“Korkusuz yüreklerinden başka silahı olmayan yalın yürekleriyle savaşan ümmetin yüz akları... Taşların, tanklara galebe çalacağını Allah sizi vesile kılarak gösterecek bize de; kınamanın ötesine geçemeyen biz nasıl hesap vereceğiz...” Kıble bir kez daha kirletilmiştir. Temizlemek de bir avuç müslümana kalmıştır. Bunun adı inançtır, ümittir… Ümidin ve inancın muhafazası ise insana her şeyin bittiğini düşündüğü anda güç verir. İnanç bilinemeyene görülemeyenedir haddi zatında… Sadece cennet cehennem değil geleceği de göremezsiniz çünkü… Bunun adı da ‘gayb’tır. Göremezsiniz ama inanırsınız işte… Nice az (zayıf) toplulukların çok (güçlü) toplumlara galebe çaldığına inanmak da böyledir.

Müslüman böyledir elbet… Bakın Yahudiler nasılmış… İsrail’den önceki devletlerini tam 2000 küsur yıl önce kaybetmişlerdi. Üstelik bu süre zarfında horlamış, sürülmüş, katliama maruz bırakılmışlardı. Ama ne dinlerin terk ettiler ne de dillerini… Ve elbet ne de inanç ve ümitlerini… Nesilden nesile aktarılan inanç, dünyanın dört bir yanındaki insanları aynı amaçta birleştirdi ve bugüne gelindi. Tam ikibin küsur sene sonra İsrail’i kurdular. İsrail parlamentosunun da Kneset... Talmud'ta geçen Yahudi ibadethanesinin adı... O bile atlanmış değil yani...

Yahudilerin Medine'ye yerleşme sebepleri bile bu inançları idi... Kutsal kaynaklarından edindikleri bilgilere göre son peygamberin Medine’ye (Yesrib) hicret edecekti zira… Bu yüzden Rasulullah Efendimiz gelmeden tam bin yıl önce yerleşmişlerdi Medine’ye… Ama, Efendimizin kendi içlerinden değil de Araplar arasından gönderilmesi; ırkçılıklarını harekete geçirdi ve bildikleri halde, çok azı hariç, Efendimize ittiba etmediler... Kutsal kaynakları sadece bunu yazmıyor elbet… ‘Kuzeyden gelecek ve onları parçalayacak arslan’dan da bahsediyor. Ona da inanıyorlar, ama biz bu konuyu sonraki yazıya ayırdık.

Yahudiler onca dağılmışlıklarına rağmen sürgün yılları boyunca hiçbir zaman kültürlerini terk etmemiş, azınlık olmalarının getirdiği zorluklara binlerce yıl dayanmış ve kültürlerini muhafaza etmişlerdir. Bir başka deyişle çoğunluğun doğruları onları bağlamamıştır. Hali hazırda da laik değil, teokratik ve siyonist bir devlet olan İsrail; İsrail olmasını ve Yahudi kalmasını işte bu anlayışına borçludur.

Kültürün temel belirleyicilerinden olan dilleri İbraniceyi de aradan geçen uzun yıllara rağmen korumayı başarmışlardır. Yüzlerce dilin ve kültürün yok olduğu bu uzun tarihi süreçte İbranice varlığını devam ettirerek, İsrail’in resmi dili olmayı da, 2000 küsur sene sonra gelip Filistin'de kadim Yahudi devletinin nüvesini tesis etmeyi de başarmışlardır.

Demek ki, gündelik hesapların çok ötesinde düşünmek gerek... Şimdilerde önündeki engelleri tek tek kaldırıyor. Önce Osmanlı bertaraf edildi. Sonra birbirine ve öz kültürüne düşman devletçikler… Şimdilerde ise Irak, Suriye tehdit olmaktan çıkarıldı. Mısır’ı zaten 40 yıl önce (Camp David 1979) saflarına çekmişlerdi.

Devletlerin tarihlerinde "fetret dönemleri" vardır. Bu fetret dönemleri sadece de devletlere ilişkin değildir. Kimi zamanda milletler hatta medeniyetler fetret yaşar. Dinlerin fetret dönemi yaşadığı zamanlar da olmuştur. Burada önemli olan umudu yitirmemektir. Yahudiler bu fetreti tam ikibin küsur sene yaşamış ama umut ve inançlarını hiçbir zaman yitirmemişlerdir.

Gelelim bize… Mü'min için umutsuzluk olmaz tabi... En karanlık yüz yıl geride kaldı şükür. Tünelin ucundaki ışık hüzmeleri çabanın-sabrın boşa olmadığını da gösteriyor. Belki de Allah’ın müslümanlara rahmetindendir; fetretin Yahudiler kadar uzun sürmemiştir olması…
Tunus eski cumhurbaşkanının isabetli tesbitiyle "Türkiye, Sykes-Picot anlaşmasında kendisine biçilen "itaatkarlık" rolünü aşarak rol model oldu. Ekonomik ve sosyal alanlardaki başarısından ve büyük devletlerle yarışmasından dolayı cezalandırılmak amacıyla terör saldırıları aracılığıyla hedef alındı." Yurtta da sulhe dünyada da sulhe ihtiyaç var elbet… Ama eğer istiyorsan sulh_u salah, hazır ol cenge boş yere dememiş şair değil mi… (Andül-Hak Molla)

Türkiye yedi düvele karşı savaşıyor desek yeridir. İçeride-dışarıda, büyük-küçük, yasal-yasadışı, Şii-Sünni... Müslüman-kafir-münafık, Türk Kürt, gazeteci-televizyoncu, siber-askeri... bilumum "İslam" düşmanları dört bir yandan saldırıyor. Kul Allah’a yaklaştıkça İblisin saldırıları da artarmış… Devletler için de böyle anlaşılan… İşbirlikçi olursanız sorun da olmaz elbet… Türkiye üzerine yapılan saldırının artışı Tunus cumhurbaşkanının tesbitini de doğruluyor.

Diyorsanız ki güç dengesi bugün çok farklı; ben de derim ki; Allah'tan daha güçlüsü mü var... Yok, diyorsanız ki atom bombası ne olacak... Ben de size Hz. İbrahim'i yakmayan ateşi, Hz. İsmail'i kesmeyen bıçağı hatırlatırım. Her şey Allah'ın izni ile mümkündür ve nice az (zayıf) topluluklar çok (güçlü) toplulukları O' nun (cc) izni ile yenmiştir.

Siz Kur’an’daki ayetlerin sadece o döneme ait olduğunu mu zannediyorsunuz... Ya da Fil vakasının sadece ve herhangi bir menkıbe olsun diye mi anlatılıyor Kur’an’da… Onca gücüne rağmen, Ebrehe fillerini Kabe’ye sokamamıştı. Zira fildeki yazılım, Kâbe’ye girmesini engelliyordu. Neydi peki o güç... Kırlangıçlar filleri altetmişti değil mi… Allah onun büyük ve güçlü ordusunu yenilmiş ekin tarlasına çevirdi.

Hayber’i nasıl fethetti Rasul… Yaşam kanallarını (hurma ağaçlarını) kesti değil mi… Bugün kullandığımız o kadar çok şey onların yaşam kanalları ki… Elinizdeki cep telefonu ya da bilgisayar… Hatta telefonunuzun-bilgisayarınızın içerisindeki yazılım… Eğer biz de yaşam kanallarını (belki de satın almayarak ve kullanmayarak) kesebilirsek korunaklı kale Hayber onları nasıl koruyamamışsa; demir kubbeleri de zırhlı araçları da, nükleer güçleri de onları koruyamayacak. Onlar için en iyi çözüm, Cennetin Krallığı filminde anlatıldığı gibi işgal ettikleri toprakları terk edip gitmek olacak. (devamı var)