çalışmalı, yazı yazmalı, gazete taşımalı, kamera çekmelisiniz…"