Dünyanın en ilkel toplumlarından birisidir Kuzey Kore... En azında bize servis edilen bilgi böyle… Çünkü yaşayan liderleri kutsamamak, ölenin de arkasından ağlamamak büyük suçtur. Dünyanın en korkunç liderlerinden birisi olan Stalin'i de alkışlamamak-onaylamamak suç idi. Bir seferinde gizli oylamada aleyhte oy veren bir kaç yüz kişiyi tespit ettirip her birini değişik yöntemlerle ortadan kaldırmıştı. Uzun uzun alkışlamak da bu korkudandır. Ancak o dur denince kesilir alkış…

 

Benzer kutsamalar ilkel putperest bütün kabilelerde ve kabile devletlerinde de vardır. Hinduizm, Budizm gibi ilahi olmayan kimi dinler de öyledir. İngilizler Hindistan’ı bu kutsallardaki dengeyi kullanarak yönetmiş-sömürmüştür uzun yıllar... Kimi yerlerde de kutsalı bizzat kendi elleriyle türetirler. Suud'da, Afganistan’da, Irak’ta bunların örnekleri de vardır.

 

Türkiye’deki FETÖ de çok farklı değildir. FETÖ’nün deşifre olmuş olması belki de daha büyüklerini ‘bizzat kendi elleriyle türettiklerini’ kamufle etmiştir. Hatta mücadelenin FETÖ ile kamufle edilmiş bu yapı ya da yapılar arasında olduğu bile söylenebilir. Siz bunu Amerika’daki müesses nizamların ya da İsrail’deki partilerin kavgasına benzetebilirsiniz. Hizmeti en iyi kim verirse güç de onundur.

 

Bütün bunları size servis edilen bilgilerle de öğrenemezsiniz. Servis eden de aynıdır çünkü… Yaşadığınız toplumdaki suni kutsallara ve sonradan oluşturulan dokunulmazlara bakarsanız anlamak da güç olmayacaktır. Bir miktar altıncı his de gereklidir. Altıncı his öyle olağanüstü bir şey de değildir. Ama çıplak gözünüzle gördüklerinizin de ötesindedir. Beyinle görmekle, kalple düşünmekle ilgilidir. Sadece size servis edilenleri değil, ‘olayları’ da ‘okumaya’ talip olmaktır. Ya da ezberletilenleri bozmak… Biraz tahlildir bir başka deyişle, biraz da tefekkür… Üzerinde sorumluluk hissiyatı ile düşündüğünüzde puzzle’in parçalarının yavaş yavaş yerine oturduğunu da göreceksiniz.

 

Ama dikkat etmeniz gereken şeyler de var elbette... Zira, tanrılara söz söylemenin, hatta tanrı hakkında farklı bir takım düşüncelere sahip olmanın sizin bakımınızdan çok ciddi sonuçları olabilir. Kimi zaman inanmıyorsanız bile kutsamakta (!) yarar vardır. Ama elbette insanın kutsadığı şeyin gerçekliğini de test etmesi gerekir. Bu altıncı hissi  de aşan bir durumdur. Biraz metafiziktir yani… Aksi halde putperest yani islami terminoloji ile müşrik olduğunuzun farkına bile varamazsınız. Zira kutsadığınız şey zaman içerisinde hayatın kendisi oluverir. Bir yandan da kendinizce müslüman olmaya (!) devam edersiniz... Onu da kimseciklere bırakmazsınız. Hem putperest hem müslüman... Nasıl oluyorsa...

 

Durumun farkında olanlar da var elbette. Başbelası da onlar... Kral ya da kraliçeden veya ‘başkan’dan görev isteyen veya teklif edilen görevleri kabul edip bunda başarılı olanları temsil ve takip edenler, yani yukarıda mevzubahis deşifre olmamış yapı, bu duruma fevkalade bozuluyor doğal olarak... Bu yüzden her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz diye zinde güçleri canlı tutmak gerekiyor. Gerekiyor gerekmesine de; zinde güçler her başa geleni kutsadığı için sık sık taraf değiştiriyor. İlkel dinler öyledir. Sürekli tanrı değiştirirler. Hatta acıkınca da tanrıcıklarını yerlermiş malum eskiden...

 

Kuzey Kore ya da Stalin derken söz nereden geldi buraya diyorsanız eğer, şöyle açıklamak isterim; gerçek ilişkileri özellikle mafya, asker ya da siyasetçi ilişkilerini anlatan filmlerde film başlamadan şöyle bir uyarı notu görürsünüz; ‘bu filmdeki hiç bir karakter ve olayın gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.’ Böyle olmadığını herkes bilir ama işte yasak savma babından yazılır.

 

Efendim; yukarıdaki yazılanların Türkiye ile hiç bir ilgisi olmayıp, tamamen hayali bir ülke olan Patagonya ve Kafdağı’na ilişkindir. Vesselam...