Günler kısalacak, uzayacaktır artık geceler. Gençlik yıllarımızdan kalma bir şarkı dökülecek belki dudaklarımıza Alpay’ın sesinden. Eylülde okul açılacak ve beklenen sevgili gelecektir. Şarkıda bir kavuşmayı haber verse de eylül genellikle ayrılık, acı ve hüzün ayıdır. “Eylül de Gel” desek de biliriz ki artık o hiçbir eylülde gelmeyecek.
Mehmet Rauf’un psikolojik romanı “Eylül”ü okuyanlar hatırlayacaktır. Onca karmaşaya rağmen sessiz ve olaysız biten bir yazın ardından eylüle girilir ve ne olduysa eylülde olur. Koca konak yanar ve romanın kahramanlarından ikisi de bu yangında can verir…
Eylül hüzün demektir. Yazın sonudur artık. Güz kapıdadır. Göğün mavisi kaybolur yavaş yavaş. Bulutlar asar yüzünü. Yağmur haber verir yeni bir mevsimin başladığını. Ekinler kaldırılmış, meyveler toplanmıştır. Coşkulu yaz gecelerinin sonu gelmek üzeredir. Anadolu’da düğün dernek mevsimi biter. Yavuklular gelecek yazı bekler umutla. Sıla-ı rahim için gelenler de valizlerini toplamaya başlamıştır çoktan. Özlemle, koşarak gelinen yollardan bir parçasını bırakarak döner insanlar. Sıladan gurbete yolculuğun vaktidir eylül.
Mihricanla başlar her şey. Fırtınanın soluğu çok sert olduğundan mı, yoksa korktuklarından mı bilinmez simsiyah olur, yanar, kavrulur bitkiler. Dışarıda Mihrican bozarken bağı bostanı, içerde soluk alır, kavanozlara saklanır fırtınadan arda kalanı.
“Sarı sıcak” yerini poyrazla birlikte serinliğe bırakır… Ağaçların dalları ırgalanır, yapraklar dirense de düşecekleri titremelerinden bellidir. Göçmen kuşlar yeni bir yurt aramanın telaşıyla uçup giderler tepemizden… Karpuz, kavun sessizce çekilir tablalardan. Son kez olgunlaşır üzümler. Bağbozumu başlamıştır bir kere… Mutfaklarda bir telaş başlar. Domates kokusu turşu kokusuna karışır. Reçeller sabırsızlanır kavanoza dolmak için. Hamarat ev hanımları zamanla yarışır. Çocukların gözü kulağı okuldadır artık… Defterler alınır, kalemler açılır, çantalar yenilenir, üste başa çekidüzen verilir…
Kestane Karası da bu aydadır. Hani şu Gülbahar Sultan’ın gemisini sularda çalkalayan, Balkan harbine giden Gülcemal’in yolunu kesen fırtına.
Takvimler eylülü gösterirken ince bir sızı kaplar insanın içini, buruk bir hüzün sarar her yeri… Ne de olsa bu ülke idamları, darbeleri yaşamıştır Eylül’de.
Çağların en kutlu yolculuğu bu ayda başlar Yesrib’i Medine yapmak için…
Denemeler bu ayda öksüz kalır. Ninnilerimiz, masallarımız derlemecisine bu ayda kavuşur. Yoksulluğun romancısı bu ay “Merhaba” der dünyaya. Çukurova’dan. Şairin sonbahara “Sitem”i nedendir bilinmez ama o da bu ay ayrılır aramızdan “Gönül Dağı”mıza karlar bu ayda yağar…
İnsanların hayatlarında olduğu gibi toplumların hayatlarında da bir başkadır Eylül… Kimi şehirler kurtarılırken düşman çizmesinden, kimi şehirler için işgal kapıdadır. Bizim için Sivas Kongresidir, Kurtuluş Savaşının kazanılmasıdır, İzmir’in kurtarılmasıdır Eylül…
Miryakefalon’dan havalanır Selçuklu kartalı. Niğbolu Yıldırım Beyazıt’ın sesiyle yankılanır. Barbaros Hayrettin Preveze’de dalgalandırırken sancağı, Gazi Osman Paşa Plevne’yi savunmaktadır patlayan toplara karşı. Balkan faciasının kayıpları çıkar ortaya. Meriç’in azgın suları çırpınsa da hasretle, ecdad yadigârı adalar kalır geride.
Sonra Turnalar geçer katar katar. Yârdan getirdiği selama, karşılık götürür gibidir. Onların gidişiyle öfkelenir gök, şimşekler çakar, yağmurlar başlar. Herkesin hayatında bambaşka izler bıraksa da Eylül, güzüdür ömrümüzün… Turnaların gidişiyle Eylül de veda eder bize…
Hayrettin DURMUŞ