Malum olduğu üzere bu ayın (Ağustos-2018) başı itibariyle dövizde meydana gelen dalgalanmalar ekonomik göstergelere ilişkin tahminleri alt-üst etti. Türkiye 2000’li yılların başından itibaren (2003) bütçesini orta vadeli plan (OVP) çerçevesinde hazırlamaktadır. Böylece ekonomide üç yıl kadar ileriye dönük tahminler ortaya konularak, ekonomideki güven zemini oluşturulmaktadır. Zira ekonomide ne kadar ileriyi görebilirseniz o kadar istikrarın olduğunu söylemek yanlış bir değerlendirme olmaz.



Esasen bir sosyal bilim olan ekonomide olabilecekleri önceden tahmin etmek pek de mümkün gözükmemektedir. Zira; rekolte düşüklükleri, kuraklık, bölgesel savaşlar, erken seçim, size ya da ticari partnerlerinize dönük ekonomik ambargolar, kredi derecelendirme kurumlarının davranışları... gibi nedenlerle verileri güncellemeniz gerekebilmektedir. Bu revize etme durumu sadece ilgili ülkenin iç ekonomik ilişkileri ile değil, OECD, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği gibi uluslararası kurumlar için de söz konusudur.



Son döviz hareketliliğinde de görüldüğü üzere, ekonomik ilişkiler ekonomi dışı faktörlerden fevkalade etkilenmektedir. Nitekim kimi zaman spontane, kimi zaman da planlı ataklarla oluşan/oluşturulan politik gelişmeler küresel ağ vasıtasıyla diğer bazı ekonomileri etki altında bırakabilmektedir. Son dalgalanmanın tetikleyicisinin böyle bir nedene dayalı olduğu, ekonomi çevreleri ve tarafsız gözlemcilerin ortak kanaati olarak gözükmektedir. Ancak bu durum, içeride herhangi bir sorun olmadığı anlamına gelmemektedir elbette...



Bildiğiniz üzere Türkiye, Suriye sorunu ve FETÖ süreci bağlantılı rahip Brunson gerginliği nedeniyle Amerika ile sorunlar yaşamaktadır. Ama Brunson görünen neden… Oysa özellikle İsrail’in bölgedeki politikalarına karşı Türkiye’nin tutumu nedeniyle Türkiye ile Amerika arasında devam eden gerginlikler silsilesinin son halkası Brunson… Hatırlarsanız Kudüs’ün başkent tanınması sonrasında Türkiye’nin öncülüğünde Birleşmiş Milletler toplanmış, Amerika’nın karizması fevkalade çizilmişti. Son çizik de Brunson’un derhal serbest bırakılması emri veren Başkan yardımcısı Mike Pence’e atılmıştı.



Amerika’nın elinde ise pek çok opsiyon var maalesef… Bunların en önemlilerinden birisi ise ekonomik kapasitesidir. Amerika tek başına dünya ekonomisinin % 20 kadarını temsil etmektedir. Bu büyüklüğü ile Amerika ülke bazında dünyada birinci sırada yer almaktadır. Bu haliyle Avrupa Birliğine dâhil 27 ülkenin toplam ekonomisinden de daha büyüktür. İkinci sıradaki Çin henüz Amerika’yı yakalayabilmiş değildir. Türkiye ise dünya ekonomisinin % 1 kadarını temsil etmektedir. Doğrudan rakamlar böyle iken, Amerika Dünya Ticaret Örgütü vasıtasıyla dünya ekonomisinin % 90’ı üzerinde yönlendirici etkide bulunabilmektedir. Global düzeyde etki ettiği diğer alan ise sermaye piyasalarıdır. Örneğin ABD Merkez Bankası FED’in faiz artışları ile uluslararası sermaye hareketlilikleri bütün ülkelerce takip edilmekte ve ona göre pozisyon alınmaktadır.



Dünyada doların hala açık ara ile birinci sırada rezerv para olması (% 63) Amerikan ekonomisinin elindeki diğer enstrümandır. Hemen her şeyin fiyatı üzerinde etkide bulunan petrol piyasası da büyük oranda bu ülkenin kontrolündedir. Rezerv paraya benzer bir hakimiyeti burada da vardır. OPEC vasıtasıyla bir yandan arz üzerinde, diğer yandan da fiyatlar üzerinde etkili olabilmektedir. Ülkemizde olduğu gibi birçok ülkede ise piyasalar petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara duyarlıdır. Dolayısıyla siyasi sorun yaşadığı ülkelere ekonomik operasyon yapma kabiliyeti için elinde pek çok alternatif opsiyon vardır. Nitekim; İran’a, Rusya’ya, Venezüella’ya da çeşitli zamanlarda bu enstrümanları kullanmaktadır.



Yaşanan sürecin krizle ilgili bir durum olduğu söylenebilirse de, örneğin 2001’deki dalgalanma ile kıyaslandığında çok küçük boyutlu olduğu anlaşılır. Nitekim 2001’de döviz içsel siyasi tartışmaların kamuoyuna yansıması ile bir gecede üç kata kadar fırlamış ve küçük bir düşüşle sabit kalmıştır. Şimdiki dalgalanma ise yüzde 30 kadar olmuş, farklı ekonomik tedbirlerle % 20-25 bandında kalmıştır. Ancak son dalgalanma öncesinde de dövizde ılımlı bir yükselişin olduğu göz ardı edilmemelidir. Mevcut haliyle dövizin % 40-50 civarında değerli olduğu ekonomi çevrelerinde genellikle kabul görmektedir. Dövizin daha da yükselmesi beklenmemektedir ancak, fiyat artışları dövizdeki artışı önemli ölçüde aştığı ve eski düzeyine yeniden düşmeyeceği yönündedir. Faizde artış yönündeki Merkez Bankası kararı ise Türkiye’yi dünyada yüksek faiz ödeyen ülkeler kategorisine sokmuş olup, alınacak önlemlerle reel olmayan bu durumun düzeltilmesi beklenmektedir.



Buna karşılık, döviz kurlarındaki artışın getirdiği olumlu sonuçlar da vardır, Bu kapsamda dış talepte meydana gelen azalış, yükseliş eğilimine giren turizm gelirleri Türkiye’nin en önemli makro ekonomik sorunu olan cari açıkta belirgin bir gerileme sağlaması beklenmektedir. Ancak bu durum tercih edilesi bir durum değildir. Nihayetinde büyümede yavaşlama ya da küçülme gibi ekonomi bakımından istenmeyen sonuçları doğurmaktadır. Bütün bunlar ekonomide çok köklü yeni önlemleri almayı gerekli kılmış ve yeni ekonomik program hazırlanmıştır. Kriz olup-olmadığına da siz karar verin artık; siyasi ön kabullerinizi bir kenara bırakarak…