Göz her şeyi görür kendini göremez. Kendini göremez ayna olmasa. Aynada görüntüyü oluşturan arkasındaki sırdır. Ayna sırlanmazsa görüntü oluşmaz. Ayna da suretimizi görürüz. İnsan benliğinin özünün yansıması olarak görülen yüzümüz ve gözlerimize bakarız. Gözlerimiz de diğer duyu organlarımız gibi sınırlandırılmıştır. “Görmek, yalnızca üzerine ışık vuran cisimlerden yansıyan ışınların gözümüze gelmesiyle oluşan mekanik bir süreç değil; beynimizin, seçmek, analiz etmek, sentezlemek ve farklı bileşenleri birbirleriyle doğru bir şekilde eşleştirmek yoluyla gerçekleştirdiği gerçek bir mucizedir.” İnsan gözü 380 ile 780 nanometre arasındaki dalga boylarını algılayabiliyor. Radar, morötesi ışınlar, kızılötesi ışınlar, radyo dalgaları, mikrodalgalar. Optik bant dışındaki dalga boyları insan gözü tarafından algılanamazlar. Buna bilim insanları “ne kadar az o kadar iyi” ya da “daha az dış dünya” ilkesi adını veriyorlar (Ürün Dirier/görme sanrısı üzerine bilimsel bir anlatı). Böylece dış dünyanın karmaşıklığı ve içinden çıkılmazlığından korunuyoruz. Benzer biçimde bütünüyle sanal alem, sosyal hayat vb. kendimizi kaptırdığımızda da enformasyon sağanağı altında aynı karmaşıklık, içinden çıkılmazlık ve anlamsızlık duygusunu yaşayabiliyoruz. Bu yüzden zaman zaman bir köşeye çekilip eskilerin tefekkür dediği şekilde kendimizle baş başa kalıp, olanı biteni düşünmek, değerlendirmek, soluklanmak ve olayların ve duyguların demlenmesini beklemek durumundayız. Aksi halde hep gaza basan bir sürücüye benzeriz, bir süre sonra tükenmişlik kapımızı çalabilir. Kimi zaman kendimizle baş başa kalarak netleştirmeyiz düşüncelerimizi, kararlaştırmayız bir türlü ne yapmak istediğimizi. İç görümüzü netleştiremeyiz bir türlü Bazen bir değişime ya da rotaya ihtiyacımız olduğunu hissederiz fakat ne türden bir değişim olması gerektiğini ve nereden başlamamız gerektiğini bilemeyiz. “Danışan dağ aşar” Suretimizden/görünüşümüzden öte ihtiyaçlarımıza, hislerimize belki hayallerimize ayna tutacak bizi bize gösterecek birileri olmalı hayatımızda. Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa diyen Aşık Veysel gibi. Sizdeki cevheri size yansıtacak, bakış açınızı geliştirmenize, değiştirmenize, genişletmenize yol arkadaşlığı edecek bir ayna bulma zamanı geldi belki de…

Düşünüyorum da,

Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,

Naif yönlerimizin keşfedilmesi,

Cesaretsizliğimizin anlaşılması,

Korkularımızın paylaşılması

Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız

Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizin göstermeden. Deniz minareleri, midyeler.

Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?

(Tagore /ne çıkar ateşböceği sansalar bizi adlı şirinden alıntı)

https://purahenk.wixsite.com/drkadriyeisiklarprck