İnsan gittiği yeri sadece gezmek görmek için düşünmemeli, aynı zamanda gözlemlerde bulunup çıkarımlarda bulunmalıdır. Olumlu ve olumsuz yönlerini görmeli, bir kıyaslama yapmalıdır gerekirse. Özellikle Avrupa ziyaretlerine de bu gözle bakmak gerekir. Aa adamlar şunu ne kadar iyi yapmış bunu şöyle iyi yapmış demek yerine, şu yönleri iyi ama bu yönü de olumsuz diyerek değerlendirmede bulunmak gerekir. Milli Şairimiz Mehmet Akif işin bu yönüne dikkat çekerek şöyle diyordu:
«Alınız ilmini garbın alınız san'atını;
Veriniz hem de mesainize son süratini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok san'atın ilmin; yalnız, ...»
Akif, hem bilimde ileri gittikleri hem de eski kültürlerini korudukları için Japonlara bu yönleri itibariyle hayrandır. Almanların da çalışkanlığı ve disiplini, iş ahlakı Akif’in hayranlığını celbetmiştir. Fikret gibi bazı çağdaşlarının aksine O, Batının ilmini ve yararlı şeylerini almamızı, zararlı unsurları ise gümrükten içeri sokmamamızı ister.
Şu anda ahlak konusunda Batı çok kötü durumda, aile hayatı bitmek üzere. Biz bu yönüyle elbette ki onları örnek almayacağız. İlmini, sanatını, tekniğini, iş ahlakını örnek alabiliriz.
Biz de son Almanya seyahatimizi karşılaştırmalı olarak değerlendireceğiz. İlk Leipzig Havaalanında kontrol noktasından geçerken olumsuz olarak intibalarımız başladı. Kontrol noktasındaki polisler kendi vatandaşlarına son derece güleryüzlü ve hızlı bir şekilde kontrol yapıp geçirirken, Türklere karşı asık suratla sorgulayarak, bekleterek, psikolojik bir üstünlük kurarak geçiriyorlardı. Bunlar gurbetçi vatandaşlarımızdı. Asıl sürpriz bizi bekliyordu. Suratsız bir kadın polis, yeşil pasaportlu olmamıza rağmen sırf Türk olduğumuzdan dolayı önce bizi bekletti. Yeşil pasaportu olan geçiş üstünlüğüne sahiptir, uluslararası kurallar çerçevesinde. Hatta der ki ‘’Tüm yetkili makamlardan,bu pasaport hamiline, engelsiz geçiş hakkı tanınması ve gerektiğinde yardımda bulunulması ve koruma sağlanması rica olunur’’.
Bu herkesi bağlayıcıdır. Lakin Almanları bağlamıyormuş. Nazi görünümlü polis şefi gelerek bizi içeri aldı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin görevli olarak gönderdiği biz üç kişiye abuk sabuk sorular sorarak saatlerce bekletti. Maksat Türk düşmanlığı idi. E448845 sicil nolu Erich ismindeki Nazizmin etkisindeki polis şefi bekletme suretiyle bize psikolojik eziyet etmeye çalıştı. Biz açıkçası onu takmadık ve çok rahat tavırlarda bulunduk. Süreç uzamasın diye Konsoloslukla irtibata geçmedik. Sonuçta yapabilecekleri birkaç saat bekletip geçirmekti. Nitekim de öyle oldu. Kasıtlı muamele yaptıkları o kadar net belliydi ki; içerideki iki kadın polis bizden özür diledi, hatta utancımızdan yüzünüze bakamıyoruz diyerek, nazizm uygulamasını bir nevi itiraf ettiler. Dışişleri Bakanlığımıza da bu nazi etkilerini hala sürdüren Türk düşmanı polis şefini bildireceğiz bugün itibariyle. Böyle kötü bir sürprizle girmiş olduk Almanya’ya. Biz Alman vatandaşlarını davul zurna ile Türk misafirperverliğinin en güzel örnekleri ile karşılarken, onların bize reva gördüğü muamele maalesef bu idi.
Gurbetçi vatandaşımız, otel işletmecisi Erol kardeşimiz abisi Cem ile birlikte bizi havaalanından alarak kalacağımız, İlsenburg Alshtadt Hotel’e yerleştirdi. Türk misafirperverliğinin en güzel örneklerini bu otelin işletmecisi Mustafa Bulut ile birlikte sergilediler. Bozulan moralimiz düzeldi ve gurbetçilerimizin orada işveren olup, emrinde insanlar çalıştırması hoşumuza gitti.
Oraya entegre olmuşlar, benliklerini kaybetmeden Türklük bilinciyle yaşamlarını sürdürüyorlar. Almanya günlerimiz bu şekilde başlamış oldu, yazı dizisi ile diğer gözlemlerimizi ve izlenimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz..
Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar
[email protected]