Müslümanların kanayan yarası, İslam tarihinin en acı olaylarından biri. Peygamber Efendimiz (s.av.) in sevgili torunu Hz.Hüseyin’in ve yakınlarının, Yezid ve adamları tarafından acımasızca ve hunharca katledildiği yer Kerbela. Kerbela deyince yüreğimizden bir şeyler kopuyor, o ağır vaka üzerinden yüzyıllar geçse de zihinlerimizde tazeliğini koruyabiliyor. Elbette ki her fani vakti geldiğinde ruhunu teslim edecek. Ölüm sebepleri farklılık gösterecek ancak bu kadar ağır bir vaka olursa, ne olursa olsun zihinlerden çıkmıyor. Kerbela olayının çıkış sebebine değinelim:
Dördüncü Halife Hz. Ali, bir harici tarafından şeht edilince, Hz. Hasan halifeliği yapılan tertipler sonucunda Muaviye’ye bırakmak zorunda kalmıştı. Fakat Muaviye’den sonra halifelik, Hz. Ali’nin diğer oğlu Hz. Hüseyin’e devredilecekti.
Muaviye öldükten sonra yerine söz verildiği gibi Hz. Hüseyin değil de, yine bir tertip sonucu Muaviye’nin oğlu Yezid geçmiştir. Fakat Yezid’in halifeliğine tepkiler oldukça fazla olmuştur. Çünkü halifenin demokratik yollardan seçilmesi gerekiyordu ve Yezid’in halifeliği ile halifelik makamı saltanat usulüne çevrilmiş bulunuyordu. Yezid, halifelik makamına geçer geçmez iktidarını ve otoritesini sağlamlaştırmak maksadıyla Medine valisine, kendisine itaat etmeleri konusunda mektup yazmıştı. Diğer taraftan, Kûfe halkı ise Hz. Ali’ye sıkı sıkıya bağlı olduklarından Yezid’in halifeliğini tanımak istemediler. Ayrıca, Emeviler dönemi ile birlikte başkent, Şam’a taşınmıştı ve Kûfe’nin gelirlerinde de gözle görülür azalmalar yaşanmıştı. Tüm bu nedenlerden ötürü Kûfe halkı, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’e mektup yazarak kendisine bağlılıklarını bildirdiler ve onu Kûfe’ye davet ettiler. Hz. Hüseyin, kendisini Kûfe’de kalabalık bir grubun beklediğini düşündüğünden bu daveti kabul etti ve Kûfe’ye gitti.
Yanına ailesini de alarak Kûfe’ye giden Hz. Hüseyin’in ordusu ile Yezid’in ordusu Kerbela’da karşılaştı. Hz. Hüseyin’in ordusundaki (ne kadar ordu! denilebilirse) kala kala 70 adama karşılık, Yezid’in ordusunda 4500 kişi olduğundan bu mücadele, Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin şehadetiyle sonuçlandı. Hz. Hüseyin’in ailesi esir alındı ve kanlı bir şekilde biten bu olay, tarihe Kerbela Olayı (Katliamı) olarak geçti. Ne yazık ki, Hz.Hüseyin ve yakınlarını hunharca katleden Yezid’in ordusunun başında, hayattayken cennetle müjdelenmiş on sahabeden biri olan Sa’d bin Ebi Vakkas’ın oğlu, Ömer bin Sa’d bulunuyordu. Hz.Hüseyin ve yakınlarını su dahi vermeyerek katlettirme bahtsızlğına düştü. Bir insanın babasının şu veya bu olması onun da iyi biri olacağına işaret değildir. Ömer bin Sa’d da, müslümanların nefretini kazanmış bedbaht bir insandır.
Kerbela Olayının sonuçları ağır olmuştur. Bu elim hadise ile İslam dünyasında ayrılıklar ve mezhep ayrılığı derinleşmiştir. Müslümanlar, Peygamber torununun bu şekilde katledilmesinin utancını yüzyıllarca yaşamak durumunda kalmışlardır. Her 10 Muharrem’de bu acıyı yeniden yaşıyoruz ve Hz.Hüseyin’in ve yakınlarının katillerine lanetler okuyoruz.
KERBELA BİZE DERS OLSUNKerbela çöllerinde Sevgili Peygamberimizin gözbebeği Hz. Hüseyin ile 23'ü ehlibeytten olmak üzere 72 şehidin verilmesinde Kufelilerin büyük payı vardı. Söz vermelerine rağmen Hz. Hüseyin'i yalnız bırakan Kufelilerin (Yemenlilerin) yaptığı yanlış nedeniyle bugün Ortadoğu'da halen Irak, Suriye gibi.. ülkelerde kan ve gözyaşı dinmiyor. Bu zulmün cezası, geçmişten bugüne kadar çalkalanan Ortadoğu'da kan ve gözyaşı olarak kıyamete kadar maalesef sürecek gibi gözüküyor, inşallah öyle olmaz.. Tarihte yaşanmış ve geri dönüşü olmayan böylesi korkunç bir olayı değiştirmek elbette mümkün değildir. Ancak bize düşen bu korkunç olaydan gerekli dersi çıkararak fitne ve ayrımcılığın bir millete nelere mal olduğunu görmektir. Fitne ve ayrımcılığa asla prim vermeden, Allah ve Peygamber sevgisi etrafında kenetlenmeliyiz.
Hz. Peygamberi, onun aile fertlerini ve ashabını sevmek hepimizin ortak heyecanı olmalıdır. İyi bilelim ki, huzurlu bir toplum halinde yaşayabilmek, yüce dinimizin öğrettiği karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı kardeşliği, birlik ve beraberliği korumakla mümkündür. Dileğimiz yeni Kerbela'lar yaşanmasın. Nasıl ki, aşure; acısı, tatlısı ve ekşisiyle ortak bir tad oluşturuyorsa bizler de Lazıyla, Çerkeziyle, Türküyle, Kürdüyle.. ortak bir millet olarak aynı devlette yaşamasını bilelim.
[email protected]Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar