Nevzat Dede       

Çocuklarla… yazı serisi

 

 

 

Sevgili kardeşlerim,

 

Yanınızda “vır vır, her şeyi konuşan” bir arkadaşınız ile gerektiği zaman konuşan ama onun dışında fazla konuşmayan bir arkadaşınız olsa.

 

Size göre hangisinin davranışı daha güzeldir.

 

“Çok konuşanlar, bir başka deyişle zamanlarının büyük bir kısmını konuşmaya ayıranlar, acaba hep güzel şeyleri nereden bulup konuşuyorlar?” dersiniz, değil mi?

 

Güzel şeyler bulup söylemek bir yana, ya içerisinde başkalarının aleyhine (kötülüğüne) sözler olursa ne olacak, o zaman?

 

Onun için “Çok laf yalansız, çok mal haramsız (başkasının hakkının olması) olmaz” diyen atalarımız, işte bu gerçeği vurgulamışlardır.

 

Sevgili çocuklar,

 

Durmadan ha bire (devamlı) konuşmak hiç de iyi bir şey değildir.

 

İnsan düşüne düşüne konuşmalı, konuştuğu sözler ya kendine ya da konuştuğu insana faydalı (yararlı) olmalıdır.

 

Bu şekilde hareket etmek insanın erdemini (olgunluğunu) ortaya koyar. Yoksa sürekli konuşan bir insanı uzun zaman kimse dinlemez.

 

Böylelerine “çenesi düşük, geveze, lafazan…” gibi isimler verilir.

 

Bir düşünür diyor ki; “Düşünülmeden konuşulan bir söz, kaza kurşununa benzer. Gittiği yerde felaket getirir.

 

Güzel sözler arasına aldığım, buna benzer bir söz de;

 

Ne söyleyeceğim diye düşünmek, neden söyledim diye pişman olmaktan iyidir” şeklindedir.

 

Bazı konuşmacılar, anlatmak istedikleri şeyi örneklendirerek takdim ederler. Bu, bazen uzun zaman konuşmalarını gerektirir. Konuşmalarının sonunda bir özet vermek isteyen konuşmacı; “Uzun lafın kısası…” diyerek konuştuklarının özetini vereceğini bildirir.

 

Veya bu konuşmanın uzun süreceğini tahmin eden dinleyici, bu sefer konuşmacıya dönerek; “Kısa kes de Aydın havası olsun” deyiverir. Yani, “konuştuğun sözlerin bir özetini ver” diyebilir.

 

Çok konuşulan sözlerin içinde yalan, gıybet (dedikodu), iftira (karalama) ve hakaret (kötüleme) olması her zaman mümkündür.

 

Bunlardan birinin tespit edilmesi o sözü söyleyen kişinin dünyada ve ahirette büyük sıkıntılar çekmesini doğurur.

 

Dünyada sıkıntılar çeker. Çünkü aleyhinde konuşulan kişi; “hakaret ve iftira davası açabilir ve muhatabının, para cezasına çarptırılmasını isteyebilir.”

 

Ahirette büyük sıkıntılara düşebilir. Çünkü Allah, hakkı yenen kullarının haklarını, karşısındaki alacağını ve hakkı yenene vereceğini, Kur’an-ı Kerimde bildirmektedir.

 

AF DİLEMENİN GENİŞLİĞİ

 

Bir âlim (bilgili) zata (kişiye) bir adam gelerek;

 

“Falanca adam seni kötüledi ve sana şunları, şunları söyledi” diye haber verir. O âlim zat, ellerini dua yapar gibi açarak;

 

“Allah o sözü bana söyleyeni, affetsin.” Arkasından, sözü getiren adama dönerek;

 

“Allah seni de affetsin” Sonra da kendine hitap ederek;

 

“Allah beni de affetsin” der.

 

Söz getiren adam bu duanın inceliğini anlayamamış olmalı ki;

 

“Anlayamadım” der. “Sen ve ben ne yaptık ki, Allah’ın bizi affetmesini istiyorsunuz?” diye sorar. Âlim kişi;

 

“Evladım” der. “Aleyhime (kötülüğüme) söz söyleyen o insan, ya bana iftira etmiştir veya gıybetimi yapmıştır. O sebeple Allah onu affetsin. Sen o sözü bana taşıdın. Yani kovuculuk yaptın. Allah, seni de affetsin. Adamın söyledikleri eksiklikler belki ben de vardır. Allah beni de affetsin, dedim” der.

 

Sevgili çocuklar,

 

Gıybet ve iftira dinimizde çok ağır suçlardandır. “Kul hakkı…” denilen hak, bunları yapanın omuzlarına biner ve karşısındaki adam bunu affetmedikçe bu yük omuzdan düşmez.

 

Laf taşımak yani kovuculuk (nemime), yine dinimize göre çok kötü bir harekettir.

 

Sevgili Peygamberimiz bu konuda ki bir Hadis-i Şeriflerinde;

 

Ya hayır (iyi şeyler) söyle, ya sus” buyurarak bizlere nasıl davranmamız gerektiğini çok güzel bir şekilde öğütlemiştir.