Nevzat Dede Gençlerle yazı serisi

Sevgili gençler,

Doğruluk, o kadar güzel bir hazinedir ki onu elde eden çok zengin demektir. Bu güzel özellik o insana ve çevresindekilere mutluluk getirir. İnsan niçin para kazanır? Mutlu olmak için değil mi?

Kendimize bazı sorular sorsak, ne cevap alırız?

Doğruluk ne demektir? Nasıl doğru olunur? Her işimizde kullanacağımız doğruların yazılı olduğu bir kitap var mıdır? Varsa bu kitap nerededir ve adı nedir?

Önce o doğruları öğrenmek, sonra öğrendiklerini yaşantımıza uygulamak lazımdır. Sonra da biz doğru olmaya çalışırken, çevremizde eğrilerle yoğrulmuş birçok insanın bizi tenkit etmesine (kötülemek) aldırmamak ve yılmamak lazımdır.

Sevgili gençler,

Bütün doğruların kaynağı kitabımız, Kur’an-ı kerimdir. “Onun içinde her hangi bir yanlış ve onun dışında da başka bir doğru bulunmaz”. Çünkü o Allah yapısıdır.

Doğudan batıdan bazı doğruların olduğu söylense de, bu söylenenlerin, Kur’an da daha güzel söylenmiş olduğunu görüyoruz.

Gelelim konu ile ilgili eski çağlarda geçen hikâyemize;

Bir genç Kâbe'de; “Ey doğruların yardımcısı olan Allahım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allahım, sana hamd-ü sena ederim” diye dua edermiş.

Bu durum, yanında bulunanların dikkatini çekmiş ve birisi sormuş;

“Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir dua bilmiyor musun” demiş. O da;

“7–8 sene kadar önce yine Kâbe'de tavaf ederken içi altın dolu bir torba buldum. Etrafıma bakındım. Acaba bu torbayı arayan kimse var diye. Bu arada torbanın içindeki altınları saydım. Tam 1000 altın vardı.

İçimden bir ses; “Bak, bu altınlarla, şunları şunları yapabilirsin” diyor, beni altınları kullanmaya teşvik ediyordu. İmanım ve aklım ise; “Hayır, diyor. Bu senin değil, başkasının malı, kullanman haram olur”

Aradan bir müddet geçtikten sonra birisinin; “şöyle bir torba bulan var mı” diye seslendiğini duydum. Sesin geldiği yere baktım. Hac için Kâbe’ye gelmiş orta yaşlı, temiz giyimli bir Müslüman olduğunu gördüm. Kendisini yanıma çağırdım ve “Senin torban nasıldı, içinde ne vardı” diye sordum.

Adam aradığı torbasını tarif etti ve içinde 1000 altın vardı” dedi.

Al öyleyse torbanı diyerek, bulduğum torbayı kendisine verdim. Adam da torbayı açarak içinden bana 30 altın bahşiş (hediye) verdi.

Eskiden pazarlarda köle satışları da yapılırdı. Temiz yüzlü genç bir esiri [köleyi] överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım.

Aradan bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. “Ona, yediğimden yediriyor, giydiğimden giydiriyordum”

Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geldiğini gördük. Genç bana dedi ki,

“Efendim, ben Fas Emir’inin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isteyeceklerdir. Sen iyi bir insansın. Beni, onlara 30 bin altından aşağıya satma” dedi.

O kişiler yanıma geldi ve bu esiri bize satar mısın dediler. Satarım dedim.

“Sana 60 altın verelim, onu bize ver” dediler.

“Olmaz…” dedim.

“İyi ama sen bunu 30 altına almışsın. Biz sana iki mislini (katını) veriyoruz dediler.”

Öyleyse gidin pazardan alın dedim.

Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. Ben, 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler.

Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, çok zengin oldum.

Bir gün bana arkadaşlarım; “Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim” dediler. Ben de olur dedim.

Nikâh kıyıldı. Deve yükleri ile kızın çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, bu nedir dedim. Yeni eşim;

“İçinde 970 altın var. Babam Kâbe'de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi” İşte bu torba odur, demiş.

“Demek ki Hac için Kâbe’yi tavaf ederken bulduğum altınlar benim rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helal yoldan yine bana geldi” diye düşündüm.

Elbette, bana yardım edip, beni haramlardan koruyan, bana nice nimetler ihsan eden (veren) yüce Rabbime hamd (şükür) etmeyip de ne yapacağım” dedi.