10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ydü. İnsan hakları, tüm insanların sadece insan olmakla sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir biliyorsunuz. İnsan hakları; ırk, ulus, etnik köken, dış görünüş, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir kağıt üstünde. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içeriyor. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler. İdeal ile uygulama nasıl ona bakalım biz..
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmaktadır.
Günümüzde insan hakları kişiden kişiye, din durumuna göre ve insanın mevkisine makamına göre değişiyor. Dünyada, insan hakları alanında ideal hiçbir zaman yakalanamadı. Bundan sonra yakalanabileceğini de zannetmiyorum. Bazı insanlar daha çok hak sahibiyken bazı insanlar daha az hak sahibi hatta hiç hak sahibi değil. Zengin fakir ayırımı çok set bir şeklide devam ediyor. Mevki makam sahibi ile alelade insanın hakkı bir olmuyor. Müslümanların dünya genelinde hakkı yok sayılıyor; örneğin Filistin, Gazze, Doğu Türkistan gibi..
Gazze’de neredeyse 200 bin insan katledilmesine rağmen tepkiler terör devletine ve hamisine çok cılız. Hatta bazı ülkeler, katledilenleri terörist , katledenleri masum gösteriyor. Katledilenlerden önemli bir kısmı bebek çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşuyor. Diğer tarafta teröristanda birinin burnu kanasa sözde insan hakları savunucuları ayağa kalkıyor. Medeni! görünen dünyanın iki yüzlülüğü her yerde kendini gösteriyor. Afrika’da açlıktan kırılan insanların hakkı yok, Yemen’de sefaletin pençesinde sürüklenen insanlar için de insan hakları diye bir şey söz konusu değil. Üstelik bunların üzerine acımasızca bomba yağdırmaya devam ediyorlar.
Renk ayrımı her şeye rağmen devam ediyor. İnsanlar renklerinin durumuna göre değerlendiriliyor. Siyahi zengin meşhur bir insansa sorun yok ama fakir alelade bir insansa onların da hakkı genel anlamda yok sayılıyor. En kötü hayat şartları onlara reva görülüyor.
En son Suriye’de diktatörün devrilmesinden sonra, insan haklarını bırakın hayvanlara bile yapılamayacak muamelelerin yapılmış olduğunu üzülerek görüyoruz. Yer altına yapılmış çok katlı hapishanelerde insanların ne türü işkencelere maruz kaldıklarını kahrolarak gördük. Her türlü işkenceye maruz kalmış, aklını hafızasını kaybetmiş insanlar, zaman kavramını unutmuş, şimdinin hangi sene olduğunu bilmeyenler, gelişmelerin hiçbirinden haberi olmayanlar, daha neler neler..
Sednaya adlı hapishanede infaz edilenler pres makinesinde preslenip o şekilde çuvallara doldurulmuş. Bu kişiler insan değil miydi?
Allah’ım nasıl bir zalimliktir. Yerin 3 kat altında güz yüzü görmeyen insanlar, tecavüz edilen kadınlar, işkence edilen çocuklar. 17 yaşında genç kız olarak girip 35 yaşında 4 çocuk annesi olarak çıkan ve çocuklarının babasının kim olduğunu bilmeyen kadınlar. Daha çok yazacak elim hadise var ama yüreğim kaldırmıyor.
Bunlar ne içindi. Üç günlük dünya iktidarı için, değdi mi bütün bunlara, şimdi ülkenden kaçak bir şekilde yaşayacaksın ahirette de bunun hesabını çok ağır vereceksin. Ege sularında 3 yaşında can veren Aylan bebeğin ve ‘hepinizi Allaha şikayet edeceğim’ diyen 3 yaşındaki Suriyeli çocuğun ahı yerde kalmadı. İnşallah güzel bir düzen kurulur ve insanların hakları çiğnenmez, insan oldukları unutulmaz. İnsanlar insanca yaşayabilir, insan hakları alanında daha güzel günler görmek temennisiyle..
Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar