Siyonizme "inanmış" Yahudiler, hali hazırda Filistin yönetimi kontrolündeki topraklarda, üstelik İsrail devleti güvencesi ve koruması altında oralarda yaşayanları evlerini terk etmeye zorlayarak konut yapıp işgal etmektedirler. Amerika kıtası beyaz adam tarafından işgal edilince, yerlileri öldürmek üzere av partileri düzenlenir, herkes ne kadar ‘kızılderili’ avladığı ile övünürdü. Şimdi bu Yahudilerin ‘müslüman’dan ya da Filistinli’den anladığı tam da bu... Ne kadar çok öldürürse o kadar şanslı sayıyor kendisini... Bir nev’i ibadeti… İnsan olarak değerlendirmiyor bile... Bu bir devlet politikası ve gizleme gereği de hissetmiyor, bir hak olarak görüyor kendisinde... Kendilerini beyaz adamın kızılderili karşısındakinde olduğu kadar güçlü olduğu vehmini yaşıyor.
Aslında bu gerçek sadece İsrail’de yaşayanlar için de mevzubahis değil… George W. Bush’un Afganistan’da, Fransuva Mitterand’ın Ruanda ve Burundi’de yaşayanlar için, Avusturalya’da Aborjinler için reva görülen muamelenin ortak niteliği bu… Zaten böyle teorileri de var; en gelişmişi beyaz ırk, sonra sırasıyla diğerleri… Şimdilerde de öyle değil mi… Kendilerini ‘gelişmiş’ aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı ülkeleri ‘gelişmekte olan’, diğer bazılarını da ‘az gelişmiş’ ya da ‘geri kalmış’ ülke olarak nitelendirmiyorlar mı… Şundan emin olun ki; bu sadece teknik bir ayırım ve kategorizasyon değil… Doğrudan insan modeli ile ilgili…
Tabi bu çevrelerin hesabedemediği şeyler de var… Öyledir… Her inişin bir çıkışı, her gecenin bir sabahı vardır. Sabahın en karanlık zamanı ise aydınlığa en yakın zamanıdır. Ama görebilmek için beş duyu yetmez, feraset gereklidir. Ümmetin şerefini kurtaran ve başka hiç bir güce dayanamayan Filistin'in o yiğit-onurlu insanlarının sabırlı mücadelesi ‘sünnetullah’ın da tecelligahı olacak… Emin olun onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var… O hakikat tecelli ettiğinde bizim payımıza da utanmak, pişman olmak kalacak... Yuh olsun, sana ve bana şimdiden...
Elbette kuru kalabalıklar, harita başında oluşturulan bozuntu devletçiklerin başındakiler, her şeyi sadece beş duyudan ibaret zannedenler bunun ne anlama geldiğini anlayamaz. Kudüs’ü üçbin yıllık kadim başkentleri olarak nesilden nesile aktaran ve sonunda 100 yıl (Aralık 1917) kadar önce müslümanın elinden alıp, 50 yıl önce (1967) yahudiye teslim eden ve yüzüncü yılında (2017) resmen başkent ilan eden kendisinden bin kat daha az olan siyonist yahudi sadece görüneni gerçek kabul etseydi başarabilir miydi bunu… Tabi yaa... böyle millet olunuyor işte... Yoksa adamlar üçbin yıl sonra yeniden ve kadim topraklarında devlet kurabilirler miydi...
Bakmayın siz, şimdilerde elini-kolunu sallayarak her istediği zaman Filistin topraklarına girdiklerine… Pek yakın bir zamanda bunun nasıl böyle olmadığı anlaşılacak… Elbette beş duyu ile değil… Filistinlinin yüz yıllık onurlu direnişi işaret fişeği bunun… Yavaş yavaş da anlamaya başlamadıkları da söylenemez bunu… Zira kendilerinin Filistin’e geri döneceklerini yazan kaynaklar malum akıbeti de görüyor kendi kaynaklarında… Ve elbette ‘bizim’ kaynaklarımız… O duvarda asılı olan, kişisel, sosyal ve siyasi hayatımızı şekillendirmeyen ‘kaynağımız’da…
Tabi siyonist Yahudi bilgisayar oyunu oynar gibi, ya da kedinin fare ile oynadığı gibi Filistinlilerle oynayamayacak... Artık yataklarında rahat uyuyamayacaklar. Onlar için korkunç akibet hem de hiç beklemedikleri bir anda, kendilerini en güçlü hissettikleri anda bulacak... Geciktirmeye çalışıyor, o kadar… Demir kubbeleri de zırhlı araçları da, nükleer güçleri de onları koruyamayacak. Onlar için en iyi çözüm, ‘cennetin krallığı’ filminde canlandırdıkları gibi kılıçlarını alıp işgal ettikleri toprakları terk edip gitmek olacak... Ya da Medine Yahudileri gibi...
100 yıldır, ümitvarane bir şekilde beklenyor Filistinliler… Filistinliler oradan oraya savruldular. Ama 1987'den beri referansları sağlam... Bu onurlu insanlar hiç kimseden ve hiç bir şeyden korkmadan lanetli kavimle dişe diş bir mücadele veriyor. Rüştünü de ispatladı. Referans sağlam olduktan sonra gerisi teferruat... (devam edecek)