Eğitim, öğretimden farklı olarak, öğrenilen bilgilerin davranışa dönme şeklidir. Onu için eğitimin de bir ruhu olacak ve bu ruh topluma da olumlu yansıyacaktır. Eğitimde şu beş özellik yoksa ve şu kriterler genç kuşaklara verilemiyorsa, tabir-i caizse toplumun mezarını kazıyor! demektir. Nedir bunlar:
1)
RUH:
Başta da ifade ettiğimiz gibi eğitimin ruhu olmalı ve ruh genç kuşaklara; iyiliği,güzelliği,doğruluğu,sevgiyi saygıyı.. sözde değil özde yansıtabilmeli ve davranışa dönüştürebilmeli. Bu değerlerin sadece sözünü etmek ve öğretim aşamasında bırakmak hiçbir anlam ifade etmez. Nasıl ki bedenimize canlılık veren ruhumuz ise , eğitime canlılık verecek de bu değerleri oluşturacak olan ruhtur.
2)
İDEAL:
Eğitimin ve öğrencilerin bir ideali olmalı. İdeal; bol para kazanmak, iyi bir işe sahip olmak değil, topluma, insanlara faydalı olacak şekilde yetişmek ve halka hizmeti Hakk’a hizmet bilmekten geçer. Genç kuşaklara ideali kazandıracak olanlar da öncelikle anne babalar ve idealist öğretmenler olmalıdır. Öğretmenlikte ilk yıllar idealist diye yaklaşılır daha sonra idealistlik kalmadı diye yakınılır. Doğru bir yaklaşım değildir. İdeal, meslek hayatının tamamında olmalıdır hatta meslek hayatından sonra bile devam etmelidir. Onun için öğretmenin emeklisi olmaz derler, öğretmen emeklilikten sonra da gerek genç kuşaklara, gerekse de topluma faydalı olmaya çalışır. Öğretmenlik salt para için yapılacak bir meslek değildir. Öğretmenlik kutsaldır, Peygamber mesleğidir, geçiştirelecek , öylesine yapılacak bir meslek değildir. Maalesef bir kısım öğretmenlerimiz sadece para hesabı yapabiliyor veya özellikle yeni başlayan öğretmenlerden bir kısmı, bu paraya bu meslek yapılır mı gibi serzenişlerde bulunabiliyor. Tamam herkes makul bir ücret alsın ona diyecek bir şeyimiz yok, zaten de meslektaşlarımız Türkiye ortalaması olarak da makul bir yerdeler, bunu da inkar etmemek lazım. Mesleğe başlamadan hele bir öğretmen olayım başka bir şey istemiyorum deyip, atandıktan sonra da, bu paraya bu iş yapılır mı demek en hafifinden had bilmezliktir. İdeali aşılayacak sadece öğretmenler değildir. Anne baba da bu işin tam göbeğindedir. Çocuğun ilk eğitimini anne baba verir, özellikle de anneler. Çocuğun ilk öğretmeni annelerdir. İlk rol model kızlar için anne, erkekler için de babadır,daha sonra da öğretmenlerdir. Herşeyden önce çocuklarımıza, genç kuşağa iyi bir ideal kazandırmalıyız.
3)
AHLAK:
Çocuklardaki ahlaki gelişim öncelikle anne karnında başlar. Anne ve babadaki ahlaki değerlerle oluşmaya devam eder. Evet, şimdi ahlaksızlık diz boyu deniyor. Bu söz yıllardan beri söylenmektedir. Demek ki çocuklardaki ahlaki gelişimin olumsuz bir şekilde etkilenmesi, ebeveynlerin yanlış davranışları ve sosyal hayattaki olumsuz etkenlerin bir sonucudur diyebiliriz. Rabbimiz birçok medeniyetin sonunun ahlaki çöküntüler yüzünden olduğunu Kur’ân’da bildirmiştir. Ahlak eğitimi sadece ailelerin değil toplumun da üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konudur. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v) bizim hayat öğretmenimizdir.
Manevi olarak baktığımızda, anne babaların kendi ebeveynlerinden aldığı eğitim maalesef yetersiz. Günümüze bakınca sade ve doğal davranışları özler olduk. Yeni nesilleri bozan sisteme baktığımızda karşımıza devasa bir dünya düzeni çıkıyor. Şiddet içerikli oyunlar, çizgi filmler ve dizilerle çocukların beynine verilen her türlü iğrençliğin normalliği, çocukların temiz dimağlarına işleniyor. Dolayısıyla aile, sağlıklı normları çocuklarına öğretmez ise bireylerin fıtratı bozuluyor. Bir çocuğun ahlaki değerlerini kazanması için yedi yaşına kadar temellerin sağlam atılması gerekir. Şayet bu yaşa kadar verilmez ise daha ileriki yıllarda verilmesi ‘ilave programla’ okullarda ‘Değerler Eğitimi’ ile mümkündür ama çok zordur. Bu manada ahlaki değerlerin yedi yaşına kadar çocukta yerleşmesi şart. Yoksa ileriki yaşlarda işler daha da zorlaşıyor(1).Güzel ahlak hem teori olarak hem de davranış olarak çocuklarımıza ve genç kuşağa ne olursa olsun kazandırılmalıdır.Ahlaksız eğitim olmaz, olmasına olur ama toplumun başına bela olur.
4)
ÖZGÜVEN:
Her çocuğun, gencin kendine özgüveni olmalıdır. Pısırık, asosyal, söz almaktan çekinen, kendini ifade edemeyen bir genç kuşak topluma fayda değil zarar kazandırır. Özgüveni yüksek gençler ise (şımarıklığa bulaştırmadan) topluma öncülük ederler. İnsişyatif alırlar, faaliyetlere katılırlar, lokomotif görevi görürler. Bunun yanında özgüveni şımarıklık olarak kullananlkar da ukalalıktan geri kalmazlar. Seviyeyi ayarlşayabilmek lazım. Çocuklara ve gençlere özgüveni kazandıracak olan öncelikle anneler sonra da eğitimcilerdir.
5)
TEVAZU/SAYGI:
Tevazu, yaptıklarıyla büyüklenmemek, kendini diğer insanlarla bir ve aynı düzeyde görmektir. Tevazu, diğer adıyla alçak gönüllülük, kendinden daha büyük olanlar karşısında da kendi yerini, düzeyini bilmek, ona göre davranmaktır.
Alçak gönüllülük insanlara saygı duymaktır. Alçak gönüllülüğümüzün insanlara saygı şeklinde yansıması sayesinde, tevazu sahibi olmayanlar da bizden alçak gönüllü olmayı öğrenebilirler. Şu sonuç çıkabilir: Demek ki toplumun ayakta kalması için alçak gönüllülük ve insanlara saygı şarttır.
Hakikat, merhamet, fedakârlık, affedicilik, alçak gönüllülük, saygı insanın karakterinde varsa, o değerli bir insandır.
Egodan ve insanlara körü körüne bağımlılıktan kurtulmadıkça, insan yaşamında hiçbir şeyi başaramaz. Tevazu, karşılıklı anlayış ve saygıyla her şey başarılabilir.
Büyüklük, yapmakta olduğumuz eğitim veya aldığımız yüksek akademik derecelerle elde edilemez. Bize bu büyüklüğü sağlayan tevazu ve insanlara saygıdır.
Eğer bir insan, hakikati ayırt edebilme gücünden ve tevazudan yoksun ise, yapmış olduğu eğitim-öğretimin hiçbir değeri yoktur. Eğitim-öğretimin , toplumun gelişmesi ve refahı için olduğunu anlamak durumundayız. Eğitimin özü, alçak gönüllülüktür, saygıdır, karşılıklı anlayıştır.
Bu kriterleri eğitimde layıkıyla uyguladığımızda eğitime de bir ruh kazandırmış oluruz..
Saygılarımla..
[email protected]Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar
1) Aile Danışmanı Fatma Taş-Gönül Dergisi 84.Sayı