Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol der Mevlâna. Dile kolay . Olduğunuz gibi olmak en güzeli elbette. Ancak cesaret istiyor. Olmak cesareti de deniyor buna. Kendiniz gibi olduğunuzda beğenilmeme, onaylanmama, eleştirilme, dışlanma ihtimali de var. Evet var ama sizin de tek bir ömrünüz var. Kendiniz olmak yani duygu ve düşüncelerinizin, istek ve ihtiyaçlarınızın farkında olmak. Onları anlamak ve okumak. Ardından onlara uygun davranışlar, düşünceler, ilişkiler seçmek yani hayatınızı ihtiyaçlarınıza göre kurgulamaktır. SAHİ olmak, sahici olmaktır. Her şey zıddıyla daha anlaşılır olur. Sahi olmanın zıddı sahte olmak ya da kendine yabancılaşmış olmak. Hangi rengi sevdiğimi bilmiyorum, hangi mesleği seçeceğimi bilmiyorum, onun hakkında ne hissettiğimi bilmiyorum, ne düşüneceğimi bilmiyorum... Sahici olmak evvela kendisine samimi ve içten olmaktır. Kendisiyle arasına mesafe koymuş, kendisiyle bağı kopmuş ya da zayıflamış bu tür insanlar öfkeliyken sakinmiş, üzgünken mutluymuş, iyiyken kötüymüş, imkanları yokken varmış, sevmezken severmiş, kırgınken kırgın değilmiş gibi davranmaya çalışırlar. Kısaca MIŞ/MİŞ gibi davranırlar ve yazık ki bunun farkında değillerdir… Nazikken dürüst, dürüstken nazik olamayabilirler. Böyle insanlar içlerinde öfke/ateş biriktirirler. Bu volkanın nerede, kime, nasıl patlayacağı belli olmaz! İç dünyasına kulak vermek, onun ihtiyaçlarıyla yüzleşmek ve oradan duydukları ve anladıklarıyla uyumlu onları kucaklayan düşünce, davranış ve uygun bir sosyal çevre oluşturmak cesaret ister. Olmak cesareti. Oysa bu dünyada hepimizden sadece bir tane var. Takdir ettiğimiz insanların düşünce ve davranış şekillerini örnek alabiliriz ancak onu tıpatıp aynısı olmaya çalışmak kendi biricikliğimize ( ikincisi olmayan, tek, yegâne) “ihanet” olur. Hayata kendi neş’e mizi katabiliriz.

“Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!” e.e. cummings*.Kendimiz olmak içimizden geldiği gibi sahici davranmaktır. Evet. Bununla birlikte “ben doğalım” sözünün arkasına sığınarak kabalık, nezaketsizlik, ahlak dışı davranmak değildir. İçimden geldi manavdan elma çaldım demek değildir. Nezaket, görgü (eskilerin adab-ı muaşeret adını verdikleri toplumsal davranış kalıpları) toplum hayatının trafik kuralları gibidir. Uyulmadığında kazalar, incinmeler, küsmeler, tartışmalar, kavgalar yaşanması muhtemeldir. Nezaket özünde merhametten kaynaklanır. Merhamet kulağımıza şöyle fısıldar; “hiç kimse kusursuz değildir”. Ve böylece merhamet hoşgörüye kapı aralar. “Merhamet ahlakın temelidir” (Schopenhauer). Üstelik nezaket ve görgü bedavadır.

Yunus der ki;

“Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılanı hoş gördük

Yaratandan ötürü”

“Dünya birbirimize gösterdiğimiz ihtimamla biraz daha güzelleşir” muhakkak (Kemal Sayar).

“Benzerlikler güzeldir, farklılıklar ise özel” (Egemen P.) . Temel ihtiyaçlarımız birbirinin aynıdır. Örneğin; yiyeceklere ihtiyaç duyarız (benzerlikler güzeldir) hepimiz farklı damak tatlarına sahibiz, bu yüzden Türkiyemizde çok zengin bir mutfak kültürümüz var (farklılıklar özeldir). Sözün özü, benzerliklerimiz güzeldir bizi birbirimize yakınlaştırır, tanıştırır, barıştırır, kaynaştırır; farklılıklarımız ise baharatlar gibidir hayatımızı zenginleştirir ve lezzetlendirir.

*Edward Estlin Cummings, E. E. Cummings ismini kullanan Amerikalı şair, ressam, deneme ve oyun yazarı.