Ekonomide devletin ve bireyin rolünün ne olması gerektiği iktisatçılar arasında öteden beri tartışılagelen bir konudur. Öyle ki; devlete verilen rol kimisinde 100, kimisinde sıfırdır. Sosyalizm-komünizm olarak bilinen ve artık tarihi ve teorik bir anlamı olan ekonomi anlayışı 100’ü, libertarianizm-anarşizm (liberalizm değil- aşırı özgürlükçü-) olarak bilinen ve hiçbir zaman devlet düzeyinde uygulamaya geçmemiş olan diğer anlayış ise 0’ı temsil eder. Diğer bir deyişle sosyalizm bütün üretim araçlarını devlet tekeline vererek planlı bir kalkınmayı merkezine alırken, libertarianizm devlete verilen sorumluluğu sıfırlamakta, hatta özgürlüğün önünde bir otorite engel olduğunu kabul ettiği için devletin bizatihi varlığına karşı çıkmaktadır. Doğal olarak her iki düşünce ekstremi (ifrat-tefrit) temsil etmektedir ve tarih bir bütün olarak düşünüldüğünde çok kısa bir süre (sosyalizm) etkili olmuştur. Diğerleri ise devlete verilen rolün minimize (jandarma) edildiği ve yoğun devlet müdahalelerinin benimsendiği (bizdeki devletçilik gibi) bir marjda farklılık gösterir.

Doğal olarak devletin rolü yere-zamana ve devletin gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösterir. Şahsi kanaatime göre özellikle yasal ve kurumsal altyapının tamamlanmadığı, kişisel gelir düzeyinin belli bir limiti aşmadığı, eğitim alt yapısının kabul edilebilir bir noktada olmadığı ülkelerde, ya da daha bilindik adıyla “gelişmekte olan” ülkelerde devletin ekonomideki rolü önemlidir. 2007 sonrası oluşan global krizde de devletlerin ekonomiye müdahaleleri artmıştır. Yine iddia edilenin aksine kamu işletmeciliği her zaman zararlı değildir. Bir başka açıdan baktığımızda faydalı olduğu bile ileri sürülebilir. Örneğin Türk Hava Yolları ya da TOKİ gibi kurumların varlığı ve başarısı ortadadır. Geçmişteki kötü örnekler, bu kurumlarının piyasa koşullarında çalışmak yerine politik bir araç olarak kullanılmalarından ileri gelmektedir.

Yukarıdaki çerçevede kamusal yatırımlar bakımından yaşadığım şehir olan Afyonkarahisar'da sorumlu bir vatandaş ve bir akademisyen olarak bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Afyonkarahisar, neredeyse her dönem kabineye bakan sokmayı başarmış bir ilimizdir. Bir tane dolaylı (Süleyman Demirel), bir tane de doğrudan Cumhurbaşkanı çıkarmıştır. Maliye Bakanı, Sağlık Bakanı, Bayındırlık Bakanı gibi bakanlıklar son 20-25 yıldır Afyon’dan çıkmaktadır. Bunun AK Parti hükümetlerdeki temsilcisi ise özellikle su alanında uzman olan Veysel Eroğlu’dur. Sayın Bakanın çok stratejik olan bu konuda Türkiye’ye çok şey kazandırdığını düşünüyorum. Başarılı bir akademisyen olan Sayın Bakan, teorik bilgisini İSKİ deneyimi ile pratiğe dökmüş ve dönemin dedikodularının merkezine oturan İSKİ Skandalının ardından çok başarılı icraatlarıyla haklı bir pozisyon elde etmiştir.

Yeri gelmişken küçük bir anekdotumu da paylaşmak isterim: Susuzluktan insanların kırıldığı, su satışlarının sokaklara indiği-mafyalaştığı bir dönemde; üstelik de çöp dağlarının patladığı, dünya mirası İstanbul’un grev nedeniyle çöplerin toplanamaması yüzünden tam bir üçüncü ülke şehri görüntüsü sergilediği, Haliçten yayılan kokuların burnunuzun direğini kırdığı yıllarda gecenin bir vaktinde gezintiye çıkma gafletinde bulunmuştuk. Neredeyse susuzluktan heder oluyorduk ki, kendimizi bir sivil toplum örgütüne attığımızı ve onların yardımıyla içecek bir su bulabildiğimizi hatırlıyorum. İşte bütün bu sorunlar önemli ölçüde Veysel Eroğlu’nun gayretleri ile geride kaldı.

Bizde gelenektir; kimsenin inkâr etmesine gerek yok. İktidarda olan parti, hele de bakan çıkaran ile değişik gerekçelerle ekstra ve belediye bütçesini aşan yatırımlar yapar. Belediyenin yapması gereken birçok hizmet bakanlık tarafından yerine getirilir ve bu da belediyenin işine gelir. Belediye Başkanları durumdan memnundur ama bakana rağmen bir şey yapması da pek mümkün olmaz. Bu tür icraatların pek çoğu popülizm kokar. Son seçimde AK Parti dâhil bütün partilerin popülizme kayması politik dünyamızda geriye gidişin kurumsallaştığını göstermek bakımından elem vericidir. Oysa 2002 seçimlerinden sonra popülizmin artık bir daha geri gelmeyecek şekilde tarih olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım. Sosyal konularda iddialı laflar edilmemesi gerektiğini yeni bir tecrübeyle öğrenmiş oldum.

Afyonkarahisar biraz da “devletlüler” sayesinde kamusal yatırımların yoğun olduğu bir ilimizdir. Yukarıda mevzu-bahis ettiğim devletin ekonomideki rolünün ağır bastığı bir görüntüye sahip(ti). Buna rağmen, özellikle çevre illerle karşılaştırıldığında artıları olmasına rağmen daha geri kalmış bir görüntüsü vardı. Şükür bu görüntü son 7-8 yıldır aşılmış gözüküyor. Özel televizyon ve Afiumla başlayan süreç, ilimizin çok önemli bir artısı olan termalin profesyonel düzeyde hizmet vermeye başlaması ile şehrin çehresini değişmiştir. Üniversitenin özellikle de hastanesinin etkin olarak devreye girişi, fizik tedavi ve rehabilitasyon ünitesinin Türkiye hatta dünya çapında hizmet vermesi, çok yıldızlı otellerinin sayısındaki artış, spor kompleksinin tamamlanmış olması, hava alanının faaliyete geçirilmesi gibi şehrin çehresini değiştiren yatırımlar bahsedilen dönemde hayata geçirilmiştir.

Konut olarak planlanan ancak daha sonra alış-veriş merkezine dönüştürülen ve geçtiğimiz yıl hizmete açılan Park-Afyon da şehre renk katmıştır. Baştan kanaatimi bildireyim: Buraya yapılacak en kötü şey konut idi. Bundan vazgeçilmiş olması son derece isabetli olmuştur. Şehirlerin büyümeleri nedeniyle boşa çıkan alanların yine bütün halkın yararlanabileceği türden bir amaca yönlendirilmesi gerekir. Park, dinlenme alanları, yeşil alan ya da alışveriş merkezi gibi. Umarım duyumlarımızın aksine eski stadın yerine konut yapılmaz.

Afyonda önemli sorunlardan birisi İkinci Küçük Sanayinin varlığına rağmen, tamir bakım işlerinin halen yine şehrin merkezinde yer alan ve eski otogara bitişik alanda yapılıyor olmasıdır. Bir başka deyişle buradaki sanayinin çoktan şehir dışındaki alanlara taşınmış olması gerekirdi. Eminim ki bunun bir yolu vardır. Şahsen yetkili her kimse bu vazifeyi yerine getirmediği ve popülist bir eğilim içerisinde olduğunu düşünüyorum.

Diğer bir konu ise yeni devlet hastanesi ve bu hastanelerin yakınlarına karşısına yapılan eczaneler... Kanaatimce belediye burada yine kısa vadeli hesap ve küçük hesap yapmıştır. Öncelikle ekonomi politikaları piyasanın gerektirmediği durumlar haricinde kamu girişimciliğini günümüzde onaylamamaktadır. İkinci olarak yüksek miktarlarla ihaleye verilen buradaki eczaneler haksız rekabet oluşturmaktadır. Zira kamu eliyle bu yerler ihaleyle de olsa belli kişilerin tasarrufuna sunulmuş ve rant oluşturulmuştur. Anayasal bir kavram olan kamu yararı ilkesinin lafzına olmasa da ruhuna aykırıdır böyle bir tasarruf... Üniversite hastanesi karşısına yapılmış olan eczanelerin oluşturduğu diğer bir sorun ise, önceden planlanmadığı anlaşılan bu yapıların trafik sorununa neden olmasıdır.

Devlet hastanesinin bizatihi kendisi de sorunlar barındırmaktadır. Zira yapılma aşamasında meydana gelen dezenformasyon bilgi kirliliği oluşturmuştur. Siyaset biliminde “içerden bilgi alma” (insider trading) olarak isimlendirilen durumun yaşandığı izlenimi veren ihale süreci spekülasyonların oluşmasına, haksız kazanım ya da kayıplara yol açmıştır. Hangi tercihin etkili olduğu bilinmezken, hastane bugünkü yerine yapılmış ve en kötü tercih hayata geçirilmiştir. Zira şehirleşmede önemli bir belirleyicilerden birisi şehirlerin çok merkezli olması yönündedir. Örneğin adliyenin şehir merkezinden taşınmış olması buna güzel bir örnektir. Otogarın hem şehir dışına taşınmış olması hem de özel sektörün işletmesine verilmiş olması da öyledir. Yeni hastane şehir merkezinde olmamakla birlikte zemin yapısının son derece sorunlu olduğu bir yere yapılmış olması eminim ki maliyeti de etkilemiştir. Sanıyorum öngörülen süre içerisinde açılamamış olması bunun bir sonucu idi. Eski bataklık bölgesi olan Uydukent’e otogarla birlikte bir rant katmasına rağmen, şehirleşme açısından getirdiği maliyet ve daha önemlisi insan hayatına dair getirdiği risk tercihin yanlışlıklarını ortaya koyuyor.

Diğer bir kamu yatırımı ise Akarçay projesi… Gerçekten de halk arasında kokarçay olarak isimlendirilen, geçmişte balıkların yetiştiği rivayet edilen kanal, şehre önemli bir katkıdır. Eskişehir’deki Porsuk çayı projesinden esinlendiğini düşündüğüm bu projenin başarılı olduğu gözüküyor. Belki de “su”dan sorumlu bir bakanın Afyonkarahisar’a güzel bir hediyesi… Aslında bunun bir sakıncası da yok. Belediyelerin bütçesi belli, maalesef bu tür büyük projeleri hayata geçirecek yeterli parasal kaynakları yok. Dolayısıyla bazı projelerin bakanlıklarca üslenilmesi de doğal. Hükümetin çeşitli yerlerde, örneğin İzmir’de metroyu olduğu gibi, muhalefete ait belediyelerde bazı projeleri üslenmiş olması da durumu meşrulaştırıyor.

Aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen Erkmen Bölgesindeki TOKİ için de rahatsız edici süreçlerin yaşandığı kanaatindeyim. O dönemde Erkmen Belediyesi inisiyatifinde yapılan ve Erkmen’deki nüfusa dönük olan TOKİ ihalesi genel bir ilana tabi tutulmamış ve sadece belli kesimlerin kişisel ilişkilerine dayalı olarak paylaşılmıştır. Sorun esasen burada yaşayan ya da bu konutların sahiplerinin gerçekten Erkmen’li olmamasından kaynaklanmaktadır. Zira her nasılsa şekle uygun hale getirilerek, örneğin konut sahiplerinin geçici olarak Erkmen nüfusunda gösterilmesi gibi, buradaki ihale eş-dost arasında dağıtıma tabi tutulmuştur. Bilmeyenlere Erkmen bölgesinin Afyon'un bağ evlerinin bulunduğu, anayol üzerinde, alış veriş merkezinin yakınında ve yine kaplıca otellerinin karşısında ya da daha yakınında olduğunu hatırlatmak isterim. Bir başka deyişle zaten rant değeri yüksek bir bölgedir. Devlet Hastanesinin aynı dönemde bölgeye yapılacağı dedikodularıyla birlikte düşünüldüğünde potansiyel rantın boyutu daha da büyümektedir.

Halen yine aynı bölgede yapılmakta olan üstgeçide de çok anlam veremedim. Gerçekten ilk gördüğümde yeni bir karayolu bağlantısı kavşağı zannetmiştim ama, böylesine önemli bir yatırımın Özdilek kavşağı duruyorken buraya yapılmış olması beni şaşırttı. Muhtemelen Özdilek kavşağı belediyenin değil karayollarının yetki alanında ama aynı şehrin bir parçası olması ve daha önemli yerin geciktirilmesi idari birimler arasındaki koordinasyon eksikliğinin de bir göstergesidir.

Konuyla ilgili olmamakla birlikte Afyonun şehirleşmesi ile ilgili bir görüşümü de paylaşmak istiyorum. Malum, eski Afyon olarak bilinen ve halen şehir merkezi olarak kullanılan yerler dönemin şartlarına göre şekillenmiş ve son derece dar sokakları var. Sonradan yapılanların da yeterince geniş olduğu söylenemez (Karaman mahallesinde olduğu gibi). Eğer çeşitli kamu kurumlarının merkezleri şehrin başka taraflarına taşınırsa buraların yükü hafifleyecektir. Eski Afyon bölgesindeki tarihi dokunun gün yüzüne çıkartılması, burada yapılacak olan inşaata dokuyu bozmayacak bir standart getirilmesi, halen var olan tarihi yapıların restore edilmesi, nisbi olarak küçük, yerel üretime dönük (sucuk, kaymak, el sanatları gibi) işletmelerin iç ve dış turizme hizmet edecek şekilde bu bölgede dizayn edilmesi eski Afyonu trafik, gürültü ve stresten arındıracağı gibi şehrin turizme dönük potansiyeli de ortaya çıkarılacaktır.